- 316 Okunma
- 7 Yorum
- 11 Beğeni
İÇİNİ DOĞRU DOLDURMAK
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hayatımıza kelimelerle giren, girmeye devam eden ve daha niceleri de bu potansiyeli barındıran kelime ve kelime grupları varlık âlemiyle tanışıklığımızı, temasımızı sağlarken, bizlere de hayata karşı bir duruş kazandırmaktadır kuşkusuz. Kelimelere çok da takılmam sözü bu yönüyle son derece de arızalı olabilir. Zira, yerinde ve zamanında olması gereken anlamında kullanılan bir sözcük hayata yeni ufuklar açabilirken, içeriğinin yeterince anlaşılmadan ve hele ki yanlış anlamlar yüklenilerek kullanılması durumunda da adeta kâbusların kapıları aralanabilmektedir.
Belki de kelimelerin içerdikleri bu denli önemin vurgu yapmasını sağlamak üzere Çinli düşünür “..önce kelimelerden başlardım.” demiştir. Bu duruma çokça söz eklenebilir elbette. Kolaylıkla kavranılabilir ve neredeyse tümümüzü de ilgilen bir kelimeden yola çıkarak, bazı çıkarımlarda bulunalım ve kelimelere yüklenmesi veya yanlış yüklenilmesi durumunda anlamlarının nerelere gidebileceğine bir bakalım. Başarı sözcüğü ilk öznemiz olsun. Bu sözcüğün zihinde neyi çağrıştırdığının öncelikle dillendirilmesi ve sonrasında da yan anlamları hakkında konuşulması beklenir. Çokça kişiye sorulduğunda başarısızlığın sadece başaramaya eğimli bir anlamı dile getirilir. Beceriksizlik, akamete uğrama, yeterli olmama gibi ne kadar olumsuz çıkarım varsa bu temel anlamın içini doldurur ve belki de bu önyargılı dolduruş, bize bu kelimenin çağrıştırması gereken esas şeyi gölgede bırakır. Her ne kadar başarısızlık sözü yukarıdaki anlamları da içerse, onun asıl anlatmak istediği şey, belki de daha az başarılı olunması durumudur. Biraz da gayret gerektiren bir durum, sonraki denemeleri gerektiren eylem, vazgeçilmez ise elde edilebilecek kazanım, vb. şeklindeki bir tanımlama kanaatimce daha ılımlı, yapıcı ve motive de edicidir. Hayır, olmadı, asla yapamayacaksın, yenilgiyi kabul et, bir başka alana yönel gibi itici ve değersizleştirici çıkarımlar da işin çabasıdır bu anlamda.
Başarı öyküleri okumak, oradan bazı çıkarımlarda bulunmak bize bir nebze ilham verebilir. Bu içerikteki bir beyaz perde yapımı, tiyatro eseri veya manidar içerikle desenlenmiş bir şiir de benzer işlevi görebilir. Ve hatta yılın fotoğrafı olmayı başarmış bir resim dahi bu konuda arayış içinde olanlara muhteşem bir ilham verebilir. Burada herhangi bir başarı öyküsünü irdelerken, başarısızlıkla onun yakın ilişkisini asla gözardı etmemek gerekir kanaatindeyim. Kaldı ki, günü anlamak için hem geceyi ve hem de gündüzü iyi bilmek gerekir. Biri olmadan diğerinin olmayacağını ve hamlemizin ne zaman ve neye göre, hangi şartlar içinde yapılması gerektiğine dair kararı verirken bu verilerin dikkate alınması, elbette başarıya doğru büyük bir uzanışı da sağlayabilir. Kelimelerle anlatmaya çalıştığımız bu durumda ele aldığımız başarı öznesini, başarısızlığı da tanıyarak daha iyi ifade eder ve içeriğini daha bir doğru ve ilham verici şekilde de doldurabiliriz. İşte o zaman, başarının dile getirildiği ve veya başarının konuşulduğu yerde, farklı başarı seviyelerinin de dile getirilmesi gerektiğini bilir, kendimiz de kaşımızdakine de haksızlık etmemiş oluruz. Kelimelerin olumsuz anlamları belki de bu yorumları yapabilmek için önelidir. Bir uzun mesafe koşusunda birinci olan başarılıdır. Bu yarışta ikinci, üçüncü, dördüncü ve hatta