Keşke Ayırabilseydim Tanrıyı
Biraz duygulu biraz aciz biraz öfkeli biraz biraz sakin bir yaşam içinde... Önce anne ve babayı ayırdım, yani birine anne dedim diğerine baba, sonra varsa kardeşlerimi, birine küçük birine büyük ve varsa ikizim onu bile bir şekilde ayırmışımdır kendimden, mesela; huyu suyu belki parmak uzunluğundan...
Sonra odamdaki eşyaları ayırdım galiba... Birine sedir dedim birine kanepe, diğerine tv, diğerine pencere başka bir şeye de kapkaçak mesela...
Sonra kendimi görmüşümdür camda veya aynada kimi çizgi filmlerde de suda mesela... Gözüm ayrı, kulağım ayrı, burnum ayrı, saçım ayrı, ayağım başka, elim başka göbeğim dizim hepsi ayrım ayrım ayrılmış öğrenebildiğim kadarıyla...
Sonra iç organlarım ayrılmış...
Sonra toprak ile taş, çimen ile çiçek ayrılmış, ağaca ağaç dememişiz sadece; meşe, çam, ıhlamur, kiraz, elma, erik, dut...
Ayrılmayan ne var ki dünyada?
Peki Tanrıyı ayırabilir miyiz mesela? Pasta mı ki bu Tanrı, ayıralım, keselim, dilimleyelim...
Pastadan pay almak diye bir ifade var... Bu da savaş demek sanırım.. Hep sanırım hiç bilmem. Sanki aynı bölgede yetişen iki farklı veya aynı tür ağaç toprağın içinde savaşmıyorlar kökleriyle birbirlerine karşı değil mi?
Bir orman belgeseli izlediğimizde, zemindeki otların nasıl birbirleri ile savaştığını yavaş çekim gösterir kameralar. Pastadan pay almak istiyorlar, belki buradaki pasta gün ışığı veya sudur.
Çayı ayrı kahvesi ayrı meyve suyu da ayrı.. Yemek konusundaki ayrımları aşçılara mı bırakmalı? Baharatlar da ayrılmış; tuz biber kekik nane vb vs...
İnançları da ayırmışlar ya; agnostizim, deizim, dinizim, ateizm vb vs...
Çok Tanrılı dönemde de Tanrıları ayırmışlar; Gök Tanrısı, Yer Tanrısı, Bereket Tanrısı, Aşk Tanrısı...
Ha keza, değerli taş demişler bir şeylere, onları da ayırmışlar; altın, gümüş, elmas, yakut ...
Tek Tanrılı dinlerde bile Tanrı ismi farklı farklı, isimlerini ayırmışlar yine.
Mesela, saçlarımız, her biri ayrı birbirinden, milyonlarca saçımız var ama kel kafada daha iyi gözüyor hepsi ayrı birbirinden.
Hayvanlar evreninden bitkiler evrenine, türler evreninden cinsler evrenine... ne var yok ayrılmış...
Deyin bakalım hele, bunca şunca onca ayrılık olan bir yaşamda birlik mümkün olabilir mi?
Tanrıyı bir köşeye çekip sorabilsem keşke; bu ayrılık ne diye, aklın başında mı senin, planın neydi bunları yaparken, de bakem bana, kafam karıştı iyice bir aydınlat beni hele...
Çığlık ile sükut da mana kökünde bir ya, bunları da ayırmışız, biri çığlık işte, biri de sükut etmek...
Nesildaşlar; nedir bunca ayrım, hadi atalım hepsini bir kazana kaynatalım kaynatalım...
Sonra Abdal gelsin, haykırsın bize...
Bir kaz aldım ben karıdan
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz..
Efsane şiir aslında... Lakin üstad, neden kaynamaz’ı ekledi ki dördüncü mısralara... Burada bile ayrım var arkadaş.. Sekiz heceyi ayırmış on bir hece ile..
Hey sen, ihtimal bu yazıyı okuyan okur; telefon ekranında nice ayrım var mesela veya bilgisayarının klavyesindeki harfler neden ayrılmış birbirinden...
Sorular ayrı cevaplar ayrı... İmla işaretleri de ayrı ya hu.
Renkler mesela, ayrılmış... Akıllım diyecek ki aslında tüm renkler bir renkten geliyor.. Veya başka bir akıllı her şey Tanrıdan geliyor Tanrıya gidiyor diyecek...
Ya hu Tanrı kendisi ile uğraşsa ya kendisini ayırmak için, neden herkesle veya herşeyle uğraşıp duruyor ya hu, deli mi bu?
Tanrı akıllı olaydı, zaman içinde kendisini veya kendi düşüncesini geliştiren bir varlık yaratır mıydı, hiç akıl kârı mı bu? Aşağı yukarı 200 bin yıllık zamanın son 50 bin yılı içinin son 14 bin yılından bu güne durmadan ...
Durmadan ne diyecektim ben ya hu, unuttum? Gelişiyor mu düşüncelerimiz yoksa gelişmiyor mu acaba?
Gelişip ile gelişmemek de bir ayrım mıdır mesela?
Şimdi de akıllı biri gelir, kim neresini tutuyorsa veya neresine dokunuyorsa veya neresini gördüyse orasını tarif eder filin der mi der?
Abuk subuk bir yazı oldu özür dilerim, zaten doğru düzgün yazı çıkmıyor pek...
Primal’i izlediniz mi arkadaşlar. Ne anlatıyor o dizi bize mesela, hangi ayrımlar var orada?
Saygılarımla efendim.
En seveninize emanet olunuz.
Y.