- 159 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Mazinin Köpekleri
MAZİNİN KÖPEKLERİ
Seksenli yıllarda çocukluğumun Kavacık Rüzgarlıbahçe Mahallesi’nde bizim mahalledeki hemen hemen bütün çocukların birer köpeği vardı. Sanki bu hususta birbirimizle yarışa girmiş gibiydik. Rahim’in köpeğinin ismi Kont’tu ve sahiden adı gibi asil bir köpekti. Karşı komşumuzun haşarı oğlunun (tabii Rahim’in de komşusu) köpeğinin adı Arap’tı. Anılarımda en çok yer eden Arap’ı az sonra ayrıntılı olarak anlatacağım.
Bir de sokağın başında, bugünkü Şok Market’in karşısında oturan arkadaşımız Erol’un Tony isminde bir köpeği vardı. Tony mahallenin en hırçın köpeğiydi. Biz çocuklar ondan korkardık. Hele yavruluk döneminden çıkıp da iyice büyüyünce Tony etrafa iyiden iyiye korku salmaya başladı. Erol artık onu zincire vuruyor, tasmayla dolaştırıyordu. Bu durum Tony’yi daha da huysuz hale getirmişti. Mahalleden gelene geçene hırlıyordu.
Bilenler bilir ama bilmeyenler için bir bilgi vereyim. 1983 senesi İstanbul’da kuduz salgınının baş gösterdiği ve Tarık Akan’ın kuduz belasını çok hazin bir şekilde gözler önüne seren ’Çocuklar Çiçektir’ filminin baş rolünü üstlendiği yıldır. Ve bilindiği gibi kuduz da insanlara en çok köpeklerden bulaşan bir hastalıktır.
O vakitler bütün memleketi saran kuduz korkusu, köpek yönünden zengin olan mahallemizi de elbette saracaktı. Hele demin bahsettiğim ’Çocuklar Çiçektir’ filmini gördükten sonra bu korku ve endişeler daha da çoğaldı. Artık biz Rüzgarlıbahçe Mahallesi çocuklarının günlük sohbet konuları hep ’kuduz’, ’kuduz olana en az otuz iğne vuruyorlarmış’, ’kuduranlar su görünce korkuyorlarmış’, gibi biraz da içine abartı ve hayal gücü katılmış konulardan oluşuyordu.
Şimdi gelelim Arap köpeğe. Sanırım karşı komşumuzun evine yavru olarak 1983 yılının sonlarında geldi, öldüğü 1989 yılına kadar bütün mahallenin neşe kaynağı oluverdi. Simsiyah, kapkara bir hayvandı Arap. Bu yüzden de ismi kendiliğinden Arap olarak şekilleniverdi.
Oyuncu, eğlenmeyi seven bir köpekti. Yavruyken yavaş yavaş büyüdü, serpildi, ele avuca sığmaz oldu. Biz o yılların Beykoz çocukları için böyle tabii, biyolojik bir hadiseye gün be gün şahit olmak bile büyük bir olaydı. Zaten bizim çocukluğumuzda tabiat canlı bir laboratuvar gibiydi.
Seksenli yılları onunla geçirdik. 1989 yılının başlarında artık tüylerine aklar düşmeye başlamıştı. Demek köpek yaşlanması da böyle oluyordu.
O yıl Arap beklenen sona adım adım yaklaşmaktaydı. Yaz ayının başlarında Arap o zamanın pekçok olağan kuduz şüphelisi köpeği gibi belediye tarafından zehirlenerek öldürüldü. Biz üzgün çocuklar Arap’ı Çayır’da bir yere gömdük. Meşhur Rüzgarlıbahçe Çayırı’nda çoktan beri yoğun imar faaliyetlerinin altında kaldı Arap.
Bugünden bakılınca belediyelerin bu muameleleri eleştirilebilir ama o zamanlar başka bir seçenek de yok gibiydi. Hayvan hakları bugünkü kadar gelişmemişti. Daha doğrusu zaten hayvan hakkı diye bir kavram da yoktu; böyle birşey bile bilinmiyordu ki, gelişip gelişmediğini tartışalım...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.