- 688 Okunma
- 13 Yorum
- 11 Beğeni
Kanatsız uçma denemeleri
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İçimden akıp giden tüm nehirler, söyleyin yolculuk nereye?
Amaçsız yürümediğim yollar bana bir şeyler öğretti dersem yalan olur. Gençliğin heyecanına ve bilinmeze olan derin merakıma yenik düştüğüm zamanlar da, daha büyük dersler aldım hayattan.
En başta, hatalarıma “ hayat” deyip geçiştirmeyi öğrendim. Sonra, bir insan nasıl acır ve acıtılır onu öğrendim. Kimselere belli etmeden kan kaybından nasıl ölünür, nasıl uykular katledilir, tavana dikip gözlerini, uçsuz bucaksız evren, olduğun yerden kımıldamadan nasıl geziliri de öğrendim.
Giden olmayı öğrendim kalmışken, kalmış gibi gözüküp kaçmayı tüm gözlerden, sözleri kurşun gibi atmayı, suskunlukla en büyük isyanı çıkarmayı öğrendim ilk elden. Daha gençlik denen o başı dumanlı zamanlarındayken hayatın, sanki vakti gelmiş gibi mezara girmiş bir ruhu taşımayı da öğrendim desem...
Dokunabilir miydiniz yaşlılığıma daha yaşım geçmemişken...
Doğuştan karanlığa sevdalı bir ruh değildim ama bir şeyler eksikti hep mutluluk ile ilgili konularda.
Sayısız defa güldüm oysa, kahkaha atarken karnıma ağrılar, gözlerime yaşlar dolmuştu. Ya da bunların hepsi, o büyük aldatmacanın önemli bir parçasıydılar. Çünkü hayatımda sadece bir defa içten atılan bir kahkaha çıkmıştı içerlerimden. Ben o samimiyet karşısında, ağlamıştım şaşkınlıktan. Sonra ,bir daha da asla konmadı yanaklarıma o samimiyet sarhoşu gamzeler.
Gören varsa bana geri yollasalar...
İnsanın konfor alanları olmalı, bunu da öğrendim.
Mesela...
İnsanların yanında acıyamazsınız. İnsanlar sizden büyük hikayeler bekler. Yolda yürürken başına göktaşı düşen o Bedevi olmalısınız ki acılarınıza saygı duysunlar. Ne saygı duydular ne de duydular. Duymadılar, bir de üzerine hep konuştular. Yapılacak pek bir şey olmadığını da öğrendim böylece. Susmak en büyük erdem diye boşuna dememişler.
Amaaaaaaa
İçimde binlerce sahipsiz konuşma, binlerce dudaksız ağız,onbinlerce konusuz sohbet, milyarlarca doyumsuz cinnet, bir taneciklerce silahsız cinayet varsa eğer, bunları onlara borçluyum bilmeliler.
Hayat değişiyormuş bir zaman sonra, bakın bunu da öğrendim. Tersine duygular yeşeriyormuş insanın içinde zamanla.
Tahta bir tabutu yatakmış gibi yumuşacık ve sıcacık görmek noktasında, kurtuluşun da bitiş ile gelmesini beklemek kaçınılmaz oluyormuş meğerse. Duyguyu vahşette arıyor değilse de insanlar, daha minimal yaşantılar kimseyi tatmin etmiyor.
Yoksa neden bir kafayı koparıp,boşluğa atsınlar.
Gerçeklik denilen şeyden kopmuş değilim tabii. Onca öğrenilmişlik varken beynimde...
Yani kamu spotu gibi bir yaşam beklentisi yok içimde ama kamusal spotlara ihtiyaç olmayan bir düzende yaşamak güzel olurdu.
Olmaz mıydı sizce de...
Olabilir miydi...
Duyguyu vahşette aramasak. Minimal duygular bize yetseydi. Her şey daha mı olması gerektiği gibi olurdu muydu ki acaba...
Bu arada...böyle bir şey olacaksa ilk benden başlayın...
Yemek yerken ağzını şapırdatanların ağzının ortasına vurma isteğimi alın içimden. Yüksek ihtimal bir vuruşla yetinmeyecek içimdeki şeytan.
Hele şu kornaya sebepsiz basanları yok mu...
Allah’ından bulsunlar hepsi...
Bir iki nefes al...
Nefes ver...
Nefes al...
Nefes al...
Al...
Al...
Versene be mübarek...
Kendimi sakinleştirme yöntemleri geliştiriyorum. En sık kullandığım yöntem de susmak oldu bu aralar. İçimde avazı çıktığı kadar bağıran bir ben’e inat, susan bir ben.
Böyle anlar çoğaldıkça hayallerim yakalıyor ve ele geçiriyor beni. Çaresiz teslim oluyorum. Aksi taktirde, dünyadan göçmek isteği, ihtimaller listesinin en ama en tepesinde.
