- 110 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İMANIN BİLİMLE KANITLANMAYA İHTİYACI YOKTUR!
İMANIN BİLİMLE KANITLANMAYA İHTİYACI YOKTUR!
Darwin, Evrim fikrini Müslümanlardan aldı
Faraza iman esasları kanıtlanırsa o iman geçersizdir.
Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığın temeli aynı ilahi kaynak olan vahidir.
Arkeolojik veriler Müslümanların imanını zedeleyemez.
On sekiz bin âlem ne demektir?
Allah cc, neden bazı ayetlerde “biz” demektedir?
İslam dininin bilimle çatışması asla söz konusu değildir.
İslamiyet, Yahudiliği ve Hristiyanlığı yürürlükten kaldıran tek hak dinin en son halidir. Buna rağmen son ilahi kutsal kitap olan Kur’an-ı kerim kendisinin Tevrat ve İncilin tahrife uğramayan hallerinin koruyucusu olduğunu teyit eder:
“(Resulüm!) Sana da kendisinden önceki kitapları tasdik edici ve onları denetleyici olarak bu kitabı hak ile indirdik. Artık aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Sana gelen bu gerçeği bırakıp da onların isteklerine uyma. Her birinize bir şeriat ve bir yol yöntem verdik. Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi denemek istedi. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Allah size hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir.” (Maide 48)
Bu gerçeği anlayamayanlar bu ilahi dinler arasındaki benzerliklere şaşarlar ve gülünç iddialarda bulunurlar. Mesela: “sünnet Yahudilikte de vardı…” gibi saçma sapan paylaşımlarla güya İslam’ın alıntı olduğunu ima ederler.
Din, iman esaslarını kanıtlamak için bilime ihtiyaç duymaz.
Çünkü dinlerde esas olan gaibe imandır. Bilimsel verilerle bir şey kanıtlanırsa gaibe iman esası ortadan kalkar.
Eğer dinlerin iman esasları mesela Allah’a iman, meleklere iman, cinlere iman gibi görünmeyen unsurları bilimsel verilerle kanıtlanırsa o zaman iman diye bir şey ortadan kalkar.
Faraza iman esasları kanıtlanırsa o iman geçersizdir.
Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinde gaibe iman esasları gözle görülecek şekilde ortaya çıkarsa artık imanların geçersiz olduğunu şu şekilde ifade eder;
“(Ey Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin / maddi ve görsel olarak kanıtının gelmesini mi gözlüyorlar? Rabbinin âyetlerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez.[208] De ki: “Siz bekleyin. Şüphesiz biz de bekliyoruz.” (Enam 158)
Müslümanlar şuna inanır ki: on binlerce peygamber sahtekâr olamaz, hepsi aynı tek Allah’a, meleklere, kitaplara, cennete, cehenneme, cinlere ve aynı iman esaslarına inanmayı öngörürler.
Tevrat ve İncilin asılları ile Kur’an-ı Kerim tamamen birbirinin devamı niteliğindedir ve aynı iman esaslarını söylerler.
Gerek bu ilahi kitaplar ve gerek bu kitapları bildiren peygamberler aynı yanlışta, anlaşmışçasına nasıl birleşebilir ki? Aralarında binlerce yıllık zaman olan bu insanların böyle bir anlaşmasını söylemek deli zırvasıdır.
Kur’an-ı Kerim’in aşağıdaki ayetinde “biz bazı peygamberleri size bildirdik bazılarını bildirmedik” buyruluyor;
“Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana anlattıklarımız da var, anlatmadıklarımız da var. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmadan bir mûcize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. İşte o zaman bunu batıl sayanlar hüsrana uğrarlar.” (Mümin 78)
Buna göre Kur’an-ı Kerim’de adı geçen ki Aşağı yukarı diğer kutsal kitaplarda da aynıdır 30’a yakın peygamberden başka on binlerce peygamberden bahsediliyor bu peygamberler nereye geldi sanıyoruz? Tabi ki dünyanın insan yaşayan dört bir yanına geldiler.
Yine Kur’an-ı Kerim’in aşağıdaki ayetinde;
“Kim doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa kendi aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsra 15)
Buyrularak her insan topluluğuna bir peygamber gönderdiklerini ve hiçbir topluluğu peygamber göndermedikçe sorumlu tutmayacaklarını bildiriyor.
Japonlar Çin’ler oberjinler Aztekler Mayalar Kızılderililer mutlaka kendilerine peygamber gelmiştir, gelmediyse sorumlu tutulmayacaklardır.
