- 380 Okunma
- 3 Yorum
- 4 Beğeni
Gümüş kolye ( DR. ADEM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yakın akrabam olan Şinasi amca ile dün sabah yaptığım bir telefon görüşmesi sonrası. Kısa süreliğine olsa da bana ihtiyacı olan hastalarımı bensiz bırakmam gerekti. Ve buraya gelme sebebim ise babadan kalan üç beş tarla idi.
Evden çıktığım saat görecyolum üzeri çok kasaba köyü geride bırakmıştım. Ve yaz sıcağı teneke kutusu aracımı da daha beter ısıtmıştı.
Şöyle ağaçlık bir yer bulsam duracağım da.
Lanet olsun; Her yer kayalık taşlık ve bir ateş topunu andıran güneş sanki tepeme dikilmişti.
Biraz daha yol alarak ve birden direksiyonu sağ kırıp araçtan indim. Çünkü yol kenarında bir çeşme görünce içim serinlemişti…
Gökyüzü mavi kalem çekmiş gözlerine bir de ılık ılık esen bir rüzgâr vardı. Bodur ağaçların dallarına konan kuş seslerine ve suyun akarlığına hayran kalmış, avucuma dökülen su ile damaklarımı buluşturuyordum.
Yüzümü suyun içersin de görünce; evet, çakı gibi doktor olmam ailemin tercihi idi; ben aşk adamıyım dakikalarca su ile dudak dudağa öpüşüp bakıştıktan sonra yolcu yolunda gerek kendime talimatı verdim… Çok beğendiğim bir yeri tekrar görebilme ihtimaline karşı az da çevreyi incelemeye koyuldum. Bir iki adım tekrarından sonra Yolun ortasın düşmüş gümüş bir kolye buldum.
Onu yerden alıp almamak arası bir süre gelip gittim. Acaba? Nasıl yol ortasına düştü; bu güzelim gümüş kolye dedim.
Araçların sürekli yolun ortasına topuk vurduğunu çok yakın izliyorum. Bir ihtimal bu kolye sakar bir kadının boyundan buraya düşebileceği idi;
Artık avucumun içerisinde kime ait olduğun bilmediğim bir gümüş kolyem vardı.
Bundan birkaç yıl önce yüksek lisans için İtalya’daydım Ve gitmişken oranın sokak lezzetlerinin neler olduğuna bakayım demiştim. Başta spagetti olmak üzere pizza, lazanya, bruschetta gibi lezzetlerinin dışında ekmek arası dondurması güzeldi.
Tarihi taşlı sokakları o kadar bilindik geliyor ki! İnsana" bizim oralar yani ".
Mesela dilencisi bol, en hoşuma giden kısmı ise gelecekten haber verdiklerine çok inanmış falcıları idi…
Tıpkı bu gümüş kolyede olduğu gibi benim yaşantımın bir parçası olan o kadın ile yolun ortasında burun buruna gelmiştik…
Falcı kızın giyindiği kıyafetlerin renk uyumsuzluğu baştan bana itici gelmişti. Ve bütün bedenin bedenime yaslanmış gibi bir de ağırdı ki sesim soluğum kesilmişti oracık da.
İşte burada bir kez daha aynı dili konuşmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış oldum. Benim falcı kızı kendimden uzaklaştırma çabamı gören bir başka kız fark etmiş olmalı ki yerinden bir ok gibi fırlamış ve falcı kızın ellerinin arasından benim bileklerimi kurtarıp ona gitmemi hatırlattı.
Eğitimim sürecinde İngilizcem iyiydi. Beni falcının elinden azat eden kıza çok çok teşekkür edip bir an önce kaldığım otelimin yolunu tutmuştum.
Türkiye’ye dönememe son bir hafta kalmıştı. O beni falcı kızın elinde kurtaran kızı düşünüyordum. Zaman zaman bir rüya olacağını kabul edip unutmaya çalıştığım bile olmuştu. Tekrar aynı sokak da görünme vakitim deyip, benle yüksek lisansa gelen arkadaşlarımdan ayrıldım. Yine taşlı sokaklar beni Büyük ada faytonunun peşinden sürükleyen atlardan biri yapmıştı. Sokak lezzetlerinden birin yiyip, diğerini yemek için adeta it gibi boğuşuyordum ki…
Aradığım kız karşı bir restoranda arkadaşları ile muhabbet ediyordu. Onu görmem iyi hoş da nasıl gidip ona seni arıyorum dememin bir yolu olmalıydı.
Rahat; ben bir saat diyeyim; siz ona iki saat deyin, kızı izledim. Her memlekette olduğu gibi kalabalık sokak bazen yürüyenlerin birbirine karşı sabrı taşıyordu. Çevrede bulunan herkes kavganın olduğu yere gözlerini sabitlemiş izliyordu. Kavganın benim işime yarayacağını bilmeden bir an önce oradan ayrılıp, arkadaşlarımın olduğu otele gitme düşüncesi ile hesabı ödeyip, kavgayı ve sesleri gittikçe geride bırakıyordum.
Kaldığımız otele gittikçe yakınlaşmıştım. Fakat bir araç direksiyonu tam önüme kırdı. Bizim memlekette gelin arabalarının geçişlerinde onlardan biraz bahşiş almaya direnen çocuklar aklıma geldi. Demek ki! Bahşiş koparmak için, burada araçlar yol kesiyorlardı...
Aracın içinde kimler var çok seçemedim. Hırsızda olabilirlerdi. İnşallah gelen mala gelmiş cana gelmemiştir diye sürekli bildiğim duaları mırıldanıyorum. Bir kaç saniye korku halimden uzaklaşamadım. Ama aracın kapısı açılınca beklediğimin beni almaya geldiğini gördüm. Bana başı ile gel işaret edip aracın kapısını kapattı. Hayallerinin peşinde gitmek bu olsa gerekti. Bütün gece o kadınlığını ben erliğimi, birbirimize teslim ettik.
Bir seferlik ilişkiden; yıllar sonra oğlum Emir Can’ın doğduğunu duymam. Ve onun varlığına kendimi alıştırmam yıllar aldı. Her neyse sanırım bu yolculuk da yalnız değildim. Dikiz aynasında yerini alan bir gümüş kolyem vardı…
Ana Karakterler:
Dr.Adem...