- 238 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
AZ MÜSAAADE BANA...
‘’Ne kadınlar sevdim zaten yoktular…’’(Alıntı)
Zemheride saklısın, ey meftun şair yüreklerin de alıp yürümüşken namı.
Ruhumun isinde saklı gönlünün pervasızlığı bense büyüttüğüm kadar seni içimde ölmekle eş değer varlığından uzaklara serili düşlerim her biri adeta nemli bir tuzak: seninle sensizliği yaşadığım kadar aldatıldığım.
Aldanışın kupürü.
Ölümün eş güdümlü mermisi iken yokluğunun zulmü.
Dağlar tepeler aşmadım ne de olsa yorulduğum yere köprüler kurdu babam:
Bir matemi taşımadım sadece taş da taşımamışken kolum yorulmamışken…
Şakıyandı iç sesim ne cüret ettiysem artık hem bülbül hem güle öykündüm:
Neymiş efendim?
Nefsimi çocukken mi öldürdüm?
Taşkın mizaçlar cemiyeti…
Ezeli rekabetin benliği.
Esen rüzgârın beylik sitemleri.
Yokuş aşağı düşen sözcüklerim bazen sıfırladığım bazen tam sayıya yuvarladığım ve yuvarlandığım kadar yuhalandığım.
Renklerin feryadıydı karanlığın ve karanın adını çıkaran isyankâr yağmur bulutlarında saklıydı sevdam.
Aşkın hâkimiyeti…
Devre gezinen payidar olmasını dilediğim masum duygular.
Ne şerh düşüyordum güne ne de şerrinden sakınıyordum rüzgârın.
Şehir ise emre amade.
Devingen ruhum delişmen sözcüklerim kaskatı kesilmiş bedenim istişare edeceğim kadar etmişken dünümü imtiyaz sahibi kalemin hizmetlisi ve ölümcül güdülerin nefesimi kestiği.
Frapandı yaşam.
Firar edilesi bedenden.
Taşkın mizacı aşkın fevri özlemin boyut değiştirdiği bir mekân.
Sarmalı duyguların.
Sancılı ölüm.
Sevdanın sarnıcı.
Göğün hâkimi kuşların vedasında saklı şairin duasına eşlik eden nice rüya.
Tüysıklet iken kalem:
Ah, kalender meltem.
Matemin yazgısı mabedin yıkıldığı gözlerin rengine denk düşen sözcüklerin feri ve zehirli bir iksir iken aşkın kılık değiştiren meali.
Ümmetin duasına eşlik eden.
Umresi sözcüklerin ansızın firar eden.
Ucube gölgeler.
Yetisi kayıp yetim kalem.
Yetemediğim kadar evrene yetilerin azameti ölümün fevri çağrısı ve süklüm püklüm imgelerden başımı alıp da gidemediğim şiirle diktiğim yüreğim şiirin gazabında şiirin sarnıcında:
Her hücrem her zerrem şiirle yıkandığım şiire dolandığım şiirin nazında saklı niyazım.
Alametifarikası evrenin.
Ant içtiğim üstüne kutsal kitabın.
Arsız sevginin kırık tahtı yorgun bahtı.
Düş mahkûmu.
Düşmanı gerçeklerin ve yalıtılmışlığın zikrine denk düşen fikri iklimlerin.
İkircikli bazen.
Bazen ikileme düşen.
Kaygıların satır arası ne hikmete sadık kaldığım hüzün denen martaval…
Bakınız, dikkatlice çatlayan ar damarında şehrin sakinlerinin rütbesi iken aşk, şiirin ve de şaşkın şairin apoletleri nasıl da dağılmışken ruhu sağa sola:
Afrası tafrası döngünün.
Zengin bir mahlasa dönüşen sözcükler ziyneti evrenin, aşk düşkünü imgeler yastık altı şiirler yatıya kalan hüzün yatsısı günün şairse yadsıyamadığı kadar kimliksiz bir rüştü ispatlamanın gayreti ile başkaldıran düzene şiirden yana telaşı ve frapan imgeler arayışı.
Düşman başına kalemsiz geçen zaman.
Dostlar başına sevginin hicreti.
Az müsaade bana:
Kendimi bulup geleceğim yeniden.
Ne bilgiç ne kibirli ne de sıradan.
Kendimi bulduğumda da dinecek kavgam.
Az müsaade, baylar bayanlar…
YORUMLAR
İmgeden taşan o isyan aşkı hamt eden sözcüklerin devası iken kalemin iğne misali diktiği söküklerde saklı bir idam mangası.
Görünmeze şerh düşen hayaller.
Ve şairin iade-i itibarı.
Öznesi gizem yüklemi sitem konuşlu olduğu o diken.
Balta girmemiş şiirler deryası ve furyası.
Aşkın sadakat yemini etmediği kadar şair âşıksa aşka ve katık ettiği kadar ruhunda zimmetli duygulardan çalakalem yaşamak yazmak sevdasında büründüğü o gizem.
Bir resital adeta kalemin ruhla değiş tokuşu.
Bir renk cümbüşü ise şairin ta içinde saklı.
Bağnaz bir iklim batıl bir cümle bağımlı olduğu kadar şair, kalemin hükmettiği devrik tahtı ve yanık bahtı ile teftişe çıktığı şu cihanda sahi yok mudur tutunacak tek bir dalı?
Hüzünlü şiirler coğrafyası.
Hazan mahsulü yüreğin kumpanyası.