- 276 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
EY, MUTEBER YALNIZLIĞIM...
Düşlerim tekil, ey muteber yalnızlığım ruhumsa kefil ömre, balyalarca ceset bıraktığım ardımda ve izini sürdüğüm kaderin demli sesi nazenin yüreğimle kıyama durduğum gün ve gecelerin arkasından kendime ve umuda el salladığım…
Değiş tokuş yaptım hem öncesizliğimi ön sözü yok iken düşlerin bense b/atıl bir gezegen misali ruhumdan firar etti edecek sözcüklerim hele ki o kekremsi sessizlik yok mu miadı dolmuş bir kere yalancı dostların ben ki: f/ani bir resim fidanlar büyüttüğüm iç sesim ve gaipten gelen ışığa ve umuda hasretim.
Temkinle ördüğümdür nidalar.
Soyut bir alfabe ve konuşlu olduğum afaki bir zelzele şiirler ise artçısı yüreğimin o minval ki: göğün kavuştuğu yerküre ve mısralar dizili yalnızlığımın gezegeninde:
Sağım ve solum.
Önüm ve yok iken arkam:
Sobelendiğim latif bir rüzgâr artık nasıl bir hengâme ise dünde kalan.
Misafirperverdir yüreğim bazense mikado çöpleri gibi dağıldığım ve köküm ve son sözüm saklı kaderin dokusunda bir ok misali saplandı mı da hüzün yüreğin her katresine.
Müşfik göğün mütevazı kuşları.
Kalender gönlümün sönmez iken nazı niyazı.
Bir katedral misali önümde sıra sıra hayaller.
Ruhun barınağı varsa yoksa aşk ve elem ve şiirler.
Damgalı sağanağın her damlası ve yalancıların riyası bense rica üzerine sevmezken rengimle solduğum rakımımla soluduğum hayal perdesi açıldı mı da önümde ve gözümde ve ruhumda ve yaşımda saklı ve yasımda yanık kokan mektuplarımınsa tek Muhatabı.
Mum.
Mim.
Bir de babadan miras öğretilerim.
Öyküm mü?
Öykündüğüm mü yoksa?
Ya da öldürdüğüm mazim ve nefsim ve sisli ruhun efkârı damgamı bastığım sözcükler bazen bir karartı ve aldatı.
İmla hatası iken kaderin kederle yer değiştirdiği.
İmha edemediğim zalimin sonlanmaz nefreti.
Yeisler.
Beisler.
Ölümcül bir kıyım artık hangi yürekse esaretin perde arkası ve yerin kulağı göğün duvağı ve karanlığın gölgesi ve aydınlık iken yüreğin hutbesi kusur mu ettim yoksa severken ve işte kendimle kapıştığım ve cebelleştiğim ansızın da yıkılan kumdan kalelerim.
Bir yenilgi olarak addedilse de dündeki tesellim.
Yâdımda tecelli etti edecek düğün değnek belki de devenin atlayamadığı hendek bense hörgücüyüm hüznün ve görücüye çıkardığım bir şiirden söyleyin sahiden de çok mudur beklentim?
Kılı kırk yardığım.
Kınımda hayallerim.
Kılını dahi kıpırdatmayan ahvalim.
Sözcüklerin kıl dipleri.
Yanan ateşin feri.
Endamlı bir hüznün de neferi.
Ve aldatılar.
Ve alıntılar biriktirdiğim yüreğin cepkeni.
Çalıntı olmasa dahi sözcüklerin kefeni:
Bir giydiğim bir çıkardığım kaftanım yerleri süpüren endamlı nazlarım kula kulluk edenlerden de uzağım ve işte bir reverans iken şiirin ön sözü bir referans iken kalemim ve ismim ve tümcem ve tamamlayamadığım öyküm öldürücü derecede sevebildiğim canımın da yandığı her karartı her kımıltı her sus payı söylem aşkın idamesi sözcüklerin yaslı yaşlı tarifesi.
Bir yer ki kundaklanmış.
Bir gök ki çoktan kanatlanmış.
Bir suret ki gözleri kanlanmış.
Nice vaveyla ve nida ve fısıltı ki Sağır Sultanın dahi kulağına misafir ve gözlerimi diktiğim yarınım yâdımda saklı neyse kanıksadığım tüm anılarım ve andaki mevcudiyetim ön sözü kayıp bir roman taslağı da değil iken hayatım sayısızını yazdığım akabinde yağmalandığım ve nemalandığım onca duygu onca insan.
Ve ok gibi ruhuma saplanan.
Anlık bir refleks iken yazmaya durduğum her şiir ve sonsuzluğa nasıl da muktedir yüce Rabbim…
Gönlümün kesitleri.
