- 172 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK KÜLTÜRÜNDE HIDRELLEZ GÜNÜ
M. NİHAT MALKOÇ
Çok zengin bir kültürel birikimimiz vardır. Anadolu’nun dört bir köşesi bunun nişaneleriyle doludur. Fakat bunların kıymetini bildiğimiz söylenemez. Hatta ülkemizde bu zenginliğin farkında olmayan, Avrupa’ya gıpta eden, Batı’nın kültürel kaynaklarından beslenmeyi marifet sayan özüne yabancılaşmış sözde aydınların sayısı hiç de az değildir.
Anadolu, dostluğun ve kardeşliğin doyumsuz güzelliklerinin yaşandığı bir toprak parçasıdır. Bu coğrafyada nice güzellikler paylaşılmıştır bugüne dek… Farklılıklarımız gökkuşağının renkleri misali apayrı bir zenginlik ve güzellik katmış kültür atlasımıza. Bazıları, farklılıklarımızı çatışma unsuru haline dönüştürmenin çirkin ve aşağılık mücadelesini vermişse de sağduyu her zaman galip gelmiştir. Dostluk ve kardeşlik daima kazanmıştır. Zira doğruların aydınlığı, yalanların karanlıklarını bastırmaya muktedirdir.
Müspet geleneklerini yaşatmayan milletlerin devamına imkân yoktur. Onlar milleti kaynaştıran çimento kabilindendir. Geleneklerimiz ceddimizin bize mirasıdır. Geleneklerimiz hayat tarzımızı ve dünyaya bakış açımızı yansıtırlar. Atalarımıza saygı duyuyorsak bunları yaşatmak da boynumuzun borcudur. Fakat olumsuz gelenekleri de cahillik sayıp bir an evvel terk etmeliyiz. Töre cinayetlerini bu grup içerisinde sayabiliriz.
Türk kültürünün en mühim unsurlarından biri de her yıl Mayıs ayının altısında kutlanan Hıdrellez bayramıdır. Bu, mevsimlik bayramlarımızdan biridir. Türkiye’de ve Türk dünyasında benimsenen bir bayramdır. Ruz-ı Hızır (Hızır günü) olarak adlandırılan hıdrellez günü, Hızır ve İlyas Peygamber’in yeryüzünde buluştukları gün olması nedeniyle kutlanmaktadır. Hızır ve İlyas sözcükleri birleşerek halk ağzında hıdrellez şeklini almıştır.
Hıdrellez iki tabiat bayramından birisidir. Öteki de nevruzdur. Hıdrellez; “ederlez, idernez, hıdırellez” biçimleriyle de söylenir. Bilindiği üzere Hızır inancı bizim kültürümüzde apayrı bir yer tutar. Bununla ilgili atasözlerimiz de vardır. Bunlardan en önemlisi” Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” şeklinde ifade edilenidir. Hatta “Hızır gibi yetişmek” diye ifade edilen deyimimiz de bu inancın kültürümüze yansımasından başka bir şey değildir.
Halkımız birikimlerini geleceğe taşımıştır. Kültürümüz o birikimler üzerine temellendirilmiştir. Halk inançlarına göre sene, yaz ve kıştan ibarettir; kış altı ay, yaz da altı ay sürer. Yaz mevsimi hıdrellezde başlar ve 7–8 Kasım’da sona erer. Kış mevsimi de bu tarihte başlar, hıdrelleze kadar devam eder. Hıdrellez gününün de öğleye kadar kış, öğleden sonra yaz olduğunu söylerler. O gün halk büyük bir neşe içerisinde kırlara çıkar. Piknik yapılır. İp atlanılır, salıncakta sallanılır. Hatta bazı yörelerde salıncakta sallanmakla günahların döküldüğüne inanacak kadar bu işe kendini kaptıranlar görülmektedir. Üç yıl yaşadığım Türkmenistan’da bu inanç yaygındı. Bu yüzden o gün salıncak kavgaları olurdu.
Hıdrellez günü, Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, eskiden kullanılan Rumi takvim olarak da bilinen Julyen takvimine göre 23 Nisan günü olmaktadır. Halk arasında kullanılan takvime göre eskiden yıl ikiye ayrılmaktadır: 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süre Hızır Günleri adıyla yaz mevsimini, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar olan süre ise Kasım Günleri adıyla kış mevsimini oluşturmaktadır. Bu yüzden 6 Mayıs günü kış mevsiminin bitip sıcak yaz günlerinin başladığı anlamına gelir ki, bu da kutlanıp bayram yapılacak bir olaydır. Yani halk 6 Mayıs’ta iki mevsimli dünyalarında büyük bir değişimi ve dönüşümü yaşamaktadır.
