- 225 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Gurbette Büyüyen Yürek
Günlerden bir gündü, sıcak bir yaz sabahı. Yedi yaşında, köyün taşlı yollarında ayak izlerimi bırakırken, büyük bir valizle vedalaştım çocukluğumla. Gurbete gidecektim, okumak için köyümden çıkacaktım. Annemin gözleri yaşlı, babamın yüzünde keder vardı. Köyümüzün o daracık sokaklarında son kez yürüdüm. Bahtıma yazılan gurbet, o gün kalbime mühürlendi. Artık çocukluk yalnızca anılarda kalacaktı.
Yedi yaşında gittiğim ilk şehir, bana acıyı erken tanıttı. Ne çocuk oyunları ne de kahkahalar vardı o şehirde. Yalnızca hasret vardı, sessizlik vardı. Yastığa başımı koyduğumda duyduğum o derin boşluk, geceleri uykularımı kaçırdı. Bilmediğim bir şehir, tanımadığım insanlar arasında kaybolmuştum. Gurbetteydim, ama köyüm hep aklımdaydı. O gün anladım ki çocukluk, acılarla olgunlaşır bazen. Ve ben erken büyüdüm.
On bir yaşıma geldiğimde başka bir şehre düştü yolum. Artık ailemden daha da uzaktaydım. Yeni bir okul, yeni bir yatakhane... Ama aynı yalnızlık. Yüreğimde taşıdığım hasret, hiç dinmeyen bir fırtına gibiydi. Yastığımda gözyaşlarımla uyandığım sabahlarda, kendimi hayal kurarken bulurdum. Köyümü, ailemi özlerdim. Ama içimde bir umut vardı: "Başaracaksın!" Bu umut, beni ayakta tutan tek şeydi.
Yıllar geçti, her şehir bir iz bıraktı bende. Üçüncü şehirde lise hayatı başladı. Orası, bambaşka bir dünya gibiydi benim için. Artık bir ergenlik çağına girmiş, hayatı daha derinlemesine sorgulayan biri olmuştum. Lise, hayatımın en güzel anılarını saklayan bir dönemdi. Orada dostlar edindim, hayatı tanıdım ve sorumluluklarımı bilerek yaşadım. Kendimi bazen bir elçi gibi hissederdim. Farklı bir dünyanın mesajını taşıyan, yalnız bir elçi. O dönemde, içimdeki sorumluluk duygusu beni olgunlaştırdı. Yalnızlık artık bir dost gibiydi, ama bazen yine de içimde derin bir boşluk hissederdim.
Bir yıl daha sona erdiğinde, yaz sonu geldi çattı. Okullar kapandı. Diğer öğrenciler evlerine, ailelerine döndü. Ama benim cebimde yol parası bile yoktu. Memleketime gidemedim. Ramazan ayında, okul pansiyonunda tek başıma kaldım. Üç gün boyunca, o büyük ve sessiz binada yalnızdım. O sessizlik, insanı yiyip bitiren cinstendi. Ne bir ses ne bir insan... Sadece ben ve yalnızlık. Ama bu da geçecekti, biliyordum. Her şey gibi, bu da gelip geçecekti.
Ramazan’ın geri kalanını bir medresede geçirdim. Orada hayat bir başka akardı. Medreseye gelen zekatlar sayesinde bir bayram öncesi, sonunda memleketime dönebildim. Yine de içimde bir boşluk vardı. Beni kimse aramaz, kimse ulaşamazdı. Ne bir telefon ne de bir haberci... Sanki dünyadan kopmuş bir adada gibiydim.
Büyüdüm, zorlukları aştım. Ama içimdeki vicdan yarası hiç dinmedi. Bir gün, televizyonda bir haber izlerken Gazzeli bir çocuğun gözyaşlarına tanık oldum. O an, içimde yıllarca biriken acı sel oldu, taştı. O çocuğun acısı, benim çocukluğumun bir yankısı gibiydi. Bir annenin feryadı yüreğimi dağladı. Bu dünya, acılarla dolu bir yerdi. Her yanımda fırtınalar kopuyordu. Vicdanımda açılan delikler, içimi parçaladı. Acılarla büyüyen bir çocuk olarak, artık daha da derin bir acıyı yüreğimde taşıyordum.
Gözlerim kapandığında, her yerde feryatlar duyuyordum. O çocukların acıları benim acılarım olmuştu. Artık ne uykularım rahattı ne de gündüzlerim. İçimdeki fırtına hiç dinmiyordu. Her an, her saniye, acılarla mücadele eden bir ruh taşıyordum.
Dostlarım, bu acılarla büyüyen bir yürek, ne zaman acısız bir çağa erişir? Bunu hiç bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Dünya, acıların arasında dönüyor. Kiminin derdi, bir damla gözyaşı kadar küçükken, kimisinin acısı bir okyanus kadar büyük. Ve ben, her acının içinde kendimi buluyorum. Bu dünya, beni her gün biraz daha ağırlaştırıyor, her gün biraz daha yıpratıyor.
Ama umut hala içimde. O acısız çağı görmek, o huzura ermek... Belki bir gün. Belki bir sabah vakti. Ve işte o zaman, içimdeki fırtına dinecek. Ama o güne kadar, vicdanımda taşımaya devam edeceğim bu acıyı.
Bahadır Hataylı/12.09.2024/06.30/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Saygıdeğer arkadaşım kaleminizden çok güzel bir yazı okudum ... İnsan düşünen bir varlık... Aklını kullanabilen ise aydın olan kişidir.. Medreseler bizim aydınlık ocaklarımız... Oradan ne fatihler yetişti... Gemiyi karadan yürüten.. Ne asımlar yetişti treni denizin altından yürüten... Seksen yıl ile son yirmi yılı anlayamayanlara birşey anlatamazsınız.. Heleki çümbüşle rakıyla ibadet yapanlara ...
Gurbet ne demek bilirim..kendi ülkemizde parya olduğumuzda yaşadık...
Akıllarınca ışık diyerek nurun önüne geçebilecek bir nesil yetiştiyse de. Akılları ı hakarete çalışan dökülüyor lar bir bir 😁öyle bir nesil geliyor ki Tevfik fikretin neslini gömen... Sen Gazzeli dersin( ki o gazzelinin dedesi Çanakkale'de yatıyor) islam adına birileri rahatsız oluyorsa anlarsın ki kan meselesi var ortada...
Rabbim nurunu tamamlayacaktır bizimde nurumuzu ilyas salman vari kafalardan korusun... Gazze küllerinden yeniden dirilecek kafirler yok olup gidecektir
Yazını tebrik ediyorum ... ALLAH'ın selamı inananların üzerine olsun.. Selam ve duâ ile
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
değerli yazar,
Sivas'ın bir köyünden yürüyerek ilçeye ve oradan da Pamukpınar'a giden nice
öğretmen ve anıları var elimde, değerle , saygıyla okuduğum anılarıyla
ve şükür bildiklerimin hepsi hayatta.
yoksulluk kader değil elbette ve o dediklerim
onlarca yıllarını vermiş ülke ve aydınlık diye ve hala...
ve keşke bağlamasanız hikayenin bir yerinde çocuğu din'e
ve çünkü dediklerim de çocuk, öğretmen ve büyük
ve inanın tek farkları medrese dediğiniz yere adım atmamaları
ve keşke siz de gitmeseymişiniz...
eyvallah.