- 211 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Salome'ye Mektuplar - 5
Salome’ye;
Biliyor musun?
Bilme,
Bildikçe ölürmüş insan…
Hiç duydun mu,
Duyma,
Söylenmiş hiçbir sesi duyma…
Duyduğun okuduğun önsözün nihayetinde, yazdığın kitap arkası da değil…
İkisi arasındaki üç noktanın içindeki iç’li ney sesini duy…
(Dedin ne/y, iç’imdeki sana sayıkladım. Niyetsiz.)
İç’elim.
Elim olan her şey esrikliğe evirilsin.
Tüy yerinden kalkmasın, ser hoş olsun.
Ser mest olsun tüm ağırlığı, vakarı erisin can suyunda, aksın dize dize.
Aksın aklın başından.
Eser miktar dahi kalmasın,
aksın gönle…
-Ki bir yol varmış gönülden gönle ozanın dediğince -
Ayraç içinde bir eş anlam sunmuştun.
Tırnak içine sığmayan.
İçmiştim onu da.
Beslenmiştim.
Suskuya çalmıştı gözlerim.
Renksizliğe bürünmüştü.
Bir anlam çukurunda uyuya kalmıştım.
Şimdi gözlerim mahmur, karışık renkli.
Bir sözcüğün esrarını çekmiş iken içine, dışına halka halka gönlünü savuruyor.
–Büyük halkalar küçük halkaların içinden geçmeye dellenmiş, dağıldıkça dağılıyor.-
Vakti geldi, velakin zamansız “belki” de…
Susmalı mı, lal mı olmalı, çengellere mi takmalı dili?
Sessizken de, susarken de gönül denen dipsiz kuyuya öbek öbek sözceler sızar iken…
Çok iç/meli i !
Ne idüğü belirsiz, bilinmezliğin zırhında can demeli.
Yüzümüze vurmalı defaten.
Yinelediğimiz her söz ile yenilenmeli can kadehindeki, anlam tortusu.
İçelim ve sızalım mı?
Salome’den;
İçsek de bir, içmesek de…
Çok iç’tik seninle, içmediğimiz demlerde de sürdü esrikliği.
Niyetsizdi, bundandı şifa oluşu da,
ağrı oluşu da.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.