Bir koyun çobanı olan Musa peygamber, bakire bir kızdan doğan İsa peygamber, anasını babasını hiç görmemiş bir yetim olan Muhammed peygamber (sav) ve sayıları on binlerle ifade edilen aynı iman esaslarını tebliğ eden peygamberler asla yalanda ve sahtekârlıkta birleşemezler.
Onların getirdikleri tamamen ilahi vahiy eseri kitaplardır.
Hicaz bölgesinde putperest müşrik Arapların arasında yetim ve Emin Muhammed adlı bir insan ne amaçla bir şey uydurabilir ki?
Ayrıca kendisine “atalarımızın dinine laf atmazsan sana Krallık verelim” demeleri üzerine:
“(Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’an âyetleri), Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır). İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.” (Araf 203)
Diyerek neden reddetsin ki?
Son yıllarda Sümerologların, Şanlıurfa Göbeklitepe, Konya Çatalhöyük ve benzeri alanlardaki kazı uzmanlarının kazılarda dinleri bitirecek yazıtlar, tabletler çıktığını ilan ederek göbek atmaları boşunadır.
Bu tür şeyler Müslümanların imanını zedelemez.
Göbeklitepe ve Çatalhöyük ile dinlerin bittiğini iddia eden gülünç insanlara şaşırıyorum gerçekten, o kadar kolay değil, herkes zulmünün bedelini, büyük mahkemede verecek ve cezasını çekecek.
Bundan 150 sene önce Sümerlerin tabletleri çıkınca da “işte dinlerin sonu geldi” gibi bu yaygaralar koparıldı, oysa Sümerler o medeniyeti 10 tane peygamber zamanında yaptılar, bu peygamberlerin en sonuncusu Nuh peygamberdir.
O medeniyeti onlara, 950 sene yaşayan büyük usta ve peygamber tersanesinde nasıl gemi yapılacağını öğretti. Yine İdris Aleyhisselam onlara yazmasını öğretti. Bu 10 peygamberi güya bunlar kelime oyunlarıyla 10 tane Sümer kralına çevirerek büyük bir lafebeliğine imza atıyorlar.
19. yüzyılda Sümer tabletlerinin bulunmasına yakın, bir de evrim teorisi ortaya atılmıştı.
Teorinin uzmanı Darwin 1880’de öldüğünde neredeyse artık dinlerin bittiği, insanın Âdem ile Havva’dan değil maymundan türediği aşılanıyor, ders kitaplarına bile giriyordu.
Ateizmin en güçlü ipuçlarından biri olan Darwin teorisinden sonra, yaratılış mı Evrim mi? tartışmaları 150 senedir tartışılıyor.
İlk zamanlarda kısmen başarılı oldularsa da artık zamanımızda kesinlikle İslam duvarından, Müslümanın imanından bir kıymık bile koparamamaktadırlar.
Çünkü Müslümanlar artık uyandılar, okuyorlar.
15. yüzyıl başında ölen ünlü sosyolog İbn-i Haldun ve 1780 yılında ölen Erzurumlu İbrahim Hakkı, Darwin’den yüzyıllar önce aynı düşünceyi kitaplarında yazmışlardı.
Darwin’den yüz yıl önce ölen Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri büyük bir İslam bilgini olarak Marifet Name adlı kitabında konuyu enine boyuna, krokilerle ve tablolarla anlatmaktadır.
Yaratılış, madenler, bitkiler ve hayvanlar yani canlılar şeklinde bir dizi içerisindedir ve insana en yakın canlı olan maymun, insanın bir altındadır. Ancak, canlılar maymuna kadar evrilerek gelmiş olsalar bile maymundan sonra insanın yaratılışına sıra gelince Allah cc hazretleri Kur’an-ı kerimde defalarca anlattığı şekilde yaratmıştır. Ama asla maymundan doğurulmamıştır.
Bu konuya işaret eden Kur’an-ı Kerim’de üç ayet-i Kerimede, büyük günah işleyen, peygamberleri saymayan bazı kavimler için “onları maymuna çevirdik” diye bir ifade kullandığı görülür.
O üç ayet şunlardır:
“İçinizden cumartesi günü hakkındaki hükmü çiğneyenleri elbette bilirsiniz. Bu yüzden onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” demiştik.” (2/65)
“De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lânetlediği ve gazap ettiği, bir kısmını maymunlara ve domuzlara çevirdiği, tâguta tapan kimselerdir. İşte bunlar, yeri daha kötü olanlar ve doğru yoldan daha fazla sapmış bulunanlardır.”” (Maide 60)
“Kendilerine yasak edilen şeyler karşısında küstahça diretince onlara, “Aşağılık maymunlar olun!” dedik.” (Araf 166)
Burada, Cenab- Hakkın “maymun yaparım / yaptım” tehdidinden insanın fiziki olarak maymunun daha gelişmişi olduğu anlaşılır. Yani “onları akılsız, fikirsiz ve hayvan şeklinde kalan bir alt sınıfları olan maymuna çevirdim” demek istemektedir. Allah cc en doğrusunu bilir.
