- 100 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Bir Çizgide Gitmez..
Acıyı damıtıp içenlerden olmadım hiç. İyi ki olmadım. Yoksa her gün zurna vaziyette dolaşırdım. Hatta içmeye kalksam alkolün de ilerisine giderdim. Kendimi biliyorum. Bıraksam b.kunu çoktan çıkarmış, bir köşede düşüp kalmıştım. Dışarıda kakara kikiri, geyik, müzik, siyaset, edebiyat, spor muhabbetleri derken. Evde bambaşka bir hikâye yazıyordum kendimce. O meşhur ağlayan palyaço gibiydim bazı saatler. Özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde. Evet, ağlayan palyaçoydum. Fakat bir süre sonra gözyaşlarım kurudu, akmadı. Ben de somurtan palyaçoluğa terfi ettim. İmkânsız aşk şiirleri yazmak istedim, yazamadım. Bu güzel ve sıkıntılı ülkemde her an yeni bir gündem patlak verdiğinden yazamadım. Hep hayat kavgasına, toplumsal meselelere, ipe sapa gelmeyen siyasetçilere; ağır şiirler, sert denemeler, sivri hicivler yazdım. Bana bu memleket, yazarak sıkıntımı atma fırsatı bile vermedi. Bırakın yazayım şu aşk şiirlerini be birader. Belki 20 adet ya da yettiğince yazsam rahatlayıp, palyaçoluktan, hokkabazlığa geçiş yapacaktım. Ama yok, imkân da, vaziyet de. Zamanında yazabileceğim halde yazmadığım mektupları şimdi de yazamıyorum ona. Bir şeyler patlak veriyor her zaman. Afrika kabilelerinde mızrak savaşı yapsalar bizim ülke de nasibini alıyor.
Ben 19 yaşında bakkala girip de 3 liraya neden bir paket sigara almıştım? Kimse zorlamamıştı beni, hiçbir arkadaşım bir dal verip de başlatmamıştı. İlk dal sigaramı işte o aldığım paketle beraber içmiştim. Paketi bir haftada bitirmiştim. Bunu düşündüm, ne sebep olmuştu? Özentilik desen değildi, çünkü sadece evde içiyordum. Hayat sıkıntısı desen, hayat daha başlamamıştı bile. Aşk acısı desen, aşkı anlayacak yaşta değildim. Sanırım rahat battı bana ondan başladım. Rahat batması diye bir deyim vardır arkadaşlar. Son derece gerçektir bu. İnsan her şey yolundaysa sıkıntıdan ne yapacağını bilemez çünkü. Çocukken de bu böyledir, yetişkinlikte de. Hayatı düz çizgide yaşamayı kimse istemiyor. Küçük veya büyük yanlışlarla zikzak çizmek ve heyecan, adrenalin arıyor insanlar. Zengini de böyle fakiri de. Hatta buna Pollyanna bakış açısıyla bakarsak renk istiyorlar. Siyah, beyaz ve gri yetmiyor. Allegro riskli bir yaşam için downtempo güvenli standartlarını rafa kaldırıyorlar. Kediyi merak öldürür ya, insanı da dünyevi hazlar öldürüyor yolun sonunda.
İnsan sınırsız imkânı olsa, her yolu mubah görür müydü? Mesela bir sabah Iron Man olarak uyansak, gücümüzü şahsi kullanır mıydık? Sevmediklerimizi ortadan kaldırır mıydık? Hatasız kul olmaz ya, en büyük hatamız nefs işte. Yapardık, her şeyi yapardık mümkün olsa. Kanun olmasa. Bana bunu düşündüren şey felaket filmlerinde sıklıkla kullanılan ortam oluşumu. Dünyaya bir kuyruklu yıldız çarpacaktır, kaçışı yoktur. Bunu halktan gizlerler ama sonunda haber sızar, herkes öğrenir. Kanunlar bir anda rafa kalkar, anarşi hâkim olur. İnsanlar birbirini ezip geçmeye, öldürmeye başlar. Yağma, talan, tecavüz vs sağduyu raydan çıkar bir anda. Çünkü hayatın bitişi kesinleştiğinden kendilerini tutmalarına gerek kalmamıştır. Salarlar artık. Madem öleceğiz içimizde kilitli her şeyi serbest bırakalım derler. Kendimizi çok üstün görüyoruz ama içimizde katıksız bir vahşi var. Hepimizin içi birer hapishane. İçinde utandığımız duygularımız var. Bu istisnasız herkeste böyle.
Acıyı içenlerden olmadım dedim, buralara kadar geldi mevzu. Yine kendimden başlayıp, toplumla bitiriyorum. Başladığı gibi bitmiyor işte. İkinci paragrafta yazdığım gibi bir çizgide gitmedi bu yazı da. Sözün özü hayat böyle işte. Gerçi kalbin ritmi de böyle. Düz çizgiye düştüğünde ölmüş oluyorsun.
Neyse, aşk şiirlerini de belki emekliliğimde yazarım.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.