- 373 Okunma
- 5 Yorum
- 9 Beğeni
Sen Benim Kim Olduğumu Biliyor Musun
Yirmili yaşlarda bir üniversite öğrencisiyken kendi harçlığımı çıkarmak üzere ekstra işlere giderdim. Bu ekstraların en güzel yanı dilediğiniz an işi bırakabilme tarafıydı. Böylece karakterinize zıt bir durumla karşılaşırsanız tabiri caizse kendinizi ezdirmeye bir sebep olmayacaktı.
Bir gün garson, bir gün komi. Bazen bir temizlik görevlisi, bazen barmen. Hemen her gün başka bir semtte bambaşka işlerle gerçek dünya ile erken tanışmıştım. Tabi bu da diğer güzel tarafıydı. Olayın yaşandığı o gün de bir güvenlik görevlisiydim.
Yenikapı Etkinlik Alanı’nda zannedersem Konya Günleri adı altında bir organizasyon vardı. Her hafta memleketimizin değişik yörelerinden günler düzenlenir, stantlar kurulur ve yemekler başta olmak üzere sanatsal, kültürel bir tanıtım yapılırdı.
İşte o gün yaklaşık kırk kişilik bir güvenlik görevlisi şef tarafından alanın her bölgesine dağıtılmıştık. İlginç olan ise benim ve bir arkadaşımın fiziğimiz, ingilizcemiz ve onlara göre diksiyonumuzun biraz daha iyi olması sebebiyle ana giriş kapısına verilmemizdi. İlginç diyorum çünkü biz ikimiz de ekstracıydık.
Yavuz Selim benden iki yaş daha küçük hem biraz daha tecrübesizdi. O yüzden onu kapıya yerleştirdim ve ben on metre ileride araçları durdurup gerekli işlemleri yaptıkran sonra ona "kapıyı aç" işareti yapıyordum. Tabi bu arada gelen insanlara "hoşgeldiniz" yada "şuraya park edebilirsiniz" vs.. tarzında güleryüzlü yaklaşıyordum.
Cumhurbaşkanı yardımcısından tutun da Konya ve komşu illere ait vali, kaymakam ve bunun yanında özel kuruluşlara ait insanlar vs.. yani üst düzey çok insan geliyordu. Tabi bunun haricinde onların kendi güvenlik görevlisi personelleri de vardı. Ben normal bir şekilde işime devam ederken o olay yaşandı.
Yine siyah bir aracı durdurdum. Ardında beş altı siyah araçla küçük bir konvoydu. Ön cama eğilip "hoşgeldiniz" diyecektim ki arka koltuktan bir ses "aç kapıyı ne bekletiyorsun bizi" diye ters bir hamlede bulundu. İlkin günahı olmaz diye ben duymazlıktan gelip davetiyelerini göstermelerini istediğimde bu defa arkadaki şahıs daha da sinirlendi.
"Aç ulan kapıyı, sen benim kim olduğumu biliyor musun"
O an sadece üç saniye düşündüm belki ama sanki dakikalar kadar uzundu. Babamın nasihatleri kulağımda çınlıyordu. "Bak oğlum, türlü insanla karşılaşırsın, başını belaya sokma, zorda kalırsan zekanı kullan, yumruğunu boşa sallama, çünkü ya vurursun ya vurulursun, ikisi de dert olur sana". Gülümseyerek bitirdim o üç saniyeyi. Öndeki şoför ve yanındaki güvenlik görevlisine bakarak konuştum.
- Siz beyefendiyi tanıyor musunuz, kim olduğunu bilmiyor, hafızasını yitirmiş herhalde, bir yardımcı olsak kendisine..
Arkadaki adam daha cevap veremeden devam ettim.
- Bekleyin beyefendi bir doktor bulalım o size gerekli müdahaleyi yapar.
Bir taraftan Yavuz Selim’e "kapıyı açma" işareti yaptıktan sonra sanki bir kırmızı düğmeye basılmışçasına ortalık karıştı. O arabalardan inen siyahlı insanları gördükten sonrasını hatırlamıyorum. Uyandığımda toplanma yerinde bir çekyatta uzanıyordum.
Güvenlik şefi başucumda "oğlum sen koskoca belediye başkanına neler söylemişsin öyle" dedi. Ben de "şefim az önce bir cumhurbaşkanı yardımcısı, bir vali, iki kaymakam karşıladım, eğer bir hiyerarşiden söz ediyorsanız belediye başkanı da kimmiş" dedim.
Elimden telsizimi aldılar. Bu "kovuldum" demekti. Bunun bende karşılığı hiçbirşeydi. Başka bir iş bulur devam ederdim. Oysa mesele uzadı. Birbirimizden karşılıklı olarak davacı olduk. Mahkeme faslında sözlerim hakaret olarak değerlendirilmedi. Çünkü bana kim olduğunu soran birisine böyle bir soru sorabilirdim. Oysa kırılan iki dişimin bir hesabı olacaktı.
