- 241 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SÖYLEM
NOT: Deneme, Şiir Sarnıcı (e-dergi) 17. Sayısında yayımlanmıştır.
Şiire ve sanata yönelik neyi, ne zaman, nerede söylemek gerek işte ben bunu pek beceremedim. Sanrım söylediklerim çok uçuk geliyor çoğu kimseye. Kalabalığın söyledikleriyle de bir türlü barışık ve koşut olamadım. Alışagelmiş söylemlerin sağından solundan baktığımda illa ki bir yanının açık olduğuna tanık oldum. Bu yüzden sanatın özellikle de şiirin her yönünü en ayrıntısına kadar araştırıp kendimce bir sonuç çıkarmaya yöneldim. Sonuca giderken, bakılması ve incelenmesi gereken yolları belirlemeye çalıştım. Değişik yöntemlerle nasıl daha iyi bir sonuca gidilir, her açıdan sorguladım. Bu nedenle, şiir için etkin sonuç verecek bazı noktalara dikkat çekmek istiyorum.
Özellikle şiir sanatında şiirin felsefesiyle değil de yerleşik, kalıplaşmış söylemleriyle yazıp çizerseniz daha çok ilgi görürsünüz. Hatta daha iyi şair ve daha çağdaş bir yaklaşım sergilediğiniz düşünülür. Pek çok sanatseverin duygularına rehberlik etmiş görünürsünüz. Biraz da kişi bağlamında yazılarınızda övgü içerikli, yandaş tümceler kurduğunuzda izlenmeye değer hatırnaz bir şair oluverirsiniz. Bunun tam tersi, genel söylemlerden farklı, şiirin içeriğinden hele şiirin temelinden söz ediyorsanız, sıkıcı olmanız kaçınılmazdır; boşa kürek çekiyorsunuzdur. İnsan doğasıdır, sanat konusunda doğrudan sonuca gitmek ister. Örneğin şiirinin herkes tarafından okunup alkışlanmasını ister; zamanının en iyi şiirini yazmış gibi… Hatta yazılmış şiirlerde ne var ve bu işin temelinde ne yatar, bakmaksızın. Beğenilmekten ötesi gereksiz bir uğraştır. Beynimizin çalışma yöntemi de sonuç odaklı değil mi? Sözü çok dolaştırmayayım. Şiir sanatı, öylesi geniş bir uzama sahiptir ki sınırsız bir düş dünyası gerektirdiği gibi sonsuz bir bilgi kütlesi ister. Başka şekilde söyleyelim: Kullanılabilir bilgi ve kültür varlıkları, şiir sanatının temel besin kaynağıdır. Bu kaynaklar, kişinin düş gücüyle yoğrulabiliyorsa sanatsal bir şeyler üretilebilir. Tersi durumda hiçbir işe yaramaz.
Öncelikle metin boyunca kullanacağım ‘söylem’ terimini biraz açayım ki neye niçin karşı durduğum anlaşılsın. Şiirin öğrenilmesine, anlaşılmasına, çözümüne, eleştirisine ve yazılmasına yararı olmayan ama şiir yazınında ve etkinliklerinde dilden düşmeyen sözde felsefe görünümlü önemli sözlere söylem diyorum. “Şiirin tanımı olmaz, şiir dili yapay bir dildir, şiirde anlam aranmaz, şiir anayasaya aykırıdır” gibi… Gelmiş geçmiş şairlerin söylediği, zamanın bilgisine göre bir temele otururmuş gibi görünen pek çok söylemi peş peşe sıralayabiliriz. Bunların çoğu, bugünkü bilgimizle üzerinde duracak kadar bir anlam içermediği gibi şiir üzerinde ayrıksı düşünmeyi de engelliyor. Özellikle şiire yeni başlayanların bakış açılarını daraltıyor. Diğer taraftan hayran olunacak bir durum gibi öne çıkarıldığı için şiir sanatının boşlukları üzerinde çok fazla düşünülmüyor. O koca şiir dünyasını birkaç felsefe kokulu altı boş söylemlerle görünür kıldığımızı sanıyoruz. Hatta bunları doğrulamak için söyleşiler bile düzenliyor diğer taraftan şiire büyük hizmetler ettiğimiz kanısıyla huzura dalıyoruz.
