- 121 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Anadolu'm
Gölgesi ıhlamur kokan akşamlarda kara demlikle içilen çayın tadıdır Anadolu. Yokluğun ve yoksulluğun heybesinde elma kurularını cebinde saklayan üç numara tıraşlı çocukların umududur. Anadolu bir yangının orta yerinde ferahlayan balıkların yarına sahip çıkacak bilgeliğinin izidir.
Bağdaş kurup dünyanın orta yerine eline topraktan tespih alıp seyreylesen cihanı, gözüne ilk düşen kıraç toprakların feryadını bağrına basan Anadolu’dur.
Yedi Bölge Yedi Yaşam
I
İklimi göçebe, sokakları karmaşa, yarınları endişeli, caddelerinde hep bir yere yetişme telaşı olan Marmara…
Karanlık sokaklarda nöbet tutuyor kaldırımlar, son şarkısını söylüyor parmakları darbuka çalmaktan yorulmuş ve evinin yolunu ışıklı otellerin arkasına saklamış esmer çocuklar. Çocuk düşünde parıltılı bir İstanbul sonbaharı. Sonbahar en çok bu aziz şehre yakışır, Attila İlhan yeniden dile gelir gazeller dökülürken, gül döner Edip Cansever’in avucunda, Salacakta gurbet türküleri söylenir, Gülhane parkında fark edilmediğine içerlemez ceviz ağaçları ve Nazımın göğsünde uyur Piraye’ye yazılan mektuplar. Sonrasında göğe bakma durağında bekler Bursa Işıklar lisesinin mezunları yakalarında ki karanfilde Turgut Uyar’ın kokusu.
Kanla sulanmış toprakların azizliğini anlatır Lapseki’den Gelibolu’ya yüzen feribotlar, Çanakkale’nin göğsünde ağlar tüm şehit anaları, gözyaşları cennetin ahusu. Karaağaç’tan yola çıkar yanaklarında ki benin pembe olmamasına içerleyen Romanlar. Oysa en çok onlar taşır tırnak aralarında hüznü ama efkârlarını gizler şarkılarının gölgesine işte bu yüzden bazılarının adı yanlış yazılmıştır kimliklere. Misal, Hüsnü Şenlendirici yazılmıştır Hüznü Seslendirici yerine.
Yeşilin huzurunda is döker fabrika bacaları Kocaeli’nin tüm vardiyalı işçilerinin üzerine. İstanbul’a yakınlığına ağlarken Gebze selam yollar İznik gölünün kıyısında soluklanan surlara. Sırtını dayadığı Sapanca gölünden havalanır kuşlar değişen iklimlerin mecburi seyahatlerine ve başlangıçların omzunda ağlar tüm kervan bekleyenler. Asya’dan Avrupa’ya uzanır tüm kahırlı mektuplar.
II
Sakinliği sarmalasan kundağa ve yatırsan beşiğe adı Sinop olur tüm emzikli bebeklerin. Marmara’ya inat ıssız sokaklarında soluklanır kaygılı tüm hayaller. İlkadım’da 19 kurtuluş çiçeği açar ve dağılır Anadolu’nun tüm topraklarına. Çiçek özgürlüktür tüm savaşların ertesinde. Batısında ki huzurun aksine Doğuya saklanmıştır tüm hırçınlığı Karadeniz’in.
Betona gömülen göllerin en uzununu saklar kalbinde Trabzon. Dalgaların sesinden yorulmuş balıkçıların ekmek umuduyla harmanlanır tüm tepeleri. Çay kadar azizdir orman yollarında sırtında ağaçları taşıyan kadınlar ve bel kemiğidir Anadolu’nun. Çayeli’nde yakılan ağıt Artvin’e düşer kemençenin öyküsüyle. Bir şiir olsa Karadeniz Kazım Koyuncu’nun genç ölümünü anlatır ve işte orada tükenir tüm sevdaluklar. Sonrasında bir ses böler Karadeniz’in hırçın uykusunu “İyi ki varsın Eren”
III
Çığ düşer yollarına gecenin, ayaz vurur çocukların yılgın yüzüne, yalnız kışı bilir ekmeği buz tutan Doğu Anadolulu yorgun babalar. Bakışların çaresiz bahar beklentisini gizler ehramlı analar ellerinde sahipsiz kırışıklıklar. Erzurum’da tren garından yola çıkar tüm sözler. “Siyah gözlerine beni de götür” diye sayıklarken raylar. Tebriz’e uzanır merhametin türküleri, mola verirken sırtını yaslar Ağrı Dağına nakaratlar.
İlkbaharın müjdesini duymadan kulağına ezan okunur bebelerin Van gölünün kıyısında. Parmağını uzatır Tatvan halay başı olur Arguvan, Ahlat mezarlığında uyur toprak olan atalar. Ovaları dile gelir Erzincan’ın, Eğin’den Elaziz’e seslenir gırnatalar. Habersizdir Iğdır kapanan tüm köy yollarından.
