- 264 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
İçleşememenin Ağırlığı
tanrı insana kendi suretinden özgürlüğü bahşetti, insan ise şeytanın usulca dokunduğu aynalarda başkalarının suretine hapsoldu.
insanın ruhu, bir çömlekçinin ellerindeki kil gibidir. ancak o çömlekçi, şekil verdiğini sanarken, başkalarının parmak izleri o kilin üzerinde iz bırakır, o formu başkalarının elleri şekillendirir. patronun, seni verimlilik tanrısına kurban etmek ister; her gün biraz daha eğilen, biraz daha kendi özünden vazgeçen biri olmanı bekler. ailen, varlığının kendine ait olmadığını, onlar için biçimlenen bir gölge olduğunu unutturur. sevgilin, sana aşkı sunarken aslında kendini sever; senin her yeni halinde, kendi yansımasını arar.
ruhun bir pazarda, birbirinden farklı alıcıların ellerinde satılır. kendinden alınan her parça, biraz daha uzaklaştırır seni o öz benlikten. başlangıçta bir bütün olan kimliğin, zamana ve insanlara yenik düşer, paramparça olur. herkes, senin suretinde kendi düşlerinin gerçekleşmesini ister. kimse, senin rüyalarını, hayallerini sormaz; çünkü onların aynasında sadece kendilerini görmek için bakarlar.
ve sen, kendi dünyanda bir misafir olursun. oysa bu dünya, bir zamanlar senin avuçlarında, senin düşlerinde can bulmuştu. şimdi, her parçası başkalarının çizdiği bir resme dönüşmüş olan hayatın, bir başka kişinin tasarladığı dekorlarda oynanan bir trajediye döner. insanlar, seni gördüklerini iddia eder; oysa baktıkları sadece kendi icat ettikleri bir figürdür.
kendi gerçeğin, kalabalıkların arasında bir çığlığın sesi gibi kaybolur. kimse seni bulmaya çalışmaz. herkes, seni kendine yakınlaştırdığı kadar var eder. senin sesin, onların sesi olur. artık kime aitsin, kimin düşüncelerinde yaşıyorsun, bilemezsin. varlığın, bir aldatmaca olur; tıpkı her gün yeni bir maskeyle uyanan bir aktör gibi, gerçek kimliğin neydi, kimdendi hatırlamazsın.
insan, kendi hikâyesini yazacağını sanarken, başkalarının kaleminde bir dipnot olur. o dipnotlar, seni tanımlayan değil; seni unutturan, başkalarına eklemlendiren işaretlerdir. kendine ait olma ihtimali, uzak bir yıldız kadar erişilmez gelir. ve bir gün, aynada gördüğün yüze yabancılaşırsın. o yüz, artık sen değildir. sadece seni şekillendirenlerin eseri olan, içi boş bir kabuktur.
kim olduğun sorusu, kendi içinde cevapsız kalır. çünkü hayatın sana ait olmadığını, kimseye ait olmanın ötesinde bir yalnızlık olduğunu anlarsın. artık her adımında, başkalarının ayak izlerini takip eden bir gölge gibi yürürsün. geriye kalan tek şey, kendinden geriye ne kaldığını merak eden bir yabancı olmaktır.
ve belki de en acısı, bu yabancılığı kendine bile itiraf edememektir. kendinden başka her şeye dönüşen insan, kendi içine yabancı olur. ruhunun derinliklerinde, eski bir mesnevinin, bir gazelin içinde kaybolmuş aşk misali bir sed gibi, uzaklardan bir ses gelir: "sen kimdin?" ama o ses bile başkalarına karışmış, anlamını yitirmiştir.
işte o zaman, asıl trajedi başlar.
YORUMLAR
Ve o yüzden
Kendini Tanı beklentini keşfet
Hedeflerinin arzularının ne oldugunu bil.
Sinırını belirle
Talebe karsi dur cesur ol
Talebine karsı dık dur
Söylediginin arkasında dur.
