- 316 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
OTANTİK ANLAYIŞ
Her uygar insan yaşadığı doğal çevrenin korunmasını ister. Özellikle tarihi kalıntılara saygıyı, onların otantik yapısının bozulmamasını arzular. İnsan eliyle, canlı ve cansız varlıkların karşılıklı ilişkilerinin meydana geldiği ekosistemin değişmemesinden yana olur. Bu durumlara duyarlı olmak, her insan için görevdir.
Ancak bu duyarlılıklar bazen o kadar ileri gider ki, amacından çıkar, bambaşka bir görüntü haline gelir, masumane bir çevre duyarlılığından çok, insanları çevreleriyle birlikte ilkelleşmeye kadar götürmeyi amaçlayan boyutlara ulaşır. Bu duyarlılıkları “karikatürize edilmiş duyarlılıklar” olarak algılamak gerekir. Çevre duyarlılığı adına artık o güzel amaç, sorunlu insanların egolarını tatmin etmek için kullandıkları patolojik bir duruma dönüşmüştür.
Örneğin, Karadeniz Sahil Yolu’yla ilgili ulusal basında yazılıp çizilenlere bakalım. Yazılanların hemen hepsi bu yolun yapılmasından şikâyetçi. Gerekçe, doğal çevrenin bozulmasıymış. Hiç kimse Karadeniz Sahil Yolu’nun kusursuz bir projeyle yapıldığını söyleyemez. Bu doğrudur. Ancak eleştiriler projenin doğru olup olmadığıyla da ilgili değil; eleştiriler, yolun yapılmasına ilişkin. Basında bu yolla ilgili; “eleştiriler haklı çıktı”, “doğa verdiğini geri alıyor” “alternatif yol güzergâhları sahilden değil, sahile paralel olan arka vadilerden geçirilmeliydi” gibi değerlendirmeler yapılıyor. Onlara göre Karadeniz Sahil Yolu hiç yapılmamalıydı.
Söze son eleştiriden girelim. Ne demek sahile paralel olan arka vadiler? Bununla Kelkit Vadisi mi kastedilmektedir? Samsun’dan Hopa’ya kadar sahile paralel olan vadi mi var? Yoksa bu ifadelerle Karadeniz Sahil Yolu’nun sahilden biraz iç kesimlere mi yapılması istenmektedir? Böyle bir yolun maliyeti ve sahildeki yerleşkelerle bağlantısı hesaplanmış mıdır? Baştan sona, çevrecilikle alakası olmayan “istemezük” zihniyetinin ifadesidir bunlar.
Karadeniz Sahil Yolu’nun hizmete girmesinden sonra bu yolda trafik kazaları en az düzeye inmiştir. Orta yaşlı bütün Karadenizliler biliyorlar ki, eski sahil yolu her yıl onlarca can almaktaydı. Hemen her Karadenizlinin bir tanıdığı, korku tünellerini andıran eski güzergâhta can vermiştir. Mal kayıplarını söylemeye bile gerek yok. Yitirilen canları geri getiremezsiniz.
Gelelim bu yolla ilgili diğer eleştirilere. Siz adam gibi yol yapmazsanız, doğa elbette verdiğini geri alacaktır. Akarsu ağızlarından ve denize yakın yerlerden geçecek yolun menfez ve dolgularını yaparken seli, fırtınayı düşünmek zorundasınız. Keza dere yataklarının denize erişiminin önünün kesilmesinde sel felaketlerini göz ardı edemezsiniz. Bu başka bir eksikliktir. Yapım eksikliğinin dillendirilmesi elbette gereklidir. Karadeniz Sahil Yolu’nun hiç yapılmaması ve yörenin doğallığının devam etmesi gerektiğini savunan duyarlı çevreciler (!), belki yılda bir kez Karadeniz Sahil Yolu’ndan seyahat ederler. Bu bölgede yaşayan halka yol hakkındaki görüşlerini sorma gereği bile duymazlar. Bu tip insanlar, sırça köşklerde kırmızı şaraplarını yudumlarken, doğal çevre adına Karadeniz insanına akıllarınca taş devri yaşantısını tavsiye ederler.
Aynı istekleri, bu tür çevreciler yaylalarımızdaki obalarda bulunan kendilerince “otantik yapı” kabul ettikleri sayvan türü barınaklar için de söylerler. Otantik sözcüğünün anlamı gerçeğe, aslına dayanandır. Ancak otantik yapıda aranması gereken başka unsurlar da vardır. İnsanların bu yapılarda, gerçeğe dayanmakla birlikte, sıra dışı estetik bir özellik ve korunmaya değerlilik araması da gerekir.
Geçtiğimiz yıllarda Ordu-Mesudiye’nin Zile Obası’nda bir yer ev, “en otantik yapı” seçilerek İl Kültür ve Turizm Müdürlüğümüzce ödüllendirildi. Benim çocukluğum bu obada geçtiği için iyi biliyorum. Bu tür yer evlerde, insanlar ve hayvanlar birlikte barınırdı. Ahırlardan farklı olarak ortada bir ocak taşı bulunurdu. Ateş yakıldığında taşın bir tarafında yemek yapılırken, diğer tarafa buzağı veya taylar bağlanır, böylece üşümemeleri sağlanırdı. 15 yaşına kadar ben de obaya çıktığımız yaz mevsiminde bu tür bir yer evde hayvanlarla birlikte barındım.
Benim kuşağımın babaları, mevsimlik işçi olarak gurbeti çok gördükleri ve başka konut türleriyle tanıştıkları için bu tür evleri yıktılar, yerine altı ahır, üstü insanların yaşadığı yeni ahşap evler yaptılar. Benim neslim de Zile Obası’nda babalarımızın yaptığı, insanlarla hayvanların eskisi gibi ortak barınmadığı bu ikinci tür evleri, “babalarımızdan hatıra” olması nedeniyle korumaya aldık. Obamızda beton ev yapmayı yıllar önce yasakladık. Bu güne kadar da bu yasaklara uyuldu. Esas ödülün obanın tümüne verilmesi gerekirdi.
Her neyse. Zile Obası’nın bu tür ödüllere de ihtiyacı yok. Otantik yapıyı savunanlar asıl bu obanın orijinalliğini bozan elektrik tellerini yer altına alsınlar. Onun mücadelesini yapsınlar. Otantik anlayış, insanları taş devrine sürükleyen anlayış değildir. Buna itiraz ediyorum. Karşı çıkanlar olursa onları bizim obadaki o ödül verilen yer evde hayvanlarla birlikte hiç olmazsa bir haftalığına yaşamaya davet ediyorum.
Biz, bu tür otantik anlayışları yırtıp attık. Yaylalarımızdaki obalarda betonlaşma yerine, Kültür Müdürlüklerinin tip projelerle önerdikleri mimari değeri olan ahşap binalar yapılmasının hiçbir sakıncasının olmadığını düşünüyoruz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.