Milletimizin geçmişten bugüne taşıdığı değerlerden biridir hıdrellez… Halk tarafından benimsenmiş, 6 Mayıs günü hiçbir özel çağrı yapılmamasına rağmen bu hususi gün geniş katılımlarla kutlanagelmiştir. Bu yönüyle milletimizi kenetleyen, bir araya getiren güçlü bir bağ olmuştur. Hızır’ın mahiyeti kesin olarak bilinmese de onunla ilgili rivayetler çoktur. Hızır inancının yaygın olduğu ülkemizde Hızır’a atfedilen özelliklerin bazıları şunlardır:
“Hızır, zor durumda kalanların yardımına koşarak insanların dileklerini yerine getirir. Kalbi temiz, iyiliksever insanlara daima yardım eder. Uğradığı yerlere bolluk, bereket, zenginlik sunar. Dertlilere derman, hastalara şifa verir. Bitkilerin yeşermesini, hayvanların üremesini, insanların kuvvetlenmesini sağlar. İnsanların şanslarının açılmasına yardım eder. Uğur ve kısmet sembolüdür. Mucize ve keramet sahibidir.”
Hıdrellez yazın güzelliklerini coşkuyla kucaklamaktır. Tabiata sığınmaktır bir anlamda… Ağaçlara, ekinlere el açmaktır. Uyanan toprağın suyla buluşarak güzelliklere kanatlanmasıdır. Hıdrellez bolluk ve bereketin müjdecisidir. Toprağın cömertliğinin ve güler yüzünün şahlanışıdır. Bu yüzden halkımız hıdrelleze çok büyük değer verir. Bu günle ilgili inançlar çoktur. Bu inançlar çok eski dönemlere dayanır. Fakat bu davranışların önemli bir kısmının mantıklı bir dayanağı yoktur. Fakat halk onları benimsemiş ve bugüne kadar getirip yaşatmıştır. Bu günde yapılması gereken şeyleri şöyle sıralayabiliriz:
Hıdrellez gece ibadetle geçirilir. Ertesi gün temiz giyimli olarak dolaşmak gerekir. Bunun için en güzel elbiseler giyinilir. Evde genel temizlik yapılır. Çeşitli yiyecekler hazırlanır. Hıdrellez günü için, yumurta kaynatılır. Ağzı açık bükme, katmer, börek, irmik helvası vb. gibi yemekler hazırlanır. Hıdrellez sabahı erken kalkmak uğurlu kabul edilir. Sabahleyin dua edilmesi, dilek ve temennilerde bulunulması, toplu olarak ailece yemek yenilmesi, Kuran kıraati, sabah namazından önce kabir ziyareti; yapılması gereken adetler olarak görülmektedir. Bu günde kadınlar ellerine ve ayaklara kına yakar. Dilekler bir kâğıda yazılarak akarsuya bırakılır. Mesela İzmir ve çevresinde dilek kâğıtları Hıdrellez sabahı denize bırakılmaktadır. Nişanlı çiftler arasında karşılıklı hediyeler gönderilir.
Hıdrellez günü evler ilaçlanmaz. Nasip süpürülür inancı ile bazı bölgeler de evler süpürülmez. Kuru baklagiller bir torba içinde bahçede ağaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur. Buna benzer biçimde ev, araba, çocuk ziynet eşyası resimleri de yapılarak bahçede muhtelif yerlere asılır.
Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalan genç kızların başları üzerinde Hıdrellez günü yeni, kullanılmamış kilit açılır. Hıdrellez günü, açların doyurulmasına, dargınların barıştırılmasına, üzüntülü olanların sevindirilmesine çalışılır. Hıdrellezde içki içilmez, kumar oynanmaz. Yoğurt çalınır. Ancak maya kullanılmaz. Yoğurdun tutması halinde eve Hıdır’ın uğradığına inanılır. Hıdrellez günü kırlara gidildiğinde hıdrellez azığını çalma âdeti yaygındır. Evin pencere ve kapıları kapatılmaz. Bunlar böylece sıralanır gider… Bunlar gelenektir. Mantıklıdır, değildir tartışmasının yapılması yersizdir. Zira halk bunları benimsemiştir.
Hıdrellez günü yapılması şart olan işlerin yanında, yapılmaması gereken işler de vardır. Halkımız bugün yapılması gereken işler konusunda gösterdiği hassasiyeti, yine o gün yapılmaması gerektiğine inandığı işlerde de gösterir. Bugün içerisinde şunlardan kaçınılır:
Hıdrellez günü sabah erkenden kalkmayan kişinin işleri ters gider. Geç kalkmak kusur addedilir. Hıdrellezde salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin sallanma sırasında döküleceğine inanılır. Hıdrellez günü çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır. Hıdrellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. Çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. Hıdrellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı-çırpı götürülmez…
Halkın inançlarıyla alay etmek, onları küçümsemek, çağdışı bulmak soysuzluğa işarettir. Türk milleti, geçmişine sahip çıkmasıyla ve değerlerini yaşatmasıyla bugünlere gelmiştir. Yarınlarımızın aydınlık olması için aynı yolda ve çizgide ısrarla yürümeliyiz.