Şiir düşünce dünyamızda şiir sanatının felsefesi değil de daha çok öyküleştirilmiş bilgi ve söylemleri, okur ve şairler tarafından fazlaca değer görüyor. “Şairin hayatı şiire dâhildir, sanat sanat için mi yoksa toplum için mi” gibi söylemler, inanın şiirin gelişimine küçücük bir şey katmaz… Bunlar felsefi görünümlü magazinsel söylemlerdir. Örneğin şiir ya da herhangi bir yapıt, doğrudan şairin düş dünyasının çıktısıdır, ürünüdür. Ekmek, aynı hamurdandır. Onun yaşamının dışında olması ya da şiire yaşamının giydirilmemiş olması felsefi ve fiziki olarak olası değildir. Bunu tartışmaya ya da büyük bir buluşmuş gibi öyküleştirmeye nasıl bir gerekçe gösterebilirsiniz? Öyleyse böyle bir şeyi söyleyip tartışmanın kime neye ne kadar yararı vardır, herkes kendince sorgulayabilir. Sloganlaştırılmış pek çok söz ya da söylem, bana göre içerikle değil magazin kısmıyla ilgilenmekten başka bir şey değildir. Daha doğrusu söylemler üstüne kurulan bir sistem, işin özüyle değil de sağına soluna iliştirilen gözle görülür süslü nesnelerle uğraşır. Ben şiir düşünce evrenimizi bu yargıya benzetiyorum. Şiirin öz ve içeriğiyle değil de söylemleriyle zaman kaybetmek ve bu söylemlerden tanınırlık devşirmeye çalışmak inanın ki köylü kurnazlığından öte bir tutum değildir. Bu arada ciddi araştırmacı, yazar ve şairlere haksızlık ediyorsam peşinen özür dilerim. Ben gözlemlerimden ve tanık olduklarımdan yola çıkarak yazıyorum. Böyle bir tutumun karşısında olmak ve bu konuyla ilgili bir şeyler yazmak biliyorum ki bana da bu işle uğraşanlara da bir yarar getirmeyecektir. Buna karşın farklı bir bakışın önünü açabilmek için, yine de saptamak ve görünür kılmak gerekir, diye düşünüyorum.
Deneyimlerini ve bize kazandırdıklarını bir kenarda tutmak koşuluyla yaşı geçkin şairlerimizi geçtim; onlara bazı şeylerin anlatılması, kemikleşmiş bilgilerinin aşılması, yaşamı ve şiiri algılayış biçimlerinde farklılık yaratılması olası değildir. Benim asıl ulaşmak istediğim genç şairlerimizdir. Ne yazık ki genç şairlerimiz de aynı şekilde şiirin söylem yanıyla çok fazla ilgileniyorlar. Çoğu, kemikleşmiş bilgi hamalı olma yolunda iyi birer izleyiciler. Farkındayım, modelleri gibi düşünmek zorundalar, modellerine uyum göstermedikleri zaman adları silinecektir şiir dünyasından. Bu yüzden genç şairlerimizin de aynı geleneği sürdürme çabası içinde olması normal bir tutumdur. Biliyorum herkesin tuttuğu yol kendisi için en uygun olanıdır. Ne var ki lisansüstü eğitim almış, bilimin ve bilimsel araştırmanın ne olup olmadığını kavramış şairlerimiz de bu moda çevrimin dışında değillerdir. Bunlara ve düşüncelerine; dergi ve diğer iletişim kanallarında sık sık tanık oluyoruz. Şaşırtacak, bildiklerimizin üzerine yeni bir şeyler koyacak veri alamadığımıza göre durum söylediğimden çok farklı değil demektir.