bitiş çizgisini son geçen atlet dahi başarılıdır. Nasıl yani, der gibi olduk sanırım. Bir işe başlamış ve o işi standartların gereği gibi de bitirmiş oluşundan ötürü son sırada gelen atleti de başarılı saymamız gerekir. Buradaki incelik, diğer atletlerin bu yarışı kendisinden önceki bir zamanda bitirmiş olmasıdır. Bu yorum belki de bu yarış için sözü edilen atlet için yapılır ve fakat, sonraki yarışmalarda aynı atletin potansiyel olarak ilk gelebilme olasılığı hep var olacaktır. O güne değin bir şeylerin istenen nitelikte başarılamamış olması, hep dünkü seviyelerde sabit kalınacağı sunucu da içermemelidir. Bu yarışta ilk sırada ipi göğüsleyen atlet, kim bilir kaç yarışmada bunu ilk olabilmek adına da başaramamıştı. Belki de son sırada bitirdiği çokça müsabaka tecrübesi bile olmuştur. Bütün bu sonuçlar kimse için değişmez değildir. Başarı veya başarısızlığın içini doldururken, neye ve kime göre gibi sorgulamaları yaparak, onun değişmeyeceği gibi bir saplantıdan da uzak durmak gerekir.
Yukarıda kelimelerin içeriğini doğru doldurmaya verilen örneklere sürüklenmek, savrulmak, düşmek, yuvarlanmak gibi hatalı yüklemelerle kullanılan sözcükleri de örnek verebiliriz. Mesela, aracın içinde dik vaziyette durmakta olan bir su bidonu, aniden fren yapılmasından ötürü yatay konuma geçmişse, burada olan şey onun devrildiğidir. Dik durumdan yatay konuma geçmesi söz konusur. Tm da burada gayri ihtiyarî olark düştüğünü dile getirmek, olan biteni eksik ve hatta kusurlu anlatmak demektir. Bir şeyin düşebilmesi için, yukarıdaki bir zeminden daha aşağıdaki bir zemine yer değiştirmesi, pozisyonunda yükseklik farkından ötürü bir değişikliğin olması gerekir. Bir cinayet davasında, ölenle ilgili ithamda kişinin devrilmesi ile düşmesi bambalka şeylerdir. Bu farklılık olası şüpheliyi ya hepten zan altına sokar veya kolayca işin içinden sıyrılmasına da yol açabilir. Yine, yaralanmalı bir trafik kazasında, çarpmak ile çarpışmak arasında da ciddi anlamda farklılıklar vardır. Çarpışma eylemi için iki veya daha fazla aracın her birinin hareket olmaları gerekir. Oysa, çarpma denildiğindeki gerçeklik bambaşka anlamlar ortaya koyar. Bu kazada yer alan araçlardan birinin hareket halinde olmaması seçeneğinin çarpışma ifadesini boşa çıkaracağını ve yakın anlamlı gibi görünseler de hareket eden bir aracın, hareket etmeyene temasının anlamındaki şeyin çarpma olarak tasvir edilmesi gerektiği söylememiz gerekir. Benzer şekilde sorumluluk sözcüğü de içeriği yeterince doğru ve hacimlice doldurulamamış bahtsız sözcüklerdendir. Sorumluluk dediğimiz şey temel anlamda bir şeye ve veya duruma, mekâna, sürece ya da gruba karşı sınırları sözlü veya yazılı olarak belirlenmiş çizgiler içerinde o şeyin duruş, durum ya da yöneliminin muhafaza edilmesine yönelik beklentinin adıdır. Bu geniş anlamıyla ağır bir sözcüktür sorumluluk. Sorunları çözebilme pratikliğini, sorunlar oluşmadan evvel tedbir alabilmeyi, empatik tutumla süreci yönetmeyi ve mesul olunan taraf veya taraflara da mahcup olmamak adına tedbirli olmayı da gerektirir. Bunun dışında yer yer insiyatif alabilmek ve bir kurumu veya grubu, cihazı olası tehlikelerden korumak da sorumluluk kapsamına girebilir. Sözün özü, sorumluluğu sadece hesap vermek anlamında dar bir kalıba koyarsak, onun anlamını ve hayattaki rolünü yeterince algılayamamış ve bu rollerin öznesi kişileri de anlamada sorun yaşayanlar olabiliriz.
