- 315 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
POLYANNA...
Tekin değildi dün gece rüyamda gördüklerim ve asfaltı erimiş bir kaldırımda koşuyordum kaçıyordum da:
Elbette kendimden kaçıyordum şimdi ve hep de olduğu üzere.
Cengâver bir mücadele benimki rengimle yeşerdiğim hüznümle yaşardığım ve bir o kadar halen medet umuyorum insanlardan ve de mevsimden.
Bir cürüm ise dünde kalan.
Bense cahil c/esareti ile abanıyorum aşka ve mersiyelerle dikiyorum yüreğimin söküklerini.
Ne melun bir zafer benimki ne de mutlak bir yenilgi:
İşin doğrusu Araf’tayım ve hüznün tayfası tüm duygular gövde gösterisinde.
Şahlanan kanım.
Şah damarımdan yakınına sevdalandığım tek gerçeğim ve hayatta kimse için değmeyeceğini biliyorum içimde büyüyen hüznün ve hasretin.
Rehavetin dibini gördüