- 392 Okunma
- 9 Yorum
- 13 Beğeni
Artık Yabancıyım
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Beş yaşımdaydım…
Gökyüzü her zamanki gibi maviydi ama benim dünyam griye dönmüştü. Elbette o eylül sabahını unutamam ömrümce. Annem ve babam, hayatımın direkleri, birdenbire ortadan kaybolmuştu. Boşanmanın sessiz çığlıkları evimizin duvarlarını yıktı, ben küçücük yüreğimle bu yıkıntının altında kaldım. Annem bir tarafa, babam bir başka tarafa savruldu. Ellerinden tutmak istediğimde, boşlukta sallanan ellerim, çaresizliğimi hissettirdi bana. O küçücük yaşımda, anne sevgisinin sıcaklığını, baba kucağının güvenini çoktan kaybetmiştim.
Anne ve baba dediğin, çocuğun ilk limanıdır. Ama ben, o limandan fırtınalarla savrulan bir gemi oldum; bir başıma, denizin ortasında. Geri dönemezdim, çünkü liman yoktu artık. Hayallerim gibi parça parça olmuştu ailem. Beni büyütmeye çalışan dedem ve babaannem, fakirlik içerisinde çırpınan iki yaşlıydı. Dedem, elleri nasır tutmuş, yorgun bir adam. Gözleri hüzünle dolu ama çaresiz. Babaannem, kısık sesiyle her gece dualar ederdi. Sobalı evimizin her köşesi soğuk, her köşesi yoksullukla doluydu. Ama en soğuk olan, bana gösteremedikleri sevgiydi. Kendi dertlerine öylesine gömülmüşlerdi ki, çocuk yüreğimin acısını görecek halleri yoktu.
Her akşam dedemin çarşıdan sallana sallana getirdiği bayat ekmekle doymaya çalışırken, yüreğimdeki açlık hiç dinmedi. O açlık, anne kucağını özleyen, baba omzuna yaslanmayı hayal eden bir çocuğun açlığıydı. Karnım toktu belki ama ruhum açlıktan ölüyor gibiydi. Sevgi dediğim şey, dedemin ağır adımlarının arasına sıkışmış, babaannemin gözlerinde eriyip gitmişti.
Akrabalarım vardı bir de. Ama ne fayda? Onlar, menfaat peşinde koşan gölgelerdi sadece. Güler yüzlerinin ardında çıkarlarının soğuk gölgesi gizliydi. Her geldiklerinde, bana bir lokma ekmek mi getirdiler sanıyorsunuz? Elbette hayır, dedikodu, hile ve desise peşinde kan emici vampirlerdi hepsi. Birde dedemin cebindeki son kuruşlara göz dikmiş, menfaatlerini arayan yüzsüzlerdi. Sevgi yoktu onlarda. İlgi yoktu. Yalnızca kendi çıkarları vardı. Benim yalnızlığım ise onlara dert bile değildi.
Yıllar geçti, çocukluğum bu kirli oyunların arasında kayboldu. Ne annemden ne babamdan bir haber geldi. Belki de unuttular beni. Ben ise her gece yastığımda, gözyaşlarımla onların hayalini kucakladım. Bir çocuğun, ailesinden mahrum bırakılması ne demektir, bilir misiniz? Her gece gökyüzüne bakıp, "Bir gün geri dönecekler mi?" diye sormak ya da “Tüm arkadaşlarımın anne ve babaları varken ben ne kabahat işledim ki benim annem ve babam yok?” diye. Oysa cevabı biliyordum. Onlar geri gelmeyecek, hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Bu hayat bana çok şey öğretti. Sevginin parayla satın alınamayacağını, menfaatin sevginin yerini asla dolduramayacağını. Dedemin nasırlı elleriyle büyüdüm belki ama bir çocuğun ruhu sevgiyle büyür. Benim ruhum ise hep yarım kaldı. Şimdi, geçmişime dönüp baktığımda, o küçük çocuğun gözlerinde kaybolmuş bir umut görüyorum. Sevgiye aç, ilgiye muhtaç ama yine de hayata tutunmaya çalışan bir çocuk ve bilirim ki, o çocuk hep içimde yaşayacak. Onun acıları, benim şiirlerimde yankılanacak, onun yaraları, benim cümlelerimde kanayacak. Çünkü ben, çocukluğunda sevgiye hasret kalmış, yüreğinde onulmaz bir boşluk taşıyan bir hayalperestim.
