"Elimi bırakma..."
Hayat-ölüm dediğimiz kısacık, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman diliminde kimimiz daha yolun başında kimimiz ortasına doğru emekleme halinde kimimiz ise son nefeslerini alıp veriyor toprağın altına girmek için. Bir nefeslik ömrümüz varken beyhude çırpınıyoruz bu hayat sermayesinde. Nefeslerimizin sayısı her saniye eksilme yoluna girmişken saatler dur durak bilmeden sürekli mesai halindeler. Yeri geliyor akrep yelkovanı kovalıyor yeri geliyor yelkovan akrebin peşine düşüyor görevini ifa ediyor mu diye gözetlercesine. Ya bizim kalp saatlerimiz ne durumda? Ritimli koşusuyla idmanını her zamanki sakinliğiyle mi yapıyor? Yoksa denizin karanlıklarına gömülmüş nefes hazinesinin anahtarını bulma çabası içerisinde mi? Sen hangisisin?/ Biz hangisiyiz? Vücudumuzun içinde bir yerlerde olduğunu bildiğimiz, elimizi üzerine koyduğumuzda onu hissedebildiğimiz bu organ nasıl bir şeydir ki her gün farklı alemlerde geziniyor sanki yerini yadirgarcasına her gün başka başka kapıların tokmaklarını vuruyor. Sonra rüzgarın tatlı diline kanıp havada uçuşan yaprakların umursamaz tavırlarıyla oradan oraya savruluyor. En sonunda konuyor bir dalın ucuna aşağısındaki uçurumun varlığından birhaber tutunmaya çalışıyor o incecik parçaya. Dayanamayıp belki de son defa haykırmak istiyor: "Elimi bırakmayın, beni bana bırakmayın, ait olduğum asıl yurduma götürün beni!"
*kimkin*
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.