- 46 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bâb-ı Âli'ye Paraşütle Düşenler
Arka fonda Barış Manço’nun Gülpembe’si çalıyordu. Meslek hastalığı işte..
En büyük hayalimi gerçekleştirebildiğim yerde, kitapçı-kafe dükkanımın bahçedeki masaların birisinde çayımı yudumlarken yanıma oturuverdi.
- Sen!
- Hiç değişmemişsin İbrahim.
Yıllar sonra onu ilk kez göruyordum. Aslında pek de hoş olmayan bir şekilde vedalaşamadan ayrılmıştık. Lisede sene sonu mezuniyet partisine "geleceğim" dediği halde gelmemiş, ben de bana sağlıklı bir açıklama yapamadığı için bir daha onu arayıp sormamıştım.
- Ne kadar oldu görüşmeyeli?
- Yirmi yıl. Onu boşver de nerden esti?
- Uzatmadan direk konuya gir diyorsun yani.
Bana turistlik bir alanda yer alan eski okulumuzun yıkılıp yerine otel yapılacağından, biz eski öğrencilerin buna izin veremeyeceğimizden, bunun için birlik olup mücadele etmemiz gerektiğinden, zamanında popüler bir öğrenci olduğum için o eski çevreyi ancak benim toparlayabileceğimden vs.. bahsetti.
- Ne diyorsun?
- Hiç işim olmaz Aysel. Misafirsin, istersen bir içecek ısmarlayabilirim sana ama sonrası bende yok.
- Arkada çalan müziği duyuyorsun değil mi! Bir zamanlar okul kantininde beraber dinlerdik. Hani az önce sana "hiç değişmemişsin" demiştim ya çok değişmişsin İbrahim.
Lise yıllarında da sosyal meseleleri kendisine dert eden bir kızdı. Arkasına bakmadan bahçenin arka kapısından çıkarken ben de onun hiç değişmediğini düşünüyordum.
Hem beni anlamsız bir şekilde terketmiş hem benden yardım istiyordu. Raflardan öylesine bir kitap seçtim, okumaya koyuldum.
Ertesi gün kendimi eski lise yolunda Bâb-ı Âli yokuşundan çıkarken buldum. İşte şurası kaldırım şairlerinin, Nazım’ın, Cemal Süreya’nın, Necip Fazıl’ın (genç şairin) oturdukları eski kahvehane. Çok zaman geçmişti. Yerine pastane yapmışlar. Ne kadar lüzumsuz.
Yıllar ayaklarımı da yormuş. Zar zor çıktım yokuşu. Okulun önüne geldiğimde Aysel’i gördüm. Yine imalı konuşuyordu.
- Oo İbrahim Bey, biz araçla bekliyorduk sizi. Zenginliğinize n’oldu!
- Benimkisi rahmetli Vehbi Koç zenginliği. Lüzumsuz yirmi lira harcanmasına bencil lakin bu okul gibi yaptırdığı diğer altı okula harcarken eli bol.
- Şaka bir yana, geleceğini biliyordum. Sen vicdansız birisi değilsin. Hoşgeldin.
Lisenin avlusundan beraberce içeriye girerken gülümsemişim.
- Neden güldün?
- Hiç.
İçeride ben dahil yedi kişiyiz. Herkes kendince birşeyler yapmak istiyor ama kimse bir sonuca varamıyordu. Sessizce konuşulanları dinledim. En son eski öğrencilerden bir kadın bana dönüp "siz ne düşünüyorsunuz bu konuda" dedi.
- Burayı yıkmayı..
Yıkımın başlayacağı cuma günü okul kapısında beşyüze yakın bir topluluk vardı. Kimi diğer ilçelerden, kimi şehir dışından hatta gurbetten gelen misafirlerimiz bile vardı.
Kepçelerin önüne durduk, barikatlar kurduk. Bir taraftan da sosyal medyada çığ gibi büyüyordu bu eylem. Sivil Toplum Kuruluşları, öğretmenler, öğrenciler, her meslek gurubundan insanlar akın akın Bâb-ı Ali’ye yürüyorlardı.
Sonunda karar iptal edildi ve yıkım durduruldu. Çünkü ortada tek bir yıkım vardı ve o güzel insanlarla ortalığı yıkarak bunu biz başarmıştık.
- Nasıl yaptın bunu İbrahim. Bu kadarını inan ki ben de beklemiyordum.
- Meslek sırrı.
İki gün önce..
"Sevgili dinleyiciler, biliyorsunuz yaklaşık on yıldır Dj olarak huzurunuzdayım. Bir gurup idealist radyocunun kurduğu yerel radyomuzda sesimizi duyurmamız gereken bir mesele var. Bugün benim eski okulum yıkılıp yerine otel yapılması planlanıyor. Bizler o kaldırım şairlerinin yaşadığı bir ortamda okuyan şanslı bir nesildik. İşte bu okulu yıkacaklar. Yollar kapalı olabilir, uzak yerlerde olabilirsiniz, önünüze türlü engeller çıkabilir, yolunuzu kesmek isteyenler olacaktır. İşte bu okulu yıktırmamak ve çevrenin o tarihi dokusuna zarar verdirmemek için cuma günü sabahından itibaren hepinizi Bâb-ı Ali’ye paraşütle düşmeye çağırıyorum"
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.