Şimdiler de ise en kaba tabir ile “Yabancılaşıyorum.” Hayata, insanlara ve içinde yaşadığım bu dünyaya. En yakınlarım, bir zamanlar paylaştığım sıcaklıkla dolu anılar, şimdi soğuk bir gölge gibi üzerime çöküyor. Dost bildiklerim, kan bağım olanlar, beni tanımak yerine gözlerinden süzülen yargılarda boğulmuşlar. Kimim ben? Bir zamanlar onların arasında özgürce nefes alan, varlığımı paylaştığım o insan mı, yoksa bir hayal mi, onların gözlerinde silikleşen bir suret mi? Her birinin bakışlarında başka bir dünya, benimkine uzak, benimkine yabancı. Onlar beni anlamaya çalışmadan yargılarken, ben derinlerde, içimin kör kuyusunda kayboluyorum. Kalabalıklar arasında, tanıdık yüzlerin arasında bile bir yabancı gibi dolanıyorum. Sesler var, ama sanki hepsi birbirine karışmış bir uğultu. Anlam ararken anlam kaybolmuş. Çığlığım, dalgaların altında boğulan bir yankı gibi duyulmaz olmuş.
Dostluk, akrabalık, bağlar vs. Hepsi birer sis perdesi ardında saklanmış. Ellerini uzatsam, tutabileceğim hiçbir şey yok. Herkes benden bir adım geride duruyor, her sözcüğümün ağırlığını taşıyamayacak kadar zayıflar. Bana ağır gelen her düşünce, onlara yük; ben ise yalnızca bir fazlalık.
Bir zamanlar eksik de olsa, yarım da olsa anılarımız vardı; buruk da olsa gülüşlerimiz, gözyaşlarımız, paylaştığımız her şey. Ama şimdi onlar da soluk birer hatıra, tıpkı bir zamanlar olduğum kişi gibi. Hangi noktada kaybettik birbirimizi? Hangi kelimeler aramıza bu uçurumu ördü?
Hadi anne ve babam anne ve babam olmalarına rağmen beni terkettiler peki ya hayat yolunda karşılaştığım dostlarım? Onlar da beni ötekileştirirken, ben kendi içimde bir yabancı oldum. Aynada yüzümü tanıyamaz oldum. Eskiden sıcaklık hissettiğim yerler şimdi soğuk, uzak ve ıssız. Kalbimde bir boşluk var, dostlarımın ve ailemin bıraktığı. O boşluğu dolduracak ne bir ses, ne bir söz kaldı. Tek tesellim, kalemimden dökülen kelimeler; soğuk ama bir o kadar da gerçek. Onlar da bana yoldaşlık ediyor, tıpkı beni terk edenlerin aksine.
Şimdi ben, kelimelerle ördüğüm bu karanlık dünyada yalnız başıma yürüyorum. Kafiyeler dökülüyor dudaklarımdan, duygularımın yükünü hafifletmek için. Ama her bir mısra, bana kaybolan yılları hatırlatıyor, unutulan dostları, yitirilen sevgileri. Her sözcük, kalbimin derinliklerinde yankılanıyor; sanki içimdeki fırtınanın bir yansıması gibi.
Bir zamanlar dosttuk, bir zamanlar akrabaydık. Şimdi ise herkes bana ve ben herkese yabancıyım.
YORUMLAR
“Ve hala her şeyi o çocuğun gözüyle görüyorsun…”
Dr. Gabor Mate
Hikayeniz yüreğimize değerek bir sızıya dönüştü. Duygular çok güzel yansımış satırlara . Okurunu 5 yaşındaki çocuğun elinden tutturan bir içsellik var.
Yüzlerce çocuğun aynı kaderi yaşamaya mecbur bırakıldığı bir gezegendeyiz.
Eş adaylarının evlilik öncesi kan tahlilleri ile raporlandırılması ne kadar elzlem ise, psikolojik testten geçirilip ebeveynlik yetkinliği verilmesi de o kadar elzemdir.
Yuva kuranlar evlilikleri oturmadan bir evlat dünyaya getirmenin nasıl büyük bir vebal olduğunu bilseler!
Bunca yarım kalmışlığı kim tamamlayacak?
Bazen öyle insanlar vardır ki yaşantımızda; onlara yabancılaşıp dışarıdan bakmaya başlamak gerekir. Ancak bu şekilde bize neler yaptıklarını, ne kadar zarar verdiklerini fark edebiliriz. Bence sizin de yazınızda sözünü ettiğiniz insanlar, -haddimi aşmıyorumdur umarım ama- öylelerinden… Dolayısıyla çok hayırlı olmuş; yabancılaşıp onlardan uzaklaşabilmeniz,,, Gerektiğinde uzaklaşmayı da bilmek gerek çünkü, bize zarar veren her şeyden…
Bu arada onlara yabancılaşırken aksi bir yönde kendinize de daha çok yaklaşmışsınız. Ne istediğinizi, ne hissettiğinizi daha net olarak anlayabilmişsiniz böylece. Yazınızda öyle güzel ifade etmişsiniz ki her şeyi, anlatılanlardan bu sonucu çıkardım ben de…
Okuru içsel bir yolculuğa çıkaran; çok anlamlı, duygusal bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık…
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, tekrar teşekkür ederim
Saygılarımla
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, tekrar teşekkür ederim
Saygılarımla
"HAKLISINIZ..."