Evrenin ve içindekilerin yaratılışına bir cümlelik açıklama:
"İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?" (Enbiya 30)
Bütün ilmi veriler ve gerçekler yukarıdaki ayet-i kerime ile eş anlamlıdır.
19. yüz yılda Darwin evrim teorisini ortaya atmadan tam 500 yıl önce Müslümanlar bu konuda söylenecek her şeyi söylemiştir.
İbn-i Miskeveyh, Câhız, Farabi ve diğer filozof veya kelamcı İslam âlimleri, hayvanları inceleyen doğa bilimciler, canlıların çevreye adaptasyonla değişime uğrayabileceğini söylemişlerdir.
İslam âlimleri ayrıca insanoğlunun alttan en yakın canlı türü maymun olduğunu yazmışlardır.
Milattan önce ortalama 4. 5, yüzyıllarda ki antik Helen medeniyetinin doktorları tabipleri ve hikmet erbabı da bütün canlıların sudan olduğunu kabul ederken yukarıdaki ayet-i kerimeden başka bir şey söylememişlerdir.
Gerek, Thales’ten Platona eski çağ filozofları ve gerek Seyyid Emin Ali’den Mevlana Celaleddin-i Rumi’ye ortaçağ Müslüman filozoflar evrenin akıllı yaratık olan insanın yaşamasına elverişli hale gelinceye kadar bir evrim geçirdiğini ve insanoğlunun hayatı için hazırlandığını söylerler.
Cenabı Hakk’ın birçok ayette evreni altı günde yarattığını ifadesi de bunu anlatır.
Tabii ki bütün bunlar insanın, maymun neslinin bir devamı ya da başka bir şekli olduğu anlamına gelmez.
Yukarıdaki üç ayet-i kerimede beyan edildiği gibi insana en yakın olan yaratık maymundur ve Cenab-ı Hak tarafından yaratıkların en erdemlisi olan insanoğlu hayvanların mertebesi olan esfel-i sâfilîn mertebesi olan hayvanlığa / maymunluğa döndürülmekten bahsedilmiştir.
İslam dininin bilimle çatışması asla söz konusu değildir.
Ayrıca bu kazılarda elde edilen yazıtlar, tabletler yazan kişiler kendilerine bildirilen ilahi dinlerin aklında kalan bazı olayların bilgi kırıntısı olarak yansımasından başka bir şey değildir.
Burada tam bir çarpıtma yapılarak kutsal kitapların o medeniyetlerin tabletlerinden alındığı söylenir oysa durum tam tersidir o tabletler ve yazıtlar kutsal kitaplardan alınmadır. Zira Sümer medeniyeti, peygamberler yurdu orta doğunun göbeği olan Mezopotamya’da vakidir.
Allah cc, neden bazı ayetlerde “biz” demektedir?
Yaratıcımız cc, ayetlerde bazen “İnnî, Ene / Ben” bazen de “İnnâ Nahnü / Biz” kelimelerini kullanır.
Yüce Allah cc Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde biz anlamında “Nahnü ve İnnâ” gibi zamirleri kullanır, biz demek çokluktan kinaye değildir büyüklükten kinayedir.
Mesela Türkçemizde konuşurken birisine “sen” demek farklı “siz” demek farklıdır, siz diye hitap etmek bir nezaket icabıdır, o da cevap verirken, biz diyecektir, bu çokluk anlamı taşımaz.
On sekiz bin âlem ne demektir?
Yüce kitabımız Kur’an’ın 73 ayetinde “el-âlemîn” yani âlemler kelimesi geçer. Bunların ilki, ilk surenin ilk ayetidir: “bütün övgüleri âlemlerin Rabbinedir” şeklinde yer alır.
Âlemler: âlemler İslam kültüründe 18.000 âlemden söz edilir, bu âlemler içerisinde: insanlık âlemi 1. Sıradadır. İnsanlık âleminin de birçok kategorisi vardır: inanmayan, inanan, inanıp da yanlış inanan, yanlış inanıp da pişman olan, pişman olmayana gibi sıralanır gider.
Âlemler Allah’ın dışında her şey olarak tanımlanır. Yeryüzü, gökyüzü, bu ikisinde ve arasında yaşayanlar her biri ayrı bir âlemdir.
Bitkiler, canlılar, canlıların: memeli, böcek, kuş, balık, sürüngen türleri hepsi kendi kategorisi içerisinde bir âlemdir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.