En çok da uçabilme ihtimali yakalıyor beni hem de uykumun en tatlı yerinde. Kendimi boşluğa bırakıyorum, ölüm korkusu mu titreten beni, yoksa yarım kalan vedalar mı bilemiyorum. Kanatlanmak istiyorum ölümüne, biliyorum açılmazsa kanatlarım, bu düşüşün sonu varacaktır istenmeyene.
Ya da istenene.
Her şeye rağmen uçabilmek güzel olmaz mıydı sizce de...
Çoğu zaman aklım karışık, kalan zamanlar ise bomboş. Arta kalan bir vakit olursa da taşıyorum kendimden. İşte o zaman yazıyorum. Sonra bakıyorum, ne sustuklarım ne konuştuklarım ne de yazdıklarım sanki ben değiller. Hep şüphe, hep şüphe, hep bir (?) gibi yaşam.
Son yazıdan kalanlar...
İstediklerimden emin olamadım aslında hiçbir zaman. O zaman, İstemediklerim de şüpheyle yaklaşılması gerekenler arasına giriyor demektir. Boşluğa yazıyorum listemi, hafızam da oldukça kötü...
Ben dahil kimse istediklerimi bilemeyecek demektir.
Benim gibilerin sonu olsa gerek...
İnsanlardan uzaklaştıkça tanrıya yaklaştım. Yaklaştıkça daha da uzaklaştım. Sorulmaması gereken her şeyi soruyordum. Cevap alamayacağımı bilerek, her şeyi ondan bir cevapmış sanarak, daha da çok kanıyordum.
Sana sana, kanadım. Kanaya kanaya kanatmaya adadım ömrümü. En çok kendi kanımın tadını sevdim. Acıyla ne kadar kaynarsa, o kadar tatlı oluyordu insan eti.
Geldiğim noktada, tadımdan yenmiyordum desem, abartmış olmazdım.
Yine sustum...
Bak...
Düşüyorum sesimden, belki de bu kadar dağılmasa cümlelerim, düşerken bir anlayanım olurdu bu dünyada, dedi sesim.
Düşüyorum kendimden, açılmadı kanatlarım, yine yarım kaldı tüm vedalarım…
El..ve…..
Ne demişler;
Düşmeyi bileceksin arkadaş, yoksa kırarsın ruhunun tüm kemikleri, bilesin.
y...
YORUMLAR
Bir iç dökümü adeta... Zaman zaman sıkar dünyada, insanlarda böyle zamanlarda kendi ile baş başa kalma becerisi ki kanımca çok önemli ve de zaman zaman gerekli diye düşünürüm, insanın imdadına yetişir... Her aldığımız yara aslında bir sonraki gün içinde bizi daha fazla hayata bağlamalı ve mücadele gücümüzü artırmalı... Denizde bile dibe vurdunuz mu bir müddet sonrada yukarıya çıkmaya başlarsınız, hayata da biraz böyle bakmalı. Kutlarım yürekten...
black_sky
Çok teşekkür ederim değer kattınız.
Saygı ve selamlarımla.
black_sky
Demek ki neymiş dedim iş arasına yazı sıkıştırmak pek akıllıca olmuyor ;))
Çok teşekkür ederim Tüya ziyaretin beni çok mutlu etti. Eksim olma dilerim.
Sevgilerimle.
Tüya
Yazıdğınızı okursa kesin olur..!
Selam ile.
black_sky
Eksik olmayın;)
lütfen yazmayı bırakmayın ; öyküler yazın, romanlar yazın.. çok iyisiniz.. sevgiyle..
black_sky
Kelimelerle tarifi yok.
Eksik olmayın dilerim. Varlığınız kıymetlidir.
Saygı ve selamlarımla.
Insanın kendi içine düşmesi, icinden kendine kalkması sırtının kemik aralarında kanat çıkıntılarına yol açar.uçmak kendi gögunden insanliğin göğüne ilk kanat günün kutlu olsun
Üşümesin yüreğin
black_sky
Ne güzel özetlediniz. Düşe düşe kanatlarımız daha da büyüyor.
Değer kattınız. Eksik olmayın dilerim.
Saygı ve selamlarımla.
Yinsani'yle birlikte gün'e ambargo koydunuz Black. Tebrik ederim. Müthiş bir üretkenlik içindesiniz. Bir de şunu soracağım, şiirlerine görsel ekliyorsun, yazılarına neden eklemiyorsun? Bence yazılarına da eklemelisin. Selamlar ve saygılar olsun..
black_sky
Eksik olma kardeşim ziyaretin sevindirdi beni.
Sağlıcakla kalasın.
black_sky
Saygı ve selamlarımla.