Çöküntüye uğramış çocuk ruhunu tamir etmek, kırılmış kalbini sevgisiz yapıştırmak mümkün değil.
İnsanı büyüten, olgunlaştıran ve "insan " yapan yine insanlardır.
Ana- baba, hısım - akraba, dost - arkadaş, eş - evlat...
Hepsinden uzaklaşmak, hepsini yok saymak kendinden uzaklaşmak, bir bakıma kendini inkâr etmektir.
Sevgisiz, yalnız, çaresiz, aciz, acınacak... büyümek, aynı şeyleri yaşamak ve yaşatmak anlamına gelmemeli. Hayatın verdiği dersi göz ardı etmeden yeniden ve içtenlikle hayata tutunarak sevgiyle, dostça, arkadaşça, kardeşçe ve eşiyle, çocuklarıyla mutluluk ve huzur dünyası oluşturmayı başarabilmeli insan.
Ot gelip ot gitmek mi, ot bile olsa çiçeklenip tohum vermek mi?
Gülün dikeni var diye hayıflanıp görmezden mi gelelim?
Yaşamak için verilen hayatı karanlıklara gark etmenin neresi insanca yaşamak olur?
İnsan olamamışlara, mecburiyetten dağılmışlara, çaresizlerin çaresizliklerine dermen olamayacaksak aklımız, mantığımız, ruhumuz, vicdanımız, kalbimiz, yüreğimiz mutmain, huzurlu, insan sevgisiyle dolu olabilir mi?
Yalnızlık, terk edilmişlik elbette çok zor.
O halde zoru hafifletmek, gerekirse yok etmek için önce hayatla barışık olmak, insanlarla olabildiğince yakınlık kurmak, en azından kendin gibi olanlarla hemhal olmak insan olmamızın gereği ve vicdanımızın icabıdır.
"Yalnızlık" felaketinden, depreminden, faciasından bir an önce kurtulup tutunacak dallar, salınacak kökler, yeşerecek ümitler ve yaşanacak günler arzu ve gayreti içine girmeliyiz derim.
Herkesin fikri kendini bağlar.
Ben kendi adıma, katıldığınıza hiç katılmıyorum.
Sevecen, dostça ve çocuk yaşta annesini kaybetmiş bir yürek sesi olarak hayatın güzelliklerini içselleştirmenizi, yaşanacak güzel günlere yelken açmanızı içtenlikle temenni ediyorum.
Selamlarımla...
mesut.çiftci
Değer verip okumaya ve uzun uzun yorum yapmaya zaman ayırmanız beni hem onurlandırdı hem de mutlu etti. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim 🙏
Sağlıcakla kalın, Saygılarımla
:( Mutlak bir hikâyesi var herkesin.Yuvayı kursa da devam ettirememiştir bir kesim .Yıkılan yuvaların altında kalan çocuklar oluyor bu kesin.Geriye kalıyor incinen ruhu tamir edecek bir besin.İşte bu besin sevgi..Sevelim hayatı, insanları.Hatırlayalım güzellikleri ve güzel anları.Affedelim içimiz yansa da boşananları.Bizler imar edelim hasretini çektiğimiz yuvaları.Çocukların elini bırakmadan değerlendirelim güzel havaları.Üstadı selamlıyorum.Sağlïcakla.Saygıyla.
Kutluyorum başarınızı.
neneh. tarafından 7.9.2024 06:54:09 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, Saygılarımla
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, Saygılarımla
Efendim bazı insanların katığı Sevgi muhabbet sahiplenme bazı insanların katığı hüzün acı keder siz de Resulü Zişan efendimizin yürüdüğü yoldan gitmişsiniz analı babalı öksüz tabii bu üzüntü keder olmasa bu yazı ortaya çıkmazdı bazen acılarımız üzüntülerimiz mısralara satırlara dökülüyor çekirdek aile 2 kişiden oluşur ve 3 ayağı da evlattır üften püften çoluk'tan çocuktan vazgeçen onları yüzüstü bırakan minik yürekleri acıya sancıya mahkum eden anne babalar var mı var gitgide sayısı artıyor eski zamanlarda beldemizde kasabada köyde boşanma sayısı yüzde bir iken şimdi ise yüzlercesi artık dokumuz bozuldu tabii anne baba hayata gelmeye vesile tabii ki sizin de bir hayatınız bir yaşantınız olacaktır Hayat başarılar dilerim yazınızda çok manidar çok akıcı bir şekilde ilmek ilmek işlemişsiniz yüreğinize toz konmasın kaleminizin mürekkebi bitmesin Allah'a emanet olun huzur bulun
Hüseyin çelebi tarafından 7.9.2024 06:41:54 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, Saygılarımla
mesut.çiftci
Sağlıcakla kalın, Saygılarımla
Ben akraba ,arkadaş ,dost hatta aileden en yakınlarım dahi terk ettim .
