O Vakit’e
Bir dikendir aslında yaraya batan, ne bileyim bir şiir çıkar işte dolanır kentimizin en bildik sokaklarında, ses günlere, hece aylara denk gelir
ve gerçekten anlıyorum ki, şiir; hep yazılmayı bekler,satır satır.
Şöyle yorgunluğu atıp bir uyumayagör, bu nasıl İstanbul diyorsun, bazen düşünüyorum da, çamdan bir bank olmak vardı ,çocuklar oynasaydı diyorum ve şu meşhur elmalı kekinden yeseydi mendil satan o Fikirtepeli çocuk.
Bazen hani hep karlı dağlar diyoruz ya, anamızla, sıla ile özdeş kılıyoruz üzüntülerimize.
Ne bileyim işte geliveriyorlar
insanın diline, içinden tutturuyorsun bir türkü, belki "Yeri mi be Cemo?" diyebilesin,
Kallavi bir sigara da patlattın mı, ne dünya kalıyor ne de hasretine yandığımız günler.
Bağdaş kurmuş aslında tam göğsümüzün üstünde o düne ait afili düşler, ne etsek sıyrılmıyor ruhumuzdan ve
elleri hamur kokan kadın;
peki o vakit diyoruz,ya da yarım bir tebessümle neyse
çıkıyor dilimizden, kocaman ağız dolusu
-güleç
-sevecen
Mütemadiyen yazma isteği sıkıyor canımı, sanki ne kadar yaşayacağımı biliyormuşum gibi, hep bir yoğun telaş telaş,
sonunda benim bile şaşırdığım bıkkınlık hali,
anlık sersemlik diyorum buna
hoşuma gidiyor mu?
Galiba evet.
Ve o onulmaz döngüsü Evren’in,güz ortasında bir çiçekle
sağa sola baka baka, neredeydi bu yer derken çıkardığım montu, giderken ruhuma sardım, fasulye sekiz, pilav yedi, tatlı on, çay ve suya da yazdık mı bir on; tam otuz beş yıla denk gelir mi?
Ellimize gün devirirken;
ben hayatımda
İlk kez aynı tabaktan pasta yedim,
mahir ellerin sahibi ile,
Neyse
Çok uzattım lafı
Peki o zaman
Hep sevgiyle kal ...
*Fotoğraf:Yoros Kalesi
Beykoz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.