- 341 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sahte Kimlikler Fabrikası
Çoğaldıkça azalan kalabalığın içinde yalnızlaşıyoruz. Nicelik bakımından artarken niteliğimizi kaybediyoruz. Bu kaybın getirdiği yalnızlıkla yüzleşmeye korktuğumuzdan mıdır bilinmez, bir benliğe sahip olmayanlara rağbet gösteriyoruz. Bir kalabalığa yaranmak uğruna düşündüklerini perdeleyen bu insanlar zamanla gerçek düşüncelerini, kim olduklarını ve hayat gayelerini unutarak kapılıyor bir yalan rüzgarına. Üstelik sadece onaylanmak amacıyla. Peki ama neden bu sahte tiyatroyu yüzlerine vurmak yerine kabul ediyoruz? Niyetleri perde arkasında tutarak iyi bir insan olduğunu sanan bu yalan tüccarlarından neden kaçmıyoruz? Yüzeyselliklerine tahammül zorunluluğumuz nereden geliyor? Çirkin kalplerine sahte bir kimlikle makyaj yapmak onları daha tahammül edilebilir mi kılıyor? İçlerindeki çocukları öldürüp surat asıyorlar büyümek adı altında. Sonra fabrikasyon bir ürün olarak sürüyorlar kendilerini toplum denilen halk pazarına. Sırf sayıları fazla diye, çoğunluğu oluşturdukları gerekçesiyle ya da kalıplaşmış sahteliklerini gelenekselleştirdikleri için göz mü yummalıyız bu ikiyüzlülüğe? Hayır! Kırılmalı bu çarkın tüm dişlileri. Yoksa kanser hücresi gibi yayılacak bu kimliksizlik hali.
Kim olduğunu unutan ve normlara göre yeni bir kimlik oluşturan insanın en tehlikeli yanı şüphesiz herkesi bu kümeye dahil etme çabası. Bu zincirin bir halkası olmamanın ayıplandığı düzende kimliğini arayan, kendini keşfe çıkan insanın maruz bırakıldığı herkesleştirilme politikası, ben olma halini biz olmak adına yok eden bir kan emici adeta. Herkes ne yapıyorsa onu yapmalı, nasıl bir hayat düzeni kurulmuş ise ona göre yaşanmalı gibi lanse ediliyor. Oysaki hepimizin yönelimi farklı en başında hayata karşı. Kimimiz daha romantik bir yerden, kimimiz ise daha realist bir yerden bakıyoruz ve belki bir sanatçı, filozof veya bilim insanı olabilecek potansiyelleri kendi bedenimizde taşıyoruz. Toplumun bu herkesleştirme çabası karşısında potansiyellerimiz erozyona uğruyor ne yazık ki. Yine de direnen ve farkındalık sahibi olmak için mücadele eden çok azımız bu sahte kimliklere başvurmadan yaşayabiliyor. Bu mücadele belki de kitleler halinde hastalanmamıza ve ruh yorgunluğu ile baş etmek zorunda kalışımıza sebep oluyor.
Tam da bu tablo karşısında yıllar önce isyanımı dile getirmek ve kendimle dertleşebilmek adına kaleme aldığım bir paragraf, neden bu sorgulamaya girdiğimi açıklıyor:
"Kimliğimi kapalı kutulara sıkışmış ruhların arasında arıyorum. Kaybettiğim izlerin ağırlığı çöküyor kanatlarıma. Adıyorum kendimi aç köpeklerin arasında bir yudum suyun kutsallığını savunmaya. Susuyorum susuz geçen onca yıla, inandığım değerlere, o değerlerin gözlerimin önünde eriyip gitmesine. Kaybediyorum yolumu. Bulmaya her yeltendiğimde bir garip ruh pusuya yatmış alaşağı etmeyi bekliyor benliğimi. Bocaladıkça düştüğüm bu yolun sonunda, uzun bir uğraş sonucunda aydınlığı görüyorum. Kendim olmak için verdiğim her savaşı kazanmanın haklı gururunu yaşıyorum. Yorgunum, kabul ediyorum. Ama pes etmiyorum. Büyük bir düşün peşine takılıp hırpalıyorum kendimi. Bu düş ki çağın zincirlerini kırmış bir yürek olmaktan yana. Bu düş ki kimliğini kaybetmeden bir ömür geçirmek arzusunda. Bu öyle büyük bir düş ki razı eder insanı içindeki ateş ile yanmaya."
Aradan birkaç yıl geçse de bu fikri çürütecek bir gerçekle karşılaşmamak bu yazıyı kaleme almaya sevk etti beni. Çünkü fark etmeliyiz, kendimizden verdiğimiz her ödün özgürlüğümüzden kaybettiğimiz bir düğüm. Zaten tamamen özgür olmanın doğamız gereği çok da mümkün olmadığı bir bir dünyada bize açılan ufacık yaşam alanlarını da kaybedip sistemin kölesi olmamak, yalnızca bu sahte, etiketvari kimlikleri reddetmekle mümkün. Seneca’nın da bir mektubunda Lucilius’a yazdığı gibi "kendin için kazan kendini. Şimdiye değin senden zorla alınan ya da çalınan ya da boşuna akıp giden zamanına sarıl, iyi kullan onu... sarıl bütün saatlerine: Bugüne el koyarsan daha az bağlı kalacaksın yarına. Böyledir bu iş: Yaşamak ertelendi mi, hızla akıp geçer."
Kendimizi kazandığımız bir dünyayı mümkün kılmamız umuduyla..