- 406 Okunma
- 3 Yorum
- 2 Beğeni
BEN BARIŞ DELİSİYİM...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Umudum tam tükenmek üzereyken elli adım ötemde, köşe başında ki Evin, bir odası feda edilerek alçak kapıdan girilen KÖŞEM BAKKALI’na gözüm ilişivermişti. Bezgin adımlarla başımı eğerek pekte ışık almayan dükkana bir gölge gibi süzülürken, oldukça yaşlı sayılabilecek görüntüsü içinde sokakta oyun oynayan cocukların Bakkalcı Amcalariyla buyurun sözcüğüyle birlikte gözgöze gelmiştim.
Öncelikle raflara ve ürünlere göz gezdirirken çocukluğumda kalan Bakkal dükkanlarının dokusunu görebilme, kokusunu hissedebilme merakım pek tabiidir ki hüsranla bitmişti. Herşeyden önce iki ayrı köşede bir birinden uzakta duran musluk ilave edilmiş tenekelerden Kara Yağhanelerde çıkarılan Aydın (Ayciçek) yağının içeriye sinmiş hoş kokusu yanında, diğer tenekeden yayılan Gazyağı kokusunuda hissetmem olası değildi. Bu ikili adeta yarış ederdi en son hangi musluk çalışmış ise o tenekenin kokusu diğerini bastırırdı.
Bu arada duvarlara çakılmış ahşap rafların ve üzerinde sarı kirmızı boyalı pirinç dökümden iki kefeli Kuleli marka terazi bulunan masanın yerini metal raflarla uyumlu tezgah almıştı. Gözlerim teraziyi aradı elbette yoktu, her ürün kendine özgü ambalajında MARKA imajıyla insanın gözüne batarcasına ben buradayım diyen, paketlenmiş istifli çeşitli ürünler sıralanmış, alıcısını beklerken teraziye ihtiyaç yoktu. Benim de ne yalan söyleyeyim markalarla işim yoktu.
Bu arada sanmayınız ki bakkalda yukarıda yazdığım kadar süre geçti, herşey kısa bir film şeridi gibi belleğimde ve gözlerimin önünde canlandığı gibi kayboluvermişti. Tam da ne aradığımı söyleyeceğim anda, dükkana hiç fark edilemeyen, bir kaç tahta rafla gizlenmiş küçük kapıdan elinde küçük bir tepsiyle çay ile ev ve el yapımı atıştırmalık birşeyler getirmişti bakkalımızın eşi hanım teyze. Bu arada neredeyse peşpeşe ikinci buyur seninde kısmetin varmış davetiyle birlikte cok teşekkür ederim dedim ve hemen aradiklarimi sordum.
Ben SEVGİ, BARIŞ, KARDEŞLİK arıyorum da sormadığım aramadığım yer kalmadı umudumu yitirmiştim ki sizin dükkanınızı gördüm belki kıyı da köşe de vardır diye düşündüm sözünü bitirememiştim ki başını iki yana hafifçe sallayarak yok demek istemişti. Ardından eskiden çok alıp, satardım boldu, artık kimse aramaz, sormaz, istemez oldu bitti onlar der demez, umutlarımın sonlandığı çaresizliği içinde kapıya yöneldim çıkmak üzereyken arkamdan dur, dur hele geçen sene temizlik yaparken bir yerde görmüştüm sesiyle irkildim, geriye döndüğümde, oturduğu yere en uzak köşeye elinde sandalye ile yaşlı bakkalın gittiğini görünce içimde büyük bir heyecan fırtınası koptu.
Sandalyeyi yere koyup elleriyle sıkıca sağlam mı diye test ettikten sonra, sağ eliyle raf’ın sağlam yerine sıkıca tutunup sandalyesine çıktı, Elleriyle uzandığı yeri örümcek ağları sarmıştı, sabırsızlık içinde merakla bekliyordum ki araladığı kutuların arasından net göremediğim fakat çıkardığı sesten metal birşey olabileceğini düşündüğüm şeyin, dikkatlice bakinca küflenmiş bir fare kapanı olduğunu gördüm. Benim adamım hiç oralı bile olmamış, dağınıkların arasında el yordamıyla, sorduklarimı aramaya devam ederken bir yandanda şöyle söyleniyordu, "Hay Allah buralarda olacaklardı" sözü bitmişti ki hah işte burdalar der demez müthiş sevinmiştim.
Sandalyeden inmeden önce ağızları mantar tapa ile kapatılmış üç eski gazoz şişesini bir alt rafa koyup kendi de dikkatlice sandalyeden indi. Üç şişeyi ellerinin arasına alıp yorgun nefesiyle üzerlerinde ki tozları üfledikten sonra hadi şansın varmış evlat diyerek geldi. Tezgahın üzerine sıralanmış üç şişeye bakarak ücretlerini sordum, onlara senin paran yetmez evlat diyerek bıyık altından gülümseyerek, çok eskiden elimde kaldılar yerlerini bile unutmuşum ne parasi derken yanında duran naylon torbalardan birini koparıp şişeleri içine koydu elime tutustururken benden hediye hadi bakalım, ne yapacaksın bunları demeyide ihmal etmedi.
Bende Bulutlara saçacağım yağmur olsunlar, tarlalara dağlara ovalara ekeceğim boy versinler, olsunlar, hasat edilsinler, yıldızlara asacağım Ayışığı sevgi, barış, hoşgörü koksun diyerek anlatılamaz bir minnet duygusu içinde teşekkürlerimin sıralarken olan bitene şahitlik eden bakkalın eşi hanım teyze, vaah yavruum vah divanem dercesine acı acı bakarken, bakkalinda Allah kimsenin aklını başından almasın sözünü duymuş olmasamda, o anki duygudurum halinden çok belli oluyordu. Ayrılmadan önce son birsey sorabilirmiyim dediğimde yine buyur derken adınız ne sizin dedim, ne yapacaksın adımı bosver dedi, ısrar ettim baktı ki kurtulamayacak ADEM dedi, sıra teyzedeydi sizin adınız nedir teyze dediğimde, beni hiç ugrastirmadan HAVVA dedi. Bu kez onlar bana ismimi sordular bende, bu iğrenç dünya’da BARIŞ’ın DELİsiyim deyivermistim.?
Necip Kahraman
YORUMLAR
Bakkalın kapısından içeri adım attığınızda film çekilmiş ve bitmiştir.işte o an ,film şeridi tekrarı size, bize ve herkese anıları hatıraları hızlıca yaşatır.
Zaman sanki hızlıca ilerleyen bir film şeridi gibidir.Eski günler, belleğimizde perdenin ardında canlandığı gibi, kaybolup gitmez.Her an, tıpkı paha biçilmez bir tablonun her dokunuşu gibi, zihnimizin en derin köşelerinde parlak ve canlıdırlar.
Anılar, rüyalarımızın güzel bahçesindeki canlı çiçekler gibi solup gitmez,tam tersine, her hatıra, yaşamın karmaşık nakışları gibi hala gözlerimizin önünde parlar..
Yaşanmış anılar, yıldızlar gibi kalbimizin içinde patlamaya devam edecektir.unutulup gitmiş gibi değil, varlıklarını her an hatırlatırcasına.
Ama yaşadığımız dünya ve çevre her gün, her saat ve her dakika değişime açıktır.Sadece tek tesellimiz ANILAR . Tıpkı Çoskun Sabah’ın söylediği o meşhur şarkı gibi “Anılar, anılar, şimdi gözümde canlandılaranılar, Anılar, beni bu akşam ağlattılar”