Şiirin, her bilim alanından üzerine giyineceği çok şey vardır; özellikle insan bilimlerinden. Örneğin Yusuf Alper çok güzel bir iş yapıyor. Şiirin psikoloji ve psikodinamiğiyle ilgili çalışmaları var. Ben bu tür çalışmalara saygı duyarım. Sosyoloji, psikoloji ya da felsefe eğitimi almış bir başkası neden şiirin bu alanlarına girip ayrıntılı çalışmalar yapmasın! Bir araştırma görevlisi ya da bir akademisyen şair, bunun yerine neden diğer bir şairin öykülerinden ve söylemlerinden yağ çıkarmaya çalışır? Doğaldır ki hem akademik platformda hem de okur gözünde değer görülmediği için şiirin felsefesine ve bilimlerle ilişkisine kimse girmek istemiyor. Zaten okur da sanatsever de akademisyen de böyle bir istekte bulunmuyor. Çok ilginç tez konuları ve çok değerli metinler şiir yazınına kazandırılabilir. Tersine daha kolay yoldan hedefe ulaşmak için adı bilinir bir şairin ya da şairlerin şiirini herhangi bir açıdan irdeleyip çok önemli bir iş yapmış gibi kendilerini ve okurlarını oyalıyorlar. Bunlarla ilgili bir sürü tez çalışması var; açıp okuyabilirsiniz. Demem o ki şiirin bilimlerle olan ilişkisini açığa çıkaracak çalışmalar olmalı gelişim için. Çağa, değişime, insanın günden güne gelişen estetik algısına yanıt veren; şiir kültürünün oluşturulması çok zor olmasa gerek…
Kuşak belirleme çalışmaları, tür belirleme tartışması, bildirilerle şiir yönlendirme girişimleri; almış başını gidiyor. Şiir eleştirisiyle ilgili kaynak olarak gösterilecek eleştirel deneme neredeyse yok yazınımızda. Şiir dalında kitaba ya da şiire neden ödül verildiğini felsefesi bağlamında açıklayan bir seçici kurula tanık olmadım. Bir şiire ya da şiir kitabının nesine ödül verilir? Bunun doğrusu, estetik değerine ya da sanat değerine ödül verilir; şairin yaşamı tutuş biçimine değil. Seçici kurullar tarafından açıklanan ödül gerekçeli kararlarında şiirin estetik değerinden söz eden bir adet tümce duydunuz mu? Öğreti ve inanç güdümlü terimler şiirin başına musallat olmuş, şiirin öz ve içeriğiyle uğraşmaya bir türlü sıra gelmiyor, farkında mısınız? Estetik biliminin bile öğreti temelli yaklaşımlardan nemalanıp bilimine aykırı terimler üretildiğini hepimiz görüyoruz; ne var ki farkında değiliz. Toplumcu estetik, mücadele estetiği, estetik bilinç gibi… Beğeni, beğenidir; beğeninin türü, biçimi, yönü, yöntemi, yordamı olmaz.
Örneğin yaşamdan öç almak için şiir yazan, kavga eden, karşıtlık anlayışı adı altında kendisine aşılanmış düşüncesini dayatan bunun da en doğru yol olduğunu sanan pek çok şiir düşünürümüz olduğuna tanık oluyoruz. Şiirin felsefesinden baktığımızda bunun öğrenilmiş bir tutuculuk olduğunu, kavgayla, karşıtlıkla, kindarlıkla estetik değer üretilemeyeceğini söylemek; erken bir yorum olur, biliyorum. Ne dersek diyelim; “Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okuyacaktır.” Elbette azımsamamak gerek, şiirin felsefesine hatta amacına ters de olsa çoğulcu yaklaşımın bir çeşnisidir, olmalıdır da… Yaratıcı düşüncenin önünü açar en azından… Şiire yeni başlayanlar bilmelidir ki sanatın her dalında kavgayla estetik değer değil, kindar devşirilir. Bu doğrusal bir denklemdir ama eski kuşlaklara bunu anlatmak olası değildir. Onlar için “Evrensel İnsan Temelli Dünya” henüz doğmamıştır ve yoktur… Varlığı fark edilmeyen ve duyumsanmayan bir şeyin anlatımı da olası değildir.