Uzlaşma evresinde tek bir şartla teklifi kabul ettim. İki dişime karşılık alzheimer hastalarının tedavisine bağışlanmak üzere şimdiki parayla ortalama yirmibin TL civarında bir paranın bu tedaviyi sağlayan bir kuruma yatırılmasını talep ettim. Kabul edildi ve mahkeme bitti.
Kader bu ya bizim Yavuz Selim seneler sonra Kadıköy tarafında Askeriye’den çevrilme bir hastahanede morg imamı oldu. Bir gün beni telefonla arayarak "usta bak bugün karşıma kim geldi biliyor musun" dedi ve devam etti. "Seninki".
Bizim belediye başkanı vefat etmiş ve hastanenin morgunda yıkanıp defnedilmek üzere bir yakınına imza karşılığı teslim edilmeyi bekliyordu lakin hiçbir yakını cenazeyi teslim almaya gelmemişti.
Sadece Askeriye kimlik kartımla tüm kapıları aşıp bir saat sonra onun karşısındaydım. Karşımda bir dolapta uzanan o bedenin kulağına fısıldadım. "Gideceğin yerde sen belediye başkanı değilsin, senin adın İsmet".
Bizim Yavuz Selim’in bir huyu vardı. Bazen askeriyenin eski komutanlarının cenazeleri gelir, onları kendi babası gibi tertemiz yıkardı. Bazen de katillerin, tecavüzcülerin cesetleri gelir onların da üzerine hortumu tutar el sürmeden gönderirdi. Göz göze geldik. Bana o işareri yaptı. "Hayır" dedim.
Biz iki eski arkadaş bu cenazeyi birlikte yıkadık ve resmi olarak teslim aldıktan sonra uygun görülen yere defnettik.
YORUMLAR
Anlatı çok güzel...
Yorumlar çok kıymetli...
Ben de böyle durumlarda sık sık düşündüğüm bir şeyi yazayım...
Anadolu zengin bir folklora sahip...
Müziği, türküleri, halk dansları, mimarlık eserleri, arkeolojisi, yemekleri, hikayeleri, fıkraları, destanları, dokumaları vs... vs...
Fakat kültür yok!...
Bunun en belirgin görünüşleri:
-İlgili,saygılı ve samimi dinleme yokluğu...
-Anlaşılma kaygısı duymadan laga luga ederek konuşma...
-Selam verince borçlu çıkma, elini verince kolunu kaptırma...
-Haksızsanız özür dilememe...
-Küçük hesaplar yapma, bir çay parası için kavga çıkarma...
-Kendi anası, bacısı, karısı ve kızı dışındakileri potansiyel orospu görme...
(Komşunun tavuğu komşuya kaz, kocakarısı kız görünür... Ana bir bacı iki, gerisine salla .iki...)
......
......
Anlaşılmıştır...
Kültür deyince İngiliz millet meclisini hatırlarım...
Bizdeki bir lisenin toplantı salonundan pek farklı görünmeyen meclislerinde efelenmeden, kurulmadan, çalımlı olmadan, bağırmadan konuşuyor onlar...
Demek ki:
-Sorumluluğunun bilincinde olarak konuşuyor, dinliyorlar...
-Tribünlere oynamaya ihtiyaç duymuyorlar...
-Orada gerçekten bir vekilden başka bir şey olmaya çalışmıyorlar, gizli ajanda taşımıyorlar...Yani, suçlu psikolojine sahip değiller...
.....
.....
Geçen depremde oradaki bir inşatta iş yapan bir müteahhitimizle yapılan röportajda bizimki, "İngiliz görevliler en az 30 defa geldiler yaa..." diye sitemkar konuşuyordu...:)))
Yine, Japonya'daki (hatırlanacaktır) tsunami felaketi günlerinde telefonla haber bültenine bağlanan bir insanımız "Burada Türk mühendislere sorumluluk vermiyorlar" diyordu...:)))
[Eeee 'Dilberler'e de para lazım değil mi?...:)))]
Hali vakti yerinde olup yurtdışına yerleşenleri yazmıyorum bile...:)))
Teşekkürler...
Almanya'daki bazı belediye başkanları ya da politikacılar (örneğin Grün'ler:) bırakın konvoyu, kendi bisikletleriyle gelip gidiyorlar. Normal belediye başkanının 4-5 konvoy aracı ya da korumalarıyla gelmesi fazla abartı ve gösterişten başka bir şey değil. Bu konuda eski Uruguay başkanı José Mujica'yı takdir ediyorum, eski bi vosvos'u vardı, çok mütevazi bir adamdı.
