- 177 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BÖYLE GELMİŞ BÖYLE GİDECEK KORKARIM VALLAH!
“Andolsun ki, siz onları Allah’ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir.”Ali-İmran:152
Rehavet ve arzuları gerçekleştirmek, beşer unsurunun doğasında bulunan ancak onun hayatını hegemonyasına almaması gereken önemli bir özelliktir. Bu özelliğin yaşam mücadelesi içinde çokça göze çarptığını görmek mümkündür. İşte, yukarıdaki ayette de bu durum özetlenmektedir. Allah’ın belirlediği yasalara uymayanlar mutlak kaybedenlerdir. Sahabenin yaşamındaki bu çatışmanın, günümüz yaşamında ne kadar olduğunu sanırım sorgulamaya gerek yoktur.
Allah’ın yardımı, ona yakın olduğumuz ve dünyanın çekim merkezinden çıktığımız anda başlıyor, dünyaya yaklaştığımız anda da son buluyor. Gelen nimetlerin ve rahmetin bizim yanımızda bulunan değerlerden kaynaklandığı vehmine kapılmak, imtihanı kökten kaybetmektir. Allah’ın vadi haktır, ancak elinizdekileri kaybetme endişesiyle Allah’ın yardımını unuttuğunuz zaman Allah da sizi unutur.
Dünyada Allah’ın adaletini gözeterek yaşamak yerine, menfaatlerini korumayı, Hakkı korumak olarak algılayanlar, Allah’ın vaadini doğrulamadıkları için savaşı kaybettiklerini bilsinler. Bu ayetler sadece Uhut savaşındaki sahabeleri ilgilendirmektedir, bizim durumumuz onlardan farklıdır, çünkü şartlarımız farklı, şeklinde bahaneler uyduranlar bilsin ki, bahaneleri üreten ilk temsilci şeytandır. Şeytanın adımlarını izleyenler şunu bilsin ki, ön tekerlek nereden giderse arka tekerlekte oradan gider. Yaradan’la bağlarını koparanlar, yaratıcıdan umut ve güven bekleme haklarını kaybederler.
Günümüz Türkiye’sinde Allah Müslümanlara öyle nimetler bahşetti ki, sevdiğimiz ve seveceğimiz her şeyi önümüze döktü ve her yanımızdan rahmet bağışladı, ardından rahmet pınarları akmaya başladı. Ancak bu pınarların suyunu bulandırmak isteyenler etrafı çamur deryasında çevirdiler. Bu çamur deryasında üstü başı mırrığa batmış bir toplum olup çıktık, buna rağmen Allah’ın seçkin kulları olduğumuzu anlatmaktan da geri kalmıyoruz. Geçti Borun pazarı, artık başka pazara…
Allah’ın izni ile tüm zorlukları geçiyordunuz, âmâ ne zaman ki içinizden dünyaya tapan ve ahireti isteyenler ortaya çıkınca, Allah o zaman size gösterdiği nimetlerin tamamını elinizden aldı ve sizleri perişan etti. Dünyaya olan meylinizi gizleyerek, insanların duygularını sömürüp kendi gelecek kuleleri oluşturma yarışına tutuşmanız, savaşı kaybettiğinizin göstergesidir. Bu savaş topla tüfekle olmaz, bu savaşın ilk durağı irade üzerindeki direnci kırması ve arzularının firenini patlatmasıdır.
Direnci kırılmış, arzuladıklarından dolayı alt ve üst çenesi birbirine kavuşmayan, maymun iştahlı, işkembesini dolduran, ensesini kalınlaştıran, boyca dağlara ulaşmaya çalışan, bastığı zaman kibir ve gururla yürüyerek yerleri delmeye çalışan bir dabbetül arz olup çıkmanız, sizlerin tüm insani özelliklerini kaybetmiş olduğunuzu gösterir. İnsani özelliklerini kaybedenlerin, insani ve İslami bir dairenin içinde olması beklenemez. Ne yazık ki, geldiğimiz noktada böyle bir karmaşık, tutarsız yaşam
denkleminin savrulan kobayları, hangi savaşımı kazanmayı düşünebilirler ki…?Savrulan bir hayatın ahirini sorgulamak da, evvelini görmek gibidir. Rabbimiz bizleri bu kadar derinlemesine uyarmasına rağmen, Bu dünyadaki mücadele savaşını kazanmayı bekleyen bizler daha çok bekleyeceğiz anlaşılan…
Dünyadaki savaşın kazanılmasının en önemli şartı, dünyayı peşin satıp ahireti satın almaktan geçiyor. Dünyayı ve ahireti isteyenlerin aynı anda aynı safta savaşıyor olmaları savaşın kaybedildiğinin kanıtıdır. Çünkü eksi ve artı bir araya geldiklerinde daima eksi değer alırlar. Ne zaman ki, içinizden dünyayı ve ahireti isteyenler çıktı, Allah size zaferi göstermişken aleyhinize çevirdi…”Demek ki, dünyayı ve ahireti isteyenlerin aynı dönemde bir safta bulunması safın, saf, arı ve duru olma özeliğini kaybediyor ve bulanık bir yaşam ortaya çıkıyor. Allah bulanık ve ne idüğü belirsiz her tarafa ram olan hayatları sevmediğinden böylesi yaşamlar, sözleriyle Allah’tan bahsetseler de, yaşamlarındaki savaşı kaybettiklerinden, hüsrana uğrayanlardır.
Bu hatırlatmaları yaparken, yok olduk kurtuluşumuz yoktur demek istemediğimiz gibi, Allah, diyelim ne nane yersek yiyelim sonuç her zaman bizim lehimizedir de demiyoruz. Kurtuluşa iden yol, dünyayı mabet edinmeden, sadece gidilen yolda bir yol levhası olarak görüp o levhada belirlenen işaretlere uygun yürümektir. Bu yolun meşakkati var, âmâ safası da var… Safası, meşakkat gibi görünenlere aldırmadan geçmekten ve dünyaya çaktığı kazığı dünyanın beynine çakmaktan geçiyor…Eğer bu dünyanın letafetinin tam ortasına bir kazık çakıp, özgürlüğümüze kavuşamazsak, korkarım ki, bu kaybediş hızlanarak devam edecek…”Böyle gelmiş böyle gidecek korkarım Billah, ”şarkısını söylemek istemiyorum, böyle gelmiş böyle gitmez haykırışlarını, ülkenin her karış toprağına kazıyarak, Dünyaya meydan okumak i
Sosyolog-Erol KEKEÇ
15.07.2014/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.