Sözcüklerin ve ilhamın keşifleri.
Bense bir keşiş.
Sözcükler bazen tırtıklanan bir yakarış.
Hamt ettiğim.
Aşka riayet ettiğim.
Hüsrana biat ve bunca sevgisizliğe inat dilime pelesenk ettiğim.
Muradım.
Miladım.
Mizacım.
Dünde kalan kıblem yıkılmayan kale’ m ve kalemim.
Şimdilerde satırlara b/öldüğüm hele ki yok mu yok mu aşkın ederi?
Bir b/ölü iki iken kırağı çalan masalların solgun rengi.
Göğe bandığım.
Satırlara abandığım.
Yandığım kadar yazdığım oysaki yazdığımdan fazlasıdır farz bildiğim.
Afaki bir kuşatma bense siperimde saklı.
İzafi bir yalnızlık gel gör ki tüm benliğimle Rabbime sadık.
Ve sandığım içi tıkış tıkış.
Bir de s/anmadıklarım.
Arz ettiğim arşı alaya çıkan iç sesim.
Mimozalar derlediğim yüreğimin arka bahçesi bazense dağıldığım mikado çöplerine özenip bin parçaya b/ölündüğü.
Azık bildiğim.
Azla yetindiğim.
Gel gör ki: yazarken ve severken ifrata kaçtığım.
Ölümle dans eden hülyalarım eksik etmediğim dualarım ve beklemeye aldığım hayatım varsın olsun darmadağın.
Öykümde sefasını sürdüğüm hayal gücümden de yok iken ötesi.
Ötekileştirilmiş olsam bile ötenazi yapmadığım diri bedenim ve benliğim ve belleğim azımsandığım kadar çoğaldığım.
Çünkü ben hep ama hep sevdim…
YORUMLAR
Zikrime şahit fikrimden firar ettim gecenin minnetinden değil yüreğimin hikmetinden sorgulanmak adına sezilerimden damlayan her sızı ve metruk hecelerin değilken yabancısı.
İstifli yaşın ve yasın mağduru:
Gölgemi hüznüme peşkeş çektiğim varamadığım diğer yakası gönlümün…
Ben ki:
Surlarına serili şehrin.
Ben ki:
Ziyadesiyle ölgün ve yiten ömrün duvağından dökülen sisi ve her zerreyi bir batında da doğdu mu gün ve gece ve işte haresi mevsimin ve işte harı yüreğin kefil olduğum kadar içimin temizliğinde açan bir şakayık içtiğim hüzün şerbeti ve devrandan ayrı düşme kaygısını da sonlandırıp kulpu olamadığım değil hayatın varsa yoksa inancımla tutamağım iken yüreğin seyrüseferi.
Edimler.
Adımlar.
Ardıç düşler.
Kepaze yenilgileri iblisin meleklere öykünen iç sesimden s/üzülen nameler.
Temkinli yaşamanın firarı varsa yoksa kendimden ve işte vücut da buldu mu yalnızlık ve büyüyen bir iman gücü ve hüzün ertesi çatlamışken sabır taşım varsın çatlasın ahvalim orta yolu bulamayan kim ise kendimden öte kendimi kucakladığımın ön sözü ve öz verisi endamları yitik bir yabancı bilsem de yalnızlığı.
Mütereddit bir varlık aşkla pekişen.
İsyanı iblisin bense inançla sevgiye şerh düştüğümün ertesi.
Bakracı kayıp.
Cihanın yitik endamı varsın olsun ayıp.
Közünde sözcüklerin ve işte tek kozum iken sevgi kozamdan ayrı düştüğüm kadar içimi üşüten o esinti.
Kıblem.
Kabrim.
Kinayesi zalimin.
Kindar nefsine tapan iblisin nasıl ki yok ederi…
Efsunlanmış şafağın şakağına dayalı kalemim.
Kelamı yitik iken ahvalin ve bilinmezin ertesi nefesini ensemde hissettiğim ölüm meleğinin şart koştuğu iken sona ramak kala ve Rabbimden gelen ne ise başım gözüm üstüne, demenin verdiği huzur ile yoluma devam ettiğim.
Günün perçemi.
Aşkın peçesi.
Sözcüklerin pençesi.
Ve işte devinen ilham perim ve tek derdim tüm servetim…
Sözcükler vakur.
İmgeler kaçkın.
Şiir bazen metruk.
Ve de bir meczup iken şair…
Mısralar aştığım mizacımı yokladığım mihenk taşı ömrün kodaman gölgelerin kanattığı bir yaradan sızan sızı ve acı ve her hece öylesine bir minval ki çöken gecede saklı bilinmezin değil mi ki bir rivayet olmadığı kadar hidayete ulaşmanın ta kendisi.