Bir keresinde bizim başbakan geldi buraya bütün otobanı, çevre yollarını kapattılar. Upuzun bi konvoy gitti sanki 100 vagonluk, 2 kilometrelik bi tren gidiyor, öyle uzundu yani:)
Yazıyı okurken o aklıma geldi...şatafatı, gösterişi seviyoruz, 'bu dünyayı ben yarattım!' pozları...'benim borum öter!'...daha bi sürü şey sayabilirim ama sinirim bozulacak, uykum kaçacak gece gece...
Güzel değinmişsiniz, güzel bi yerden yakalamışsınız. Güzel de rest çekmişsiniz kutlarım👏👏
bayduygusal
Ben insanları hayvanlara benzetiyorum.
Kimi vahşi, kimi sevimli, kimi süslü vs..
Hani bir hikaye vardı ya "akrep de kendi işini yapıyor" diye.
Bazı insanlarla aynı nehirde yüzmek mesele.
Sevgiler.
bayduygusal
Ben insanları hayvanlara benzetiyorum.
Kimi vahşi, kimi sevimli, kimi süslü vs..
Hani bir hikaye vardı ya "akrep de kendi işini yapıyor" diye.
Bazı insanlarla aynı nehirde yüzmek mesele.
Sevgiler.
Ülkedeki "kasıntı indeksi eksi sonsuz " niteliksiz ama güya makam sahibi tayfayı bir ülkeden , o anlayışı tüm toplumdan sökebilsek o zaman ülkece mutluluğa erişecez.
Sizin olay tam benim gördüklerimle aynı . Aynı tıp sahasında da var. Adam hiçbir üst seviye dergide makalesi dahi yok ,torpille ve de yalakalıkla bir yerlere gelmiş ve de bizim karşımızda uçan halıyla gezecek kadar kasıntı.
Batılı ülkeleri bu yüzden çok seviyorum. Belediye başkanı kimdir? En tepelerdeki bürokratlar dahi halk çoğu zaman bilmez. Bisikletle işlerine gidenler dahi...
Doğu toplumlarında işler böyle değil. Şatafat ,kasıntı , egonun narsistliğe doğru evrilmiş sayısız siyaset ve ilim adamına şahit olduk hep.
Bilgi ,niteliğiniz varsa zaten ki mütevazi olursunuz ve insan sevginin o denli artar. Bilgi ve de zeka yükseldikçe mütevazilikte zirvelere doğru çeker insanı. Türk Einstain'ı Kuramsal Kimyacı ve moleküler biyolog Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU şöyle der : "Ben boş bir kamışım Allah üflüyor ve de benden ses çıkıyor "...
Bilgi işte böyle derin insanlar yaratır ama enderdir . Bizler kültürel olarak daha da sürükleneceğiz ülkece. Torpilli ,niteliksiz ,yalaka bir tayfanın bir yerlere yerleşip halka ,onların vergisiyle maaşının ödendiğini hiç de sanki bilmeden ,kendini özel ,seçkin ulu kağan sanarak halkın ona muhtaç olduğunu hisseden sayısız insanı size çözebilirim .
Ben de kendi şehrimdeki belediye de her gittiğimde çalışan personele hep acırım. Kasıntı ,statü hastalığı öyle vahşi şey ki kendini 7 kat gök kubbe üstünde hissettirir. Belediye başkanının alt ekibi de bu sisteminin köleleridir . Hep de acıdığımı söylerim onlara.
İnsan yetişmiyor ülkede !
Bir çöpçünün dahi yurttaş olduğunu ve aynı belediye başkanı kadar saygı ruhunu hak ettiğini ,sevilmesi gerektiğini o bölgedeki halkça gerekliyken , bakarsınız ki hor görülür ! Pislik , kokarca gibi yanından davranışa uğrar ama benim gibiler de asla belediye başkanı vs. filan asla ayağa kalkmaz onlar varken.
Benim gözümde çöpçü ,kapıcı ,simitçi daha insan ,insani!
Statü sahibi olmuş ama adam olamamış insan sürüsü adeta hep böyle üst konumlara cımbızla seçiliyor olması ne ilginç değil mi şair?
Bizden ciğer muayenesinden hiç kaçan olmadı! Sağlık bilimleri bu yüzden insanı çok iyi çözmeye yardımcıdır insana!
Ama gerçekten insan tanımlı insan olana.
Saygılar...
bayduygusal
Pür dikkat okudum.
Rahmetli Oktay SİNANOĞLU ve onun gibilerinin sayısı o kadar azdı ki..
Batı ve Doğu arasındaki fark yorumunuza da katılıyorum.
Bence din üzerine yönetilen ülkelerde sorun var. Misal kumar yasak ama vergisini verdiğinizde legale dönüşüyor.
Liyakatsizlik hat safhada.
Kraldan çok kralcılık vs..
Mevzu çok derin gerçekten.
Emek verdiğiniz ve vakit ayırdıgınız için çok teşekkür ederim.
Yazı bir kat daha değerlendi.
Saygılar.