Günlük yaşamda sıklıkla kullanılan ve yanlış anlamlar yüklenen sözcüklerden biri de “tartışma”dır kuşkusuz. Her nedense, bu sözcükle “kavga” sözcüğü eş anlamlıymış gibi düşünülür. Oysa her ikisi de bazı ortak yönlerine karşın, farklı şeyleri ifade eder. Tartışmada bir seviye, sınıf, etik bir duruş ve özenlice seçilen kelimelerden oluşmuş diyaloglar varken, kavgada bu durum bütünüyle tersi bir istikameti işaret eder. Kavgada argo sınırlarını zorlayan ve hatta aşan söz ,duruş ve davranışlar kişi veya kişiler arasındaki mesafeyi son derece olumsuz şekilde açar. Muhabbet biter, hasımlık başlar bu anlamda. Tartışmanın ruhundaki seviyeden ötürü, oradaki süreçte kimsenin fizik bedeni, maneviyatı zarar görmez. Fikir ayrılıkları olabilir ve fakat bu durum hasımlığa da yol açmaz. Birinde düşmanlık, pişmanlık kazanırken, diğerinde farklı düşünüşlerin çarpılması ve çok seslilik kazanandır. Tartışmalarda bir nihai sonuca ve veya kanıma ulaşılmasa da en azından bu durumun finali kimseyi müşküle sokmayandır. “Annem ile babam yine tartıştılar.” cümlesini kullanırken daha dikkatli olunması gerekiyor sanırım. Burada seviyeli ve kişiliği rencide etmeyen süreci tarif etmiş oluyoruz. İki arkadaşın yumruk yumruğa bir mesele hakkındaki görüşmelerinde ortaya çıkan şey kavgadan başkası da değildir.
Kelimelerle aramızın iyi olması, onları doğru yer ve zamanda doğru etkide de kullanabilmemizi sağlar. Kulaktan dolma bilgilerle ve veya hatalı kullanımları örnek alarak içeriklenen kelimeler ne yazık ki bizi de daha az bilen ve kelimelerin asli anlamlarını zedeleyenler olmaktan kurtaramaz. Sürat ve hız, ağırlık ve kütle gibi sözcükler de akademik içerikli olup da hatalı kullanılan sözcüklerden değil midir? Bunlardan kütle dediğimiz ve zamana, mekana göre değişmeyen madde miktarı anlamındaki karşılık, işin içine farklı yerçekimleri ivmeleri girdiğinde “ağırlık” anlamına evriliyor. Dünyada 72 kg kütleye sahip bir insanın Ay yüzeyinde sadece 12 kg`lik hissedişi bize ağrılığın göreceli olduğunu anlatmak için güzel bir örnektir. Oysa kişinin fizik sınırları ve onun içindeki maddesel miktarı değişmemiştir. Ona etki eden kuvvet ( yerçekimi) izafî olarak bu sonuca yol açmıştır.
Sanat ve sanayi-endüstri sektörlerini çağrıştıran şu iki kelimede de yanılgıya düşüldüğünü görmekteyiz. Atelye ve atölye kelimeleri. Bir sesli harften kaynaklanan bu durum ne denli farklı anlamlara kayıyor aslında. “Kaynakçı atelyesi” kullanımı doğru iken, “resim atelyesi” kullanımı hatalıdır. Atölye ve atelye sözcüklerinin ihtivası ıskalanırsa, birinde doğru diğerinde yanlış kullanımlar ortaya çıkacaktır. Daha estetik ve sanat kaygılarıyla ortaya iş ve emeğin konulduğu ve günün birinde de bu eserlerin, ürünlerin sergilendiği, yorumlandığı, satışa sunulduğu, hediyelik meta haline de gelebildikleri ortamın adı “atölye” dir, demeliyiz. Burada sanatkarın veya zanaatkarın ustalığı, hissiyatı, orijinal bir ürün ortaya koyabilme gayreti yani bir anlamda özgünlüğü, kendinden bir şeyler katabilme çabası vardır. Atelye sözcüğünün içeriğinde ise belli didiplinlerle, belli zamanda, belli sayı ve kalitede ortaya konular ürünlerin üretim sürecinin mekânı dile getirmek istenmektedir. Orada ille de kişisel katkılara, standardın üzerine çıkmaya veya kalıpları zorlamaya, özgün olmaya gerek yoktur.