Nene Hatun’un avucunda filizlenir memleketin direnişi…
IV
Zılgıt sesiyle harmanlanmış yaralara tütün basıyor eski Mardin’in evleri. Damlarında yoksulluğun hazin türküsü. Geceyi aydınlatan ay ışığı süzülüyor Dicle’nin kanatlarından bir yanı Sur bir yanı Mazıdağı’nın sessiz ağaçları. Ekmek kokusunun mübarek olduğu zamanları yaşar Kâhta’nın mırıldayan uykuları. Uyansa Nemrut’a gömülecek rüyaları Kilis’ten Adıyaman’a göç eden turnaların. Kurak mevsimlerin huzuruna çıkarken tüm çiçekler, suların altında kalacağını bilirmiş gibi gözünü toprağa diker Halfeti’de boynunu büken laleler.
Göbeklitepe’de dilek ağacına yalvarırken bebeği olmayan kadınlar, gülümser Hz. İbrahim, ateş yerine düşerken suyun ferahına… Kaderin izlerini sürer kadınlar sürme yerine, bağrına kaçak çay basarken esmer babalar.
V
Kadim toprakların başkentinden yola çıkar enkaz uğultuları, Hatay’dan Maraş’a Altı Şubat feryadı yayılır, acı bir resim kalmıştır fay hattından geriye, bir de gülümsemeyen fotoğraflar, yas tutar Akdeniz dört mevsimin huzurunda. Yörük çadırlarının dumanı tüterken yaylalardan bir ferahlık çöker üstüne memleketin.
Pamuk tarlasında çalışan tüm yetimler hayalini kurarken portakal bahçelerinin, çeyizleri narenciye kokar tüm çeyizlerin. Silifke’de ağlayana mendil uzatır Kıbrıs, ağlayan annesinin gözyaşını parmağıyla silen yavrusu gibi. Göllerin arasından yayılır gül kokusu Davraz dağının eteğinden tüm medeniyetlerin gözdesine…
VI
Afrikalı kadınların gülümsediği köyler selamlıyor Ege denizini, yüzlerinde yedi yüz yıllık gülümseme. Afyon’un soğuğunu dillendirmiyor insanlar akıllarında hep yazdan kalma bir İzmir sabahı. Kordon’dan, Spil dağına uzanıyor inci taneli sabahlar. Topları incir bahçesine kaçan çocuklar koşuyor Kula’nın kiremit rengi evlerin avlusundan. Yalnızlığını ıslık çalarak unutuyor elleri cebinde yürüyen rüzgâr.
Karşı kıyılardan çalıntı yemeklerin kokusu gelirken sirtaki oynuyor Şirince’de kıyameti unutan yabancılar. Yokluktan habersiz dans ederken Bodrum’un kalabalık yüzleri bulaşıklarını yıkıyor bahar yüzlü çocuklar. Oysa Çakırağa konağında bereketin sureti olarak duruyor duvarlar.
VII
Bozkırın alaca göğsünde türküleri emzirir bozlaklar, Ankara’nın griliğine ağlarken resmi koridorlar… Yozgat’ta çamlıklara asılır tüm hüzünler, Sivas’tan düşer ayazın ilk goncası. Kırşehir’den yankılanır tüm garibanların dudağına bir Neşat Ertaş türküsü Zahide’ye kurban olur tüm sevdalı delikanlılar. Odunpazarı’nın renkli evlerinde tüter böreğin buğusu Talas’a uzanır tüm lüle taşından ağızlıklar. Aklımda kalan griliğine inat beyaza bürünür Beypazarı’nın konakları.
İç Anadolu’nun yüreğidir kuru ayaz bu yüzdendir üşüyen yanımız.
Egenin gözbebeğidir güneş bu yüzdendir sıcakkanımız.
Güneydoğunun cana yakınlığıdır ovalarda gezinen bu yüzdendir kuvvetli bağımız.
Karadeniz’in sularıdır başımızda duran, bu yüzdendir hırçınlığımız.
Marmara gözbebeğidir dünyanın bu yüzdendir tarihle şahlanışımız.
Medeniyete şahittir Akdeniz bu yüzden güzel olacak yarınlarımız
Güneşin doğduğu yerdir Doğu Anadolu bu yüzden umuda döner yüzümüz….
YORUMLAR
Anadolu yedi iklim yedi bölge ve o güzelim insanları sevecen, dost, capcanlı... Yolunuz düşerse bir bardak su, bir tas ayran hiç esirgemezler o güzelim Anadolu İnsanları... Yoksulluğun dibine vursalar da gönül zenginliğinde en üst sıradalar her zaman. Kutlarım yürekten...