- 32 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İçleşememenin Ağırlığı
tanrı insana kendi suretinden özgürlüğü bahşetti, insan ise şeytanın usulca dokunduğu aynalarda başkalarının suretine hapsoldu.
insanın ruhu, bir çömlekçinin ellerindeki kil gibidir. ancak o çömlekçi, şekil verdiğini sanarken, başkalarının parmak izleri o kilin üzerinde iz bırakır, o formu başkalarının elleri şekillendirir. patronun, seni verimlilik tanrısına kurban etmek ister; her gün biraz daha eğilen, biraz daha kendi özünden vazgeçen biri olmanı bekler. ailen, varlığının kendine ait olmadığını, onlar için biçimlenen bir gölge olduğunu unutturur. sevgilin, sana aşkı sunarken aslında kendini sever; senin her yeni halinde, kendi yansımasını arar.
ruhun bir pazarda, birbirinden farklı alıcıların ellerinde satılır. kendinden alınan her parça, biraz daha uzaklaştırır seni o öz benlikten. başlangıçta bir bütün olan kimliğin, zamana ve insanlara yenik düşer, paramparça olur. herkes, senin suretinde kendi düşlerinin gerçekleşmesini ister. kimse, senin rüyalarını, hayallerini sormaz; çünkü onların aynasında sadece kendilerini görmek için bakarlar.
ve sen, kendi dünyanda bir misafir olursun. oysa bu dünya, bir zamanlar senin avuçlarında, senin düşlerinde can bulmuştu. şimdi, her parçası başkalarının çizdiği bir resme dönüşmüş olan hayatın, bir başka kişinin tasarladığı dekorlarda oynanan bir trajediye döner. insanlar, seni gördüklerini iddia eder; oysa baktıkları sadece kendi icat ettikleri bir figürdür.
kendi gerçeğin, kalabalıkların arasında bir çığlığın sesi gibi kaybolur. kimse seni bulmaya çalışmaz. herkes, seni kendine yakınlaştırdığı kadar var eder. senin sesin, onların sesi olur. artık kime aitsin, kimin düşüncelerinde yaşıyorsun, bilemezsin. varlığın, bir aldatmaca olur; tıpkı her gün yeni bir maskeyle uyanan bir aktör gibi, gerçek kimliğin neydi, kimdendi hatırlamazsın.
insan, kendi hikâyesini yazacağını sanarken, başkalarının kaleminde bir dipnot olur. o dipnotlar, seni tanımlayan değil; seni unutturan, başkalarına eklemlendiren işaretlerdir. kendine ait olma ihtimali, uzak bir yıldız kadar erişilmez gelir. ve bir gün, aynada gördüğün yüze yabancılaşırsın. o yüz, artık sen değildir. sadece seni şekillendirenlerin eseri olan, içi boş bir kabuktur.
kim olduğun sorusu, kendi içinde cevapsız kalır. çünkü hayatın sana ait olmadığını, kimseye ait olmanın ötesinde bir yalnızlık olduğunu anlarsın. artık her adımında, başkalarının ayak izlerini takip eden bir gölge gibi yürürsün. geriye kalan tek şey, kendinden geriye ne kaldığını merak eden bir yabancı olmaktır.
ve belki de en acısı, bu yabancılığı kendine bile itiraf edememektir. kendinden başka her şeye dönüşen insan, kendi içine yabancı olur. ruhunun derinliklerinde, eski bir mesnevinin, bir gazelin içinde kaybolmuş aşk misali bir sed gibi, uzaklardan bir ses gelir: "sen kimdin?" ama o ses bile başkalarına karışmış, anlamını yitirmiştir.
işte o zaman, asıl trajedi başlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.