Zenginler Uçak ile Yalnızlar Tren ile Yolculuk Yapar…
Baharın ilk güneşi, kentteki gökdelenlerin camlarını parlatırken, yüksekten bakıldığında şehir, her zamanki gibi hızla akıyordu. Zenginler, lüks araçlarıyla havaalanına doğru yol alırken, yalnızlar ise tren garına doğru adımlarını hızlandırıyordu. İki dünya arasında geçen mesafe, sadece maddi bir fark değildi; aynı zamanda yalnızlık ve kaosun iki farklı sembolüydü. Mira, her sabah olduğu gibi evinden çıkıp tren garına yöneldi. Beyaz tişörtü ve eski bir sırt çantasıyla, kentin karmaşasında kaybolmuş hissetmiyordu. Onun için tren, hayal dünyasına açılan bir kapıydı. İçinde bulunduğu bu kalabalığın, birbirini tanımayan insanlarla dolu olmasının ona verdiği huzur, onu hiç yalnız hissettirmiyordu. Üstelik, trenin hareket saati geldiğinde, camdan dışarı baktığında ağaçların ve evlerin ne kadar hızlı geçtiğini görmek, onu büyülüyordu. Her yolculuk, yeni bir hikaye demekti. O gün, tren garı kalabalıktı. Mira, yanındaki koltukta oturan yaşlı adamla sohbet etmeye karar verdi. Adam, birkaç gün önce eşini kaybetmişti ve hayatı sorguladığını söylüyordu. İkisi arasında geçen konuşma, kederin ve umutların iç içe geçtiği anlarla doluydu. Mira, her cümlede, yalnızlığın nasıl bir yük olabileceğini daha iyi anlıyordu. O an, garın kalabalığı içinde iki yalnız ruhun nasıl da birleşebileceğini düşündü. Diğer tarafta, lüks bir araba, şehirdeki havaalanına doğru ilerliyordu. İçinde, iş dünyasının önde gelen ismi olan Alper oturuyordu. Zenginliğin getirdiği tüm avantajlarla dolu olan hayatı, ona sayısız iş fırsatı sunuyordu ama mutluluğu bir türlü yakalayamamıştı. Kendisine bir şeyler kazandıracak tüm yolculukları uçağıyla gerçekleştiriyor, fakat gittiği her yerde bir eksiklik hissediyordu. Alper, trenle bir yere gitmeyi asla düşünmemişti; çünkü ona göre tren, sadece zaman kaybıydı.Uçak, gökyüzünde süzülürken, Alper yine iş stresinin yükünü taşıyordu. Hayatının koşuşturmacasında, belki de en çok ihtiyaç duyduğu şey, yanındaki bir dost ya da sadece samimi bir sohbetti. Ama o, yalıtılmış bir kulede yaşıyor gibiydi. Diğer yolcuların, hayatı paylaşan insanlar değil, iş anlaşmalarını yapacak birer nesne olduğuna inanıyordu. Mira, trenle yolculuğuna devam ederken, içindeki umut dolu ruh, etrafındaki insanların hikayelerine daha çok değer vermeye başlamıştı. Her yolculuk, ona yeni bir şeyler öğretiyor, yalnızlığın anlamını sorguluyordu. Yoldaşlık, parayla satın alınamayacak kadar değerlidir. Alper, uçaktan indiğinde, bir anda hayatının anlamını sorgulamaya başladı.
Zenginliğin aslında yalnızlıkla dolu bir yük olduğunu fark etti. Uçağın motor sesleri, hayatın gürültüsünde kaybolurken, içindeki boşluk büyüyordu. O an, trenin, hayatına dokunacak bir şeyler sunabileceğini düşündü. Fakat bu düşünceler, onu harekete geçiremedi. Sonunda, tren ve uçak arasındaki mesafe, yalnızlığın ve kalabalığın farklı yansımalarıydı. Mira, tren yolculuklarıyla dolu bir hayatın tadını çıkarırken, Alper, lüks içinde kaybolmuş bir yalnızlıkla karşı karşıyaydı. Hayat, bazen sadece bir seçim meselesiydi; zenginler uçak, yalnızlar ise tren kullanırdı. Ama belki de her iki dünya arasında köprü kurmanın zamanı gelmişti.
YORUMLAR
Zenginlik sadece maddiyata dayanıyorsa; aynı oranda ruhta fakirleşmeye neden olabiliyor. Paranın merkeze konduğu bir dünyada insan sıcağına pek yer olmuyor çünkü. Sonuç olarak da en güzel imkanlarda yaşayan insanlar ıssız bir çöl yalnızlığı içinde kıvranbiliyorlar. Tabii ruhu da cebi kadar zengin olanlar da var neyse ki... Onlar zenginliği yük haline getirmek yerine hayatı güzelleştiren bir anlama bürüyorlar.
Çok anlamlı ve güzel bir yazıydı... Keyifle okudum.
Yüreğinize sağlık...
Mavilikler tarafından 16.10.2024 18:06:12 zamanında düzenlenmiştir.
Riposa
Yaşadığım kentten New York'a gidiş geliş uçmak $53. Trenle aynı yolculuk $158e geliyor. Zaman değişiyor gibi. Saygılarımla.
Riposa
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Öyküm Hakkında diğer yorumlarınızı da beklerim ,
Geri dönüşünüz için çok teşekkür ediyorum