Ihtiyacına öncelik tanı
Aşır uyumu bırak
Saygili olmaya dayanan ilişki kur
Kimligini kabullenip destek verenle ol.
Kararıni ver
Görüşünü bildir
Kendi yargini.oluştur.
Süreklı gelistir ve yansıt
Farkındalıgini Meditasyon tekniği, ile
içsel benliğinle bağlantiya geç
Diş baglantinin huzursuzluguna set çek..
Özbenligini gelistir...ıçsel huzurla sakin ol ve kendine dön sor simdi
Sen kimsin
Eminim tüm bunların ardindan sen sen degildin..
Tebrik ve selamlar,
CaNMaYBuL
belki de en büyük savaş, aşırı uyuma karşı verilen savaştır. insan, kendini başkalarının kalıplarına sığdırmaya çalışırken, özünden uzaklaşır. saygıya dayanan, ama kendini kaybetmeden kurulan ilişkiler ise gerçek bir dengeyi beraberinde getirir. kimliğini kabul etmek, seni destekleyenlerle birlikte yürümek, belki de en özgürleştirici adımlardan biridir. çünkü ancak o zaman, kim olduğunu bilerek, kararlarını alıp, yargılarını şekillendirebilirsin. her karar, içsel bir özgürlük manifestosudur.
cevap basit değildir. çünkü belki de sen, bildiğin kişi değildin. belki de her adımda, her seçimde, her direnişte yeni bir sen yaratıldı. kendini tanımak, sürekli değişen bir yansımanın peşinde koşmaktır. ve bu yansımada gördüğün her şey, seni sen yapmaktan çok uzakta olabilir. çünkü insan, sonsuz bir dönüşümün içinde bir yolcudur.
Teşekkürler
Berker ra na
Insanın süreklli bir dönüşüm icinde olmasınin gerekliligi.
özgünluk icinde yasaminı idame ettirmesi
Nasıl olur zor. hem de kişisel gelişimi icin
kendıni anlaması ve kendi gerçekliğini
bulması için süreklilik arz etmeli
çaba ve uyum gerektirir...
Toplunsal baskılar
Dış etkiler
Degişme korkysu
Kişi engeli veya
Eylem engeli
Tüm bu
eylemleri sürdürebilmesi
Aktif çaba disiplin gerektirir tabi
Anlamlı ve muhteşem bir yazıya imza atmışsınız yine.Düşündürücü olduğu kadar,sosyal varlık olan insanın sosyalleşme evresinde kazanımı ve kayıpları irdelenmiş.İçselleşebilmek acaba dışsallaşabilmekle paralel bir şekilde mi başarıya ulaşır? Diye sormadan da edemiyor insan.Etkiye tepki olarak.Ne istediğini bilen dış şartları elinden geldiğince kendisi için hazırlamalı ,önlem alma bakımından.Çoğu izleri alacak olan ruh ya da bilinç buna zemin hazırladığında icselleşmeden söz etmek mümkün.Kaleminiz daim olsun.Sağlıcakla.Saygıyla.
neneh. tarafından 6.9.2024 11:45:14 zamanında düzenlenmiştir.
CaNMaYBuL
insan, varoluşunu dış dünyada şekillendirmeye çalışırken aslında sürekli bir mücadele içinde. dışarıdaki fırtınaları susturmak, içsel dinginliğe ulaşmanın anahtarı mı? yoksa bu fırtınalar, içimizde kopan kasırgaların dışa yansıması mı? belki de sosyalleşme, bir kaçış değil, içimizdeki bilinmeyenlerle yüzleşmenin yollarından biridir. ne istediğini bilen insan, her adımında kendine yeni bir dünya kurar. dışarıdaki dünyayı, içsel zeminine uygun hale getirir. ve bu zemin hazır olduğunda, içselleşmenin kapıları aralanır.
Teşekkürler 🙏