Denilebilir ki, kelimelerin ihtiva ettikleri anlamları bu denli doğru kullanmak, kullanmaya gayret etmek çok önemli midir? Nasıl olsa birileri de bu hatalı kullanımlarla günlük yaşamını idame ettirmiş, ettirmekte de. Fakat işin özü öyle değil. Sizden bir olay, durum ya da kendinize dair konularda açıklama beklendiğinde veya bunu yapmak durumda kaldığınızda, doğru sözcükleri, anlamlarıyla ve en uygun cümlelerle işe koşabildiğinizde siz ve bu durumun içindeki diğer özneler için çok şey değişebilir.
İşleri kelimelerle sıklıkla kesişen meslek insanlarının bu konularda daha özenli ve farkındalıklı bir duruş göstermeleri beklenir. Bu durum, topluma malolmuş değerli özneler için daha bir gereklidir elbette, Kelimelere yanlış içeriklerin yüklenip yüklenmemesi, onlar hakkında doğru kaynaklardan beslenmeyle doğrudan da ilgilidir kuşkusuz. Böylesi ikilemlere düşme tehlikesi oluştuğunda da üşenmeden doğru referanslardan istifade etmek aklın gereğidir, diye düşünüyorum. Bu, öyle hassas konulara uzanan bir durumdur ki, bir yanda alacakaranlığı, diğerinde şafakla bir doğuşu çağrıştırır. Derslerinde tüm gayretleri göstermesine karşın muvaffak olamayan bir öğrenci hakkında yorum yaparken, başarısızlık sözcüğünü öğrenciyi etiketlemeden kullanabilmek ya da bir üretim bandı çalışanları hakkında beklentilerin karşılanamadığı duruma en ideal yorumu getirebilmek, sizce de kelimelerdeki ustalık gereklilik değil midir? Başarısızlık denileni o anki durum için bir geçici seviye ve fakat ulaşılabilecek de bir hedef gibi yorumlamak, bir sonraki toplantınızda sizi başarıyı ve belki de daha üst seviyelerdeki başarıyı yorumlayan haline getirebilir değil mi?
Kelimeleri kullanmadaki ustalık, size hayatınızın fırsatını sunabildiği gibi, buradaki başarısızlık ve sıradanlık, sizi hüsnü hayale de uğratabilir. Ben, kelimelerim tümünün içeriğini layıkıyla bildiğimi iddia etmiyorum ve fakat, içeriklerini bildiklerimle kurduğum cümlelerin daha büyük yankı uyandıracağına inanıyorum. Sizin tercihiniz veya hassasiyetiniz nedir bu konuda?
Oğuzhan KÜLTE
YORUMLAR
Oğuzhan KÜLTE
Şairin,yazarın görevi,yeni bir dil meydana getirmek değil,kendi dilini en iyi,en doğru şekilde kullanmaktır.Bu anlamda yazınız manidar.Tebrik ve selamlarımla.
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan KÜLTE
Kendi adıma söylersem çoğu zaman bir sözcüğü tam anlamını verecek dolulukta kullanamıyorum.
Kimi zaman fonetiği albenili oluyor.
Üstadım kıymetli bir çalışma.
Düşünce ağırlıklı.
Elinize kuvvet, dimağınıza bereket.
Çok saygımla Üstadım.
Çok saygımla.
Oğuzhan KÜLTE
Kendini gerçekleştirmek; sahip olduğun potansiyeli bulmak ve onu kullanmaktır. Tabii bunun için önce bildiklerini kullanmayı öğrenmek gerek.
Ne güzel bir anlatımdı.
Tebriğimle.
Oğuzhan KÜLTE
Ömrü güzel olası Anadolu'm canı üstat; Harika, kaleminize yüreğinize sağlık
Ne yazık ki en fazla puam 10 du...