Z£¥N£P
black_sky
Huzur için, o değmeyecek kişilerin kemiklerini kırmak daha güzle bir fikri gibi geldi birden:)))
Çok teşekkür ederim hem bu güzel yorum için hem de benim de kahve molası vermeme vesile olduğunuz için;))
Afiyetler olsun bize o zaman.
Sevgi ve selamlarımla.
İnsan rüyalarında hala uca biliyor ise kanatları var demektir eğer rüyasında uca mıyor ise kanatları kırık demektir çok beğendim güzel çalışmayı ruh ucar insanın kendi değil
black_sky
Saygı ve selamlarımla.
:(( Muhteşem dizayn edilmiş muhteşem yazı.Alıp götürürken beni Black_skay Orhan Veli'yle göz göze geldim bir yerde.Sonra zaman tünelinde bir yolculuk.Tunel alabildiğine kalabalık ve sessiz çığlıklar Dünya işte bu dedim tam olarak.Ve bir şarkı duydum uzaklardan içli ve derinden.'' Uzaktan görenler mesut sanıyor...''
Bundan böyle hep mutlu olun.Kutluyorum .Sağlıcakla.Saygıyla.
black_sky
Dediğiniz gibi arada bir göz kırpma durumu yaptım;) yazıdan önce denk gelmiştim dedim hemen bir araya koyuvereyim;))
Dilerim, umarım mutlu musmutlu bir hayat gelir kalan zamanımızda önümüze.
Sağlıcakla kalın dilerim.
Sevgilerimle.
Ne çok sustuklarımız var duyulmayan.
Yazı içimin sesini ne çok kıstığımı hatırlattı...
Uçmak lazım olan...
Tebrikler bissürü 👏👏👏
black_sky
Hayat konuştuklarımızdan çok sustuklarımız içinde ilerliyor sanırım. Arada onları da dile getirmek iyi geliyor insana.
Çok teşekkür ederim değer kattınız.
Saygı ve selamlarımla.
Gül'enyüz
Öyle maalesef kendi sesimi unutacak kadar belki de...
Bilmukabele değer size ait sevgiler.
çok şeyler yüklüyoruz kendimize, özellikle düşüncelerle haşır neşirken ve her görüntü kapkara bir belirsizliğin içinde silikleşip, pusuda beklerken...yani gardını iyi alıp, dayanıklılığını ve dengeni sağlamak, zırhını sürekli giyinmek zorundasın ama kalbin zayıf bir noktaya vurunca bu dengeler yerle bir oluyor ve hayatın sana hazırladığı bu oyunları-tuzakları reddediyor...her zorlu güne direnip; yorgun ya da yenik bir savaşçı gibi çıkmaktansa, o karanlığın seni yutmasına müsaade edip, kurtuluş gibi görmeni sağlamak için türlü türlü dolaplar çeviriyor.
herkesde aynı değildir belki ama hani uçaklar türbülansa girince bozuk hava akımına uğrayıp sallanıp duruyor ya insanda da bu böyledir, sürekli ordan oraya savrulmak, dengesiz inişler-çıkışlar bi yerde de insanı yıldırıp bıktırır ve yorar haliyle...
öyle gün olur ki; her darbe bir öncekini etkisiz hale getirir ve 'ben artık şaşırmıyorum' dedirttirir insana...bu aslında hiç iyi bi şey değil...bu sözün altında gizli saklı ya da üstü örtülü bi şekilde 'iki mislini de yapsanız, kellemi de uçursanız, topla tüfekle de gelseniz hissetmiyorum artık!' demekle eşdeğer....'hiçbir şey hissetmemenin' altını burda özellikle vurgulayıp çiziyorum ki; son zamanlarda 'şaşırmıyorum, hissetmiyorum' sözcüklerini sık sık söylediğimi fark ettim ve dedim ki 'yo yo hayır! bu hiç de iyi bi şey değil mero'...
beyin artık o kadar dolup taşıyor ki sonunda şalteri atıp şu sinyali gönderiyor diğer organlara: 'aklınızı başınıza toplayın yoksa sizi doğduğunuza pişman ederim!'...beyin de bu kaosu kaldırmıyor artık..bu sefer de biçki-dikiş makinası gibi organlar birbirine giriyor ve bellek köşeye sıkışıp arada kalıyor, kafasını ne tarafa çevireceğini şaşırıyor ya da ayaklarını nereye uzatacağını...
gel de çık işin içinden...yani kısaca beynin bütün düşünceleri bi çatı altında toplayıp; vardiyalı işçi gibi 7/24 saat çalıştığını varsayacak olursak; her görüntüyü bir çerçeveye sığdırıp, düzene sokmakda da bi hayli yorulup zorlanacaktır gibime geliyor.
