- 139 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Gümüş kolye ( DR. ADEM
![Günün Yazısı](/yeni/img/ribbon.png)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yakın akrabam olan Şinasi amca ile dün sabah yaptığım bir telefon görüşme sonrası. Kısa süreliğine olsa da bana ihtiyacı olan hastalarımı bensiz bırakmam gerekti. Ve buraya gelme, sebebim ise babadan kalan üç beş tarla idi;
Evde çıktığım saat göre. Yolum üzeri çok kasaba köyü geride bırakmıştım. Ve yaz sıcağı teneke kutusu aracımı da daha beter ısıtmıştı.
Şöyle ağaçlık bir yer bulsam duracağım da. Lanet olsun; Her yer kayalık, taşlık ve bir ateş topunu andıran güneş sanki tepeme dikilmişti.
Biraz daha yol alarak ve birden direksiyonu sağ kırıp araçtan indim. Çünkü yol kenarında bir çeşme görünce içim serinlemişti…
Gökyüzü mavi kalem çekmiş gözlerine bir de ılık ılık esen bir rüzgârı vardı. Bodur ağaçların dallarına konan kuş seslerine ve suyun akarlığına hayran kalmış avuç avuç suyu kuruyan damaklarım ile buluşturuyordum.
Yüzümü suyun içersin de görünce . Evet, Çakı gibi doktor olmam ailemin tercihi idi; ben aşk adamıyım dakikalarca su ile dudak dudağa öpüşüp bakıştıktan sonra yolcu yolunda gerek kendime talimatı verdim… Çok beğendiğim bir yeri tekrar görebilme ihtimaline karşı az da çevreyi incelemeye koyuldum. Bir iki adım tekrarından sonra Yolun ortasın düşmüş gümüş bir kolye buldum.
Onu yerden alıp almamak arası bir süre gelip gittim. Acaba? Nasıl yol ortasına düştü; bu güzelim gümüş kolye dedim.
Araçların sürekli yolun ortasına topuk vurduğunu çok yakın izliyorum. Bir ihtimal bu kolye sakar bir kadının boyundan buraya düşe bileceği idi;
Artık avucumun içerisinde kime ait olduğun bilmediğim bir gümüş kolyem vardı.
Bundan birkaç yıl önce yüksek lisasan için İtalya’daydım Ve gitmişken oranın sokak lezzetlerinin neler olduğuna bakayım demiştim. Başta spagetti olmak üzere pizza, lazanya, bruschetta gibi lezzetlerinin dışında ekmek arası dondurması güzeldi.
Tarihi taşlı sokaklarını o kadar bilindik geliyor ki! İnsana" bizim oralar yani ".
Mesela dilencisi bol, En hoşuma giden kısmı ise gelecekten haber verdiklerine çok inanmış falcıları idi;
Tıpkı bu gümüş kolyede olduğu gibi benim yaşantımın bir parçası olan o kadın ile yolun ortasında burun buruna gelmiştik…
Falcı kızın giyindiği kıyafetler renk uyumsuzluğu baştan bana itici gelmişti. Ve bütün bedenin bedenime yaslanmış gibi bir de ağır idi; sesim soluğum kesilmişti oracık da.
İşte burada bir kez daha aynı dili konuşmanın ne kadar önemli olduğunu anlamış oldum. Benim falcı kızı kendimden uzaklaştırma çabamı göre bir başka kız fark etmiş olmalı ki yerinde bir ok gibi fırlamış ve falcı kızın ellerin arasından; benim bileklerimi kurtarıp ona gitmesini hatırlattı.
Eğitimim sürecinde İngilizcem iyiydi. Beni falcının elinde azat eden kıza çok çok teşekkür edip bir an önce kaldığım otelimin yolunu tutmuştum.
Türkiye’ye döneme son bir hafta kalmıştı o beni falcının kızın elinde kurtaran kızı düşünüyordum. Zaman zaman bir rüya olacağını kabul edip unutmaya çalıştığım bile olmuştu. Tekrar aynı sokak da görünmem vakitti deyip, benle yüksek lisansa gelen arkadaşlarımdan ayrıldım. Yine taşlı sokaklar bana Büyükada faytonu peşinde sürükleyen atlardan biri yapmıştı. Sokak lezzetlerinden birin yiyip diğerin yemek için adeta it gibi boğuşuyordum ki…
Aradığım kızı karşı bir restoranda arkadaşları ile muhabbet ediyordu. Onu görmem iyi hoş da nasıl gidip ona seni arıyorum; dememin bir yolu olmalıydı.
Rahat ben bir saat diyeyim; siz ona iki saat deyin kızı izledim. Her memlekette olduğu gibi kalabalık sokak bazen yürüyenlerin birbirine karşı sabrı taşıyordu. Çevrede bulunan herkes kavganın olduğu yere gözlerini sabitlemiş izliyordu. Kavganın benim işime yaracağını bilmeden bir an önce oradan ayrılıp arkadaşlarımın olduğu otele gelme düşüncesi ile hesabı ödeyip kavgayı sesleri gittikçe geride bırakıyordum.
Kaldığımız otele gittikçe yakınlaşmıştım. Fakat bir araç direksiyonu tam önüme kırdı. Bizim memlekette gelin arabalarının geçişlerinde onlardan biraz bahşiş almaya direnen çocuklar aklıma geldi. Demek ki! Bahşiş koparmak için, burada araçlar yol kesiyordurlar...
Aracın için de kimler var; çok seçemedim. Hırsızda olabilir. İnşallah gelen mala gelmiş;cana gelmemiştir diye surekli bildigim duaları mırıldanıyorum. Bir iki saniye korku halimden uzaklaşamadım. Ama aradın kapısı açılınca beklediğimin beni almaya geldiğini gördüm. Bana başı gel ile işaret edip aracın kapısını kapattı. Hayallerinin peşinde gitmek bu olsa gerek bütün gece o kadınlığını ben erliğimi, birbirimize teslim ettik.
Bir seferlik ilişkiden yıllar sonra oğlum Emir Can’ın doğduğunu duymam. Ve onun varlığına kendimi alıştırmam yıllar aldı. Her neyse sanırım bu yolculuk da yalnız değildim. Dikiz aynasında yerini alan bir gümüş kolyem vardı…