Geleneklerimizi yaşamak ve yaşatmak vazifemizdir. Onları birlik ve beraberlik vesilesi saymalıyız. Hain odaklar bizleri birbirimize düşürmek için bu güzel hasletlerimizi kötüye kullanmaya çalışacaklardır. Onların çirkin oyunlarına gelmeyeceğiz. Cehaleti yüzünden bu oyunlara gelenlerin elinden tutup onların, söz konusu hadiselere basiret nazarlarıyla bakmalarını sağlamalıyız. İnsanları dışlamak hiçbir zaman çözüm olmamıştır. Bu ülke değerleriyle muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkacaktır. Hıdrellez günü kutlu olsun.
YORUMLAR
Esenlikler Sn. Nihat Bey,
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Emeklerinize sağlık.
Söylediğiniz gibi eskiden mevsimler yaz ve kıştan oluşurdu. Yazın başlangıcı Ülker takım yıldızının gökyüzünde göründüğü tarih 6 Mayıs yazın başlangıcı olarak kabul edilirdi. (Bu takım yıldızına Arapçada Süreyya, Farsçada Pervin, Yunan mitolojisinde ise Yedi kız kardeş olarak adlandırılır.) Gökyüzünden görünümünün kaybolduğu 8 Kasım ise kışın başlangıcıydı.
Anadolu çağlar boyunca geçiş bölgesi olduğu için birçok kültürün sentezinden oluşur. Anadolu’daki Hiderellez'i Yorgi (Saint George) Aziznin 23 Nisan’da öldürülmesinde yatan temel sebeplerden dolayı bu tarihte kutlandığını dile getiren görüşlerde mevcuttur. Saint George Doğu Hristiyanları için önemli bir Azizdir. Annesi Filistinli babası ise Kapadokyalıdır. Bu tarihin günümüz tarihi ile 5 Mayıs’a denk gelmesi bu görüşü savunanlar için ayrı bir bakış açısıdır. İslam alimlerine göre Aziz Yorgi (Saint George) alim olarak alınmaktadır.
İbnü’l Arabi hırkasını Hızır’ın giydirdiğini söyler. Tasavvufçular Hızır’ı veli- Kelam, Tefsir ve Hadis alimleri ise nebi olarak görürler.
Gönül Tekin ve Ahmet Yaşar Ocak Hoca ise Hıderellez’i yaşam ve ölüm döngüsü üzerinden Gılgamış’a (MÖ.4000’ler) kadar indirerek Ur şehrinden tüm dünya kültürlerine zaman içeresinde yayıldığını dile getirmişlerdir. Ayrıca Leyla ve Mecnun, Romea ve Juliet eserlerinin bile bu küt anlayışının zamanla üzerine eklenip ve yenilenmesi sonucu bu hikayelerin oluştuğunu dile getirir. İlyas Çelebi Hoca ise Hıderellez’in Gılgamış Destanı ile alakası olmadığını dile getirir.
Örneğin bu çok geçişli kültürel hikayelerden biri olan ve MS.300’lü yıllarda İskender-i Zülkarneyn ve Hızır hikayesinde ise Büyük İskender ölümsüzlük otunu bulmak için ordusu ile sefere çıkar. O yıllarda edebi hayat bahşeden bir çeşmenin olduğu rivayet edilir. Belli bir süreden sonra B. İskender yola açsı Andreas (İdris) ile birlikte devam ederler. Andreas yemek hazırlamak için bir çeşmenin başında tuzlu balığı yıkar. Fakat balık suya değer değmez canlanır. Balık, suya atlar atlamaz ortadan kaybolur. Balığı yakalamak için suya eğilen Andreas ister istemez sudan içer. Bu olayı Büyük İskender aktarınca aradıkları çeşmenin bu olduğunu ve yolu göstermesini ister. Andreas bir türlü çeşmeyi bulamaz ve bu duruma öfkelenen B.İskender aşçıyı denize atar ve Andreas, Hızır olarak edebi ölümsüz hayata kavuşur.Kuranı Kerim'de ise Kehf suresinde ise 60 ve 82 ayetleri arasında Hz. Musa’nın kıssası geçer. Ölümsüzlük ve ilahi bilgi üzerine geçen bu temalar normal bir insanın erişemeyeceği, Hakkın hikmetine sual olmaz ve insan akıl ve tasavvurunun ötesine taşan hususlardır.
Türk kültürüne ne şekilde yansıdığını çok güzel dile getirmişsiniz. İnsanlar çağlar boyunca var oluşunu anlamdırmak ve geleceğe umutla bakabilmek adına birçok kütler geliştirmiş ve birbirlerinden etkilenerek kültürler arası geçiş formları oluşturmuşlardır. Böylelikle kültürlerin beslediği çeşitli ritüeller oluşmuştur. Söylediğiniz gibi İzmir’de 6 Mayıs sabah ezanından sonra dilekler denize atılır. Ve bende bu süreçte iki elime kına yaktım.
Saygı ile,
Tekrardan emeğinize sağlık