Beyini pilli bebek gibi düşün, pili bitecektir bir gün:)
işte yine böyle dengesiz bir günüme denk geldi yazın Sky ve dönüp ne saçmaladım acaba diye düşünmeden de edemiyorum.
Sevgiyle...
p.s: Tebrikler bu arada gün'desin, henüz saat erkendi ve ben yorumu yazıyordum hãlã:)
Gule tarafından 15.11.2023 00:15:33 zamanında düzenlenmiştir.
black_sky
Aksine oldukça güzel anlatmışsın durumu. Dediğin gibi ben de sık kullanmaya başladım o uğursuz lafı. Gerçekten insanın elinden yaşama dair tüm çabayı alıp götürüyor. Oldukça tehlikeli bir durum. Böyle zamanlarda bende kafamı sallıyorum hem de hızlıca, bir şekilde kendime gelmemi sağlıyor. Gerçi sokakta olunca bu durum içine böcek kaçmış biri gibi tuhaf bir halde buluyorum kendimi;)) ama olsun.
Yorumlarını okumak her zaman bana keyif veriyor. Bak üçüncü okuyuşum bu;))
Sevgilerimle.
yazıyı okurken aklım bir belgesel geldi. kutuplara yakın bir kayalık, kayalığın biraz ilerisi ihtimal 3-5 km ileride taze otların bittiği bir çayır. yüksek kayalıklara ise yumurtalarını bırakan bir kaz ailesi, yavrular yumurtadan çıkınca belli bir sonra kendilerini kayadan aşağı bırakıyorlar, çünkü biliyorlar ki kayaların altı kar, yani yumuşak, o kazların da bundan haberi var, ve bu nedenle güvenle yapmışlar o kayalıklara yuvalarını, yavruları kanatlanamasa da kendilerini aşağıya bırakacaklar kara düşecekler ve oradan taze çayırlara ailelerinin yanında gidip karınları doyurup kanatlarını geliştirecekler.
oysa iklim değişmiş, küresel ısınma kutuplarda da kendini göstermiş, belgesel de böyle anlatıyordu, kayalıkların altında artık kar yok yumuşak bir iniş yapamıyorlar,lakin yine de atlıyorlar genetik bir dürtü, hatta yavrularının atlamalarrını anne ve babaları istiyor, yol gösteriyor. iki yavrudan ilki atlıyor ama ayağa kalkamıyor ölüyor, atlarken bir de kayalığa çarğıyor. sonra bir tilki gibi vahşi bir hayvan kazın anne ve babasınsdan önce yavruya ulaşıyor ve alıp kaçıyor.
sonra ikinci yavru da iç güdüsel olarak atlıyor, kayalığa çarpıyor, içimden diyordum ki bu yavru da gitti, kanatlarını paraşüt gibi açıyorlar yine de yavrular, çarpmanın etkisi ile ilk düştüğü yerden biraz yuvarlanıyor, sonra ikinci bir düşüş geliyor, yine paraşüt misali kanatları lakin oynatamıyor işte kanatlarını,en sonunda taşlık zemine çakılıyor, diyorsun ki kesin ölmüştür, lakin ölmüyor, sendeliyor kendine geliyor bu sefer tilkiden önce annesi veya babasıyavrusunun yanınaulaşıyor, az ileride karlı yamaça yürüyorlar ve sonra çayırlaradoğru yola koyuluyorlar. yaşam devam ediyor.
bizler de belki o yavrular gibiyiz işte. uçurumdan atlıyoruz çünkü biliyoruz ki aşağıda pamuk gibi olan kar var, kara çakılırız, karın içinde yuvarlanırız kendimize geliriz düşüncesiyle atıyoruz kendimizi uçurumdan, lakin iklim değişmiş bilmiyoruz.kar yok artık kayalık taşlık bir zemin...
yani şansa yaşıyoruz bu dünyada be nesildaşım.ve mecburen o kaz yavruları gibi de atlamak mecburiyetindeyiz işte yaşam döngüsüne katılmak için yoksa açlıktan öleceğiz.
güzel bir iç dökümüydü kendimi görür gibi oldum yazında da... ne de olsa her y biraz biraz birbirine benzer.
saygılarımla,
hep yaz, hep ol. çimenlere ulaşabilmek dileğiyle tüm y ler için:)
en sevdiğine emanetsin
black_sky
Kahve ve İskender gibi eksik olma emi.
En sevdiğine emanet ol.
Gule
Umay Alkım
black_sky
Değer kattınız sayın Umay Alkım teşekkürler ederim.
Sağlıcakla kalın.
Yinsani
Oldukça samimi ve gerçekçi bir iç düşünmenin sesini duydum. Tebrik ederim.
black_sky
Saygı ve selamlarımla.