- 88 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
İnsanın Varolabilme Sancısı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
**Yaşarken İnsan’ın Varolabilme Sancısı**
İnsan varoluşsal bir arayışın içinde sürekli olarak kendini sorgulayan bir varlıktır. Yaşamın anlamı, bireyin kendi kimliğini bulma ve varoluşsal boşluğu doldurma çabası, tarih boyunca felsefi, psikolojik ve dini düşüncelerin merkezinde yer almıştır. Bu çaba, insanların varolabilme sancısının temelini oluşturur.
Varolabilme sancısı, bireyin yaşamını anlamlandırma, kendini tanıma ve kimlik geliştirme sürecinde karşılaştığı zorlukları ifade eder. Her insan, yaşamının anlamını bulmak ve bu anlam doğrultusunda bir kimlik oluşturmak için çaba sarf eder. Ancak, bu süreç, bireyler için genellikle karmaşık ve sancılıdır. Varoluşsal sorgulamalar, belirsizlikler ve içsel çatışmalar, bu sancının temel nedenlerindendir.
Felsefi açıdan bakıldığında, varoluşsal sancının kaynağı, bireyin kendi varlığının geçiciliğini ve yaşamın belirsizliğini kabul etmesidir. Ünlü varoluşçu filozoflardan Jean-Paul Sartre, insanın “öz”ü oluşturacak bir doğaya sahip olmadığını ve varoluşun, özün öncesinde geldiğini öne sürer. Bu, bireyin kendi yaşamının anlamını ve amacını kendisinin yaratması gerektiği anlamına gelir. Bu sorumluluk, birçok kişi için büyük bir yük olabilir ve varoluşsal anksiyete yaratabilir.
Psikolojik açıdan ele alındığında, varolabilme sancısı, bireylerin kendilerini değerli ve anlamlı hissetme arayışından kaynaklanır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi, bireylerin temel ihtiyaçlarının ötesine geçerek kendilerini gerçekleştirme arayışına girmelerini öngörür. Ancak, bu sürecin karmaşıklığı ve bilinmezliği, varoluşsal kaygılara yol açar. Kişisel hedefler ve anlam arayışı, bireyin içsel çatışmalar yaşamasına neden olabilir.
Dini perspektiften bakıldığında ise, varoluşsal sancı, bireylerin yaşamın anlamını tanrı veya yüksek bir güç ile ilişkilendirme çabasından doğar. Birçok din, yaşamın amacını ve varoluşsal soruları çözmeye yönelik çeşitli öğretiler sunar. Bu öğretiler, bireylerin varoluşsal sancılarını hafifletebilir ancak bazı bireyler bu cevapların tatmin edici olup olmadığını sorgulayabilir.
Sonuç olarak, insanın varolabilme sancısı, bireyin yaşamını anlamlandırma ve kendini bulma çabasının bir yansımasıdır. Bu sancı, felsefi, psikolojik ve dini açılardan ele alındığında, insanın temel bir özelliği olarak karşımıza çıkar. Bu sancının üstesinden gelme süreci, bireyin kendini anlaması ve varoluşsal huzur bulması açısından kritik öneme sahiptir.
YORUMLAR
Orjinal bir şiirle uğurlayayım sizi hanımefendi ciğim…
I.ben
ölümsüzlüğe nefes veren şair
sen ki kelamların arasında düşen bir içkinlik
her sözün bir acıdan doğuyor
ellerine bulaşmış inkârın hadisesiyle
__
ben sana karşı savrulan bir matemim belki
ama her darbende kırılmadım henüz
her adımda bir yara, her kelimede bir isyan
şimdi seni düşünerek sürüyorum
gönlümdeki cehenneme
__
siyah bulutlar yürüyordu üstümüze
gözlerimde sessiz patlamalar
kimse anlamazdı seni o çürümüş sokaklardan geçerken
ama ben bilirim,
her sokak bir mezardır
her mezar bir hikaye
__
düşlerim, seni incitmeden ölümsüz olamaz
çünkü sen, gözlerime çöken
son güneşsin
ve ben her doğumunda biraz daha yandım
kelamlarınla öldürdün beni
ama yine de yaşıyorum
bu ölümsüz acıyla
II.sen
gel de biriktirdiğin yalanlar gibi
otur yanı başıma
şimdi gözlerinde bilirim
sakladığın günahlar kadar ağır bir gölge var
ama ben şairim
anlamayacağım seni
__
yazdığın her dize bir hançerdi bana
seninkiler yaldızlı, ama bil ki
benim her kelamım kanar
her şiir kanayan bir yara
ama sen bunu bilemezsin
çünkü kelimelerin kanatmaz seni, değil mi?
__
yazmak yetmez bazen, sevgili şair
anlaman gerek her kelimenin içinde büyüyen kini
ben suskunluğumda seni öldürdüm defalarca
ama sen hep yeniden yazdın
benim cesetlerimi
her gece başucuma koyup
bir mum gibi erittin
__
şimdi sessiz ol, bir mezara dönüşsün bu gece
çünkü şiir ölümsüz değil, sevgili
şiir, bir bedduadır gökyüzünde yankılanan
ve sen bunu hala bilmiyorsun
kelimelerimin ağırlığında boğulurken