Günümüz dünyası , çekemez ,sana güya yol göstereceğini sanan en yakının kardeşin dahi , bir bakmışsın seni anlamsız uçuruma sürüklemiş.
En iyi şey ,yalnızlık. Gerçi, lise de ,üniversite de ve sonrasındaki hayatta hala yalnızım. Toplu kafelerden dahi rahatsız olurum. Şiire odaklanmam zorlaştıran ne varsa uzakta durmak artık yazar klasiği.
Şöyle düşün: ülke toplumu zaten ki en yakın ailede dahi çökmüş ,çürümek üzere. Eski aile ,akraba , arkadaş ,dost kültürünü yok ettiler.
Şimdi sadece çıkar ve para denilen vahşi mata! Buna kariyer ,makam ,mevki de ekleniyor. Yoksa , çöpçü olsan ki ,en iyi anlaştığım ,kasıntısı olmayan böyle mesleklerle daha arkadaşım. Makam yükseldikçe Profesör dahi çok çarpıştığım ,bıraksanız uçan halıyla gezecek Yale de kendini hoca zanneden kasıntı indeksi avagadro sayısı ölçücünde zevatlarsa adam yerine dahi koymam.
Sen arkadaşlarından ,akrabadan dahi uzaklaşman zaten ki olası gerçeklik! Çünkü ben hayat boyu öyleydim ve sistem öyle olmamızı istiyor. Çünkü insanlar çıkarcı ,yalan ,küstah bir topluma dayanmak inanın imkansız.
Zaten ki ülkede dolandırıcılık almış başını gitmiş ki en yakının dahi vuruyor ki insana.
Şair ,sana naçizane tavsiyem , uzak dur insanlardan böyle!
Yaklaşırsan ruhun kirlenir ,katlanamazsın.
Yalnızlık en büyük duygudur bizler için . Artık duyguyu da aştı.
Sayısız hasta gördüm stajlarımda ,özellikle yaşlı ,gün görmüş.
Sana şunu söyleyim , en çok konuştukları şey ,yıllarca emek verdikleri en yakınlarının para,mevki ,kariyer de bittiğinde harcamaları ,huzur evine dahi.
O yüzden tercih ,yatırım sadece ve sadece kendine.
Zaten ki bizler 2 dünyalı insanlarız. Bir , fiziki ,bedeni ,sınırlı dünya!
İki ,sonsuz ,ebedi ,sadece biz olduğumuz zihnimizdeki o yaratıcı dünya.
Bu iki dünya varken , ne yapalım ki dostu ,kardeşi ,hatta anneyi ,babayı...
Artık filozof olmak hayatın bir geçerli norm.
İyi geceler...
Kavramsal Empati Yılmaz S tarafından 6.9.2024 20:17:07 zamanında düzenlenmiştir.
mesut.çiftci
Saygılarımla
Kavramsal Empati Yılmaz S
Aslında benzer ruhtayız şair. Tek fark farklı dünyanın farklı gözlem ve hayat tarzlarıyla. Ben aşırı hümanist ,insancıl ,empatist ama yalnızlığa sonsuz aşık.
O yüzden gördüğüm bir ruha samimiyetim asla yanlış anlaşılmasın. Çünkü gördüğüm ,yaşadığım toplumdan ,ülkeden uzağım. Aslında yaşamıyorum ,yaşıyor gibi görünen insanlar arasındayım.
Hepimiz güzel insanlar arasında yaşamak idealiyle yanmaktayızdır bilinç altından. Ama rasyonel gerçeklik hiç de öyle olmaz. Bunun bir sağlıkçı gözüyle ve derin empatiyle yaşayan olarak yanılmam çok ender olası.
İyi geceler ...
İnsan güzel şeyler yaşasa da çocukluk yıllarında illaki araya bir şeyler giriyor bu bir şeyler kısmı da genellikle çıkar ve çıkar çatışması diyelim... İnsan aslında başına gelen bir dolu olumsuzluklar ile hayat tecrübesi de kazanıyor bir bakıma. En kötüsü işte o güven duygusunun yok olması değil mi, onu tekrar kazanmak en zor olanı... Kutlarım yürekten...