- 233 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞUBAT SANCISI
“Asrın felâketinde yitirdiğimiz canların aziz hatırasına”
“Sabah, güzel bir sucuklu yumurta yap bana...”
Güldü. Gülünce yüzü aydınlanır, yine öyle oldu.
“Bu saatte, nereden aklına gelir bu tür istekler bilmem ki?” demesini beklemedi hiç. O gülümseme böyle bir ima barındırmazdı, nitekim yanılmadığını anladı.
“Hele bir sabah olsun” dedi yumuşacık bir sesle. “Yaparım tabiî...” Onayı uçurtma kuyruğu olup uzadı odanın boşluğunda, saldı ipini... Tavan, duvar kalktı; salt sevgi ve içtenlikten bir gökyüzüne döndü sesinin esintisiyle mutluluğu. Aşkın kalıba girmiş ifadelerinden hoşlanmadığı halde, içinden gelip söyleyiverdi yine de: “İyi ki varsın!” dedi, usulca bir öpücük kondurdu karısının dudağına.
“Hadi, uyuyalım artık! Biliyorsun hafta başı, yoğun bir iş günü bizi bekliyor yarın.”
Uzandı, gece lambasının düğmesine ve oda, gecenin karanlığına gömüldü bir kez daha.
***
***
Kaçıncı gün, nerede, kim, kimler yetişti yardımına; hiç bilmiyor. Molozların arasından işittiği; salt açılıp kapanan, dağılıp toplanan bir ses demeti ya da fıskiyesi, uzunca zamandır... Binlerce kamyondan, iş makinesinden, kompresörden kopan pat patlar ve motor uğultusu... Kulağından içeri bir huniyle dünyanın bütün çirkin sesleri akıtılıyor ve bulunduğu yer hep karanlık, hep gece... Derin bir dehlizde tünel açıyorlar, kazı yapıyorlar sanki.
Onu sedyeye alıp bir kahraman gibi alkışlarla karşıladıklarında bile sevinemedi kurtarıldığına, Yalçın. Üstelik kapanmayacak bir gönül yarasıyla yarım, eksik yaşamalara mahkûm olacağını bilmiyordu henüz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.