- 134 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
GURBETE GÖNÜLLÜ SÜRGÜNLERİMİZ
GURBETE GÖNÜLLÜ SÜRGÜNLERİMİZ
Gönüllü sürgün nedir bilir misiniz?
Bazen insan gönüllü olarak kendini sürgün eder. Bir daha asla yüzleşmeyeceğim diye, bütün anıları rafa kaldırır, geçmişe dair her ne varsa, her şeyi ardında bırakarak ve bilinmedik coğrafyalara çeker gider.
Ne var ki hiçbir şey sanıldığı gibi gitmez. Her mutlu olduğunuz anda, ya da her mutsuzluğunuzda dilinize dolanan keşkelerle bir film şeridi gibi zamanı geri sarar, tekrar tekrar izlersiniz. Bazen sığlıklarda can çekişir, bazen derinlikleri yüzerek geçersiniz.
Bütün geçmişinizi tozlu raflar arasında saklayıp, bir daha asla dokunmayacağınızın sözünü kendinize vermiş olsanız bile. Geçmişinizi hatırlatmak üzre, belki bir takvim sayfası, belki bir özlü söz, belki sevdiğinize karaladığınız bir dörtlük, ya da siyah beyaz bir resim, yakanızı bırakmaz.
Yaşadığınız yazlar, kışlar, ayazlar kim bilir belki kuru bir papatya, ya da narin mi narin yanaklarından kan damlayan kuru bir gül, bir çınar yaprağı hiç olmadık bir anda karşınıza çıkıverir. Tekrar, tekrar gözünüzde canlandırırsınız geçmişinizi.
Doğduğunuz evi, oynadığınız avluyu, okulunuzu, okul arkadaşlarınızı, ne bileyim komşu bahçede Ali dayının eriğine tırmanırken düşüp de dizinizi kanattığınızı!
Derinden bir ah çekmeniz, iç geçirmeniz ütopik bir hayalden başka bir şey değildir. Çünkü herşey geride kalmıştır.
"Neler kaybettik biz neler?" diye anlatmaya başlarsınız kendi kendinize. Oysa kodlanmalarınız asla bu değil. Çünkü hep iyiye, hep güzele, hep mutluluğa dair kodlamalardır. Ne yazık ki ilkel benliğinize yenik düşer, hırsınız yüzünden mutsuzluğa dair her seferinde yeni bir kapı aralarsınız!
O andan itibaren, gönüllü sürgünleriniz, artık yerini gönüllü esarete bırakmıştır. Her birinizin yaşamı içinden çıkılmaz
bir hal almıştır. Dilinizde dolaşan keşkeler sık sık dilinizi kanatıp durur!
Her ne kadar kaçmaya çalışsanız da yalnızlığınızı bindirdiğiniz gemi iskeleye vardığında, yalancılar, vefasızlar, riyakâr ve sevgiden yoksunlar karşılar sizi. Ve kendinizden kaçışlara,
hamallar yamalı küfelerle hangarlardan ihanet taşınmaktadır!
Siz ise, hala uykuda, belirsizlik içindesiniz. Zamanın yorgunluğu bir cellat gibi çöker üstünüze. Bedeniniz ağır gelir ayaklarınıza. Bir adım ileri atmak isterken, iki adım geri gitmektesiniz artık!
Yalvarır, uçmak için Tanrıdan kanatlar isteseniz! Tanrı duymaz dileklerinizi. Al da kanatlarımı tak dercesine, uçan kuşlar, acır miskin halinize. Bulutlar kararır, gökyüzü ağlar halinize.
Sürgünde olduğunuz, inanca dönmüştür artık. Siz kendinizi sürgün ettiniz ve bir sonraki aşama mâhkumiyettir. Çevrenizde suçlayacak birileri yok artık. Mazlum siz, zalim siz, muhbir siz, savcı ve kendi kalemini kıran hakim de sizsiniz! Söyleyin şimdi, siz kimi kime şikayet ediyorsunuz?
Geceleriniz döner kâbusa. Gündüzleriniz adeta karanlık bir gece misali!
Adına gurbet der, bir nebze teselli olursunuz. “Ne de olsa gurbettir.”
Göğsünüzün üstünde öyle bir yük var ki, gökkubbe çökmüş altında soluksuz kalmış sanırsınız. Nefes alıp vermeniz bile zorlaşır. Artık her geçen gün, her geçen saat, saniyeler bile aleyhinize işlemektedir. Zaman su gibi akıp gider. Tozlu raflar arasında ıskladığınız hatıralarla başbaşa kalırsınız.
Vakti gelmiştir artık. En yakın dostunuz, elinizde yaslandığınız bastonunuzdur. Biraz daha şanslıysanız, belki elinizi kavrayan torununuzdur. O bile kendi ilkel benliğini tatmin peşindedir. Siz sürgününün son günlerini yaşarken bir taraftan da zaman tüketmektedir ömrünüzü!
Bitevi bir sürgün işte. Hem kimse de suçlu değil bu sürgünde.
Bazen çınlar kulaklarınız. Belki de gaipten bir ses duyarsınız. Birisi öfkeyle; “Seni işe yaramaz ihtiyar bunak. “diye. Söz gelimi; “ihtiyar bunak.” demiştir canım, hemen de alınıyorsunuz.
O anda delinir gök kubbe. Dolmuştur kara kıyafetlerini giyen bulutlar. Geçer, kendinize şöyle bir uzaktan bakarsınız; zamanın hışmına uğrayan hayatınızı ne çok hırpalamışsınız.
Sürgün edilişinizin, sürgün ettiklerimizden farkı ne? Bak şimdi birileri görür de, gurbet dediğimiz sürgünde acırlar halimize! Dayanamaz ve sürgünde geçirdiğiniz zamana ağıtlar yakarlar.
Ömürden geçip giden zamanın farkındamıyız bilmem. Ama hepimiz sürgündeyiz. Evet evet hepimiz biraz gurbetteyiz.
Ölüm vakti gelmiştir artık. Yakılan ağıtlar bizim içindir. İster gurbette olsun, ister sılada; ölümün adını bile Tanrıyla vuslat sayarız. Çünkü biz hepimiz kendimizden sürgün, hepimiz gurbetteyiz…
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.