- 99 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Simülasyon..
Bazen yaşıyor muyum sorguluyorum. Yapabilmek, nefes alabilmek anlamında değil elbette. Cismen dünyada mıyım diye düşünüyorum. Gerçek ben 3 yaşında Çiftlikköy’de üzerine havlayarak gelen köpeklere taş atarken zatürre geçirip ölmüş olabilir mi? diye. Belki de öyle. Babasının kucağında ölmüştür o hastaneye yetiştirilmeye çalışılırken. Şimdi bu satırları yazan adam başka biri. Aynanın arkasındaki biri. İçindeki iyi niyetin zerresi de bitmiş biri. Kandırıla, kandırıla şeytan olmuş biri. Yaşadı mı, öldü mü? Anlayamıyor, şarkıdaki gibi.
Belki komadayım, belki uykudayım. 20-30 yıl komada olan, ya da uykuda olan insanlar yok mudur? Bu yazdığım yerler, oluşturduğum her şey benim hayal gücüm belki. Uyanmak için düşmek gerekiyor olabilir mi? Çünkü rüyanda tam yere çarpacakken uyanman gerekir. Yoksa gerçekte de sanalda da oyun biter. Gözlerimin açılması için ölümle burun buruna mı gelmem gerekir? Ve gözlerimi açtığımda Beylerbeyi’nde 3 tekerli bisikletimin üzerinde olacağım belki de. Nasıl bir rüyadır ki bitmiyor? Mevsimler değişiyor, buzullar eriyor, saçma sapan hastalıklar çıkageliyor. Bunları nasıl uydurabiliyorum, uydurabiliyorsam şayet? Her şey bir yanılsama mı? Gerçek neye göre gerçek? Gerçeğe kim karar vermiş, neden dünya dışı bir yaşamdan kanıt yok? Ben kimin rüyasıyım?
İnsan böyle deliriyor demek ki. Sen Tanrıyla konuşurken problem yok, ama Tanrı sana cevap veriyorsa, haber bu işte. Yeterince düşünürsen, asfaltta dönüyor jant. Gerçekse bir nebze tamam, yoksa kendi kâbuslarında kapatıyorlar seni hastaneye. Gerçekten ölebilmek için kaç kere ölmek gerekiyor? Var olabilmek için kaç kere doğmak gerekiyor?
Yaşıyor muyum bilmiyorum. Nefes alıyorum, yemek yiyorum, konuşuyorum, çalışıyorum. Nasıl bir simülasyondayım, anlayamıyorum…