Kimsenin düşüncesini değiştirmek ya da düzeltmek gibi bir çabam yoktur. Kendimce sanata/şiire yeni bir bakış açısının yolunu aydınlatmaktır. Söylemlerle, yinelenen bilgilerle şiir sanatına yön vermeye çalışmak kendimizi oyalayıp şiiri etkisiz kılmaktan öte bir sonuç vermez. Oysa şiir sanatının uzamı öyle geniş ki hangi alanı ele alırsanız o alan bir derya olarak karşımıza çıkar. Çünkü şiir, düşünce ve toplam bilgimizin duygularla örülmüş biçimidir. İşte o düşünce dünyası, keşif ve yaratıcılık bekleyen sonsuz bir boşluktur. Ne kadar düşleyebilirseniz o kadar öteye uzanabilirsiniz. Şiirde paradigma (değerler dizgesi) değişiminin gerekli olduğunu birkaç yazımda ve kitabımda belirtmiştim. Söz ettiğim paradigma değişimi, alışılagelmiş söylem ve yinelen şiir yazılarıyla olmaz. Şiire ayrıksı bakmak, estetik bilimi ile insan bilimlerini çok iyi yorumlamak, çağın gereklerine göre yeni baştan ele almak, bilgi ve kültür varlıklarımıza daha derinden bakarak yorumlamak, bilimlerin saptadığı verilere olabildiğince uyum sağlamak ve özellikle kuramsal bilgiye değer vermek gerekir. En önemlisi de kalıplaşmış söylemlerin tartışılıp daha bilimsel ve sanat felsefesine uygun çözüm yolları üretmeye yönelmek gerek. Bu değişimi ancak, bilim ve kültürün değer yargılarını içselleştirmiş genç şairler başarabilir. Geçmişe öykünmek yerine gelecekteki değişime kulak kabartırlarsa. Özellikle akademik çevrenin şiir ve sanatla ilgili metinlerini okumaya çalışıyorum. Bilgi yinelemesi ya da ithal edilmiş kavramların gölgesinde var olanı irdeleme dışında dikkate değer çok şey bulamıyorum. Bir anlamda şiirin öyküsünü yazıyorlar, diğer bir söyleyişle sanat tarihçiliği yapıyorlar. Sanat tarihçiliği, sanat kültürünün bir parçasıdır ama sanatın gelişim ve yaratıcılığına beklenen katkıyı yapamaz. Şiire ivme kazandırmaz.
Her sanat dalına ayrıksı bir bakış açısı geliştirebilecek kadar bilgi ve kültür varlıklarımız oldukça zengindir. Sanat alanında eğitim alan ve eğitim veren yeterince yetişmiş insanımız da vardır. Kısacası, yaratıcılık gizilgücüne ve bilgi yüküne sahibiz toplum olarak. Dış kaynaklara, geçmişe ve geçmişin bilgisine göre bugünün yanlışlarına; öykünmeyi bırakıp değişimin bize dayattığı yöne baktığımızda kolaylıkla açabileceğimiz yollar mutlaka vardır. Sanatta tutuculuk, ben buna öykünmecilik diyorum; her sanat dalının kendi kendini geçersiz ve gereksiz kılma eylemidir. Bu yüzden, değişime şiirin de katılması gerekir, özellikle şiir bilgisinin; diğer söyleyişle şiir felsefesinin… Alışagelmiş söylemlerin çevresinde dolaşıp durursak ne doğruyu ne yanlışı saptayabiliriz ne şiire bir adım yol aldırabiliriz ne de yaratıcılığı yakalayabiliriz…
Sonuç olarak, şair, yazar, çizer; temcit pilavından vazgeçip yeni lezzetler arayışına girmelidir. Her zaman her durumda ve her koşulda yeni çıkış yolları vardır. Şiir evreni, henüz keşfi tamamlanmamış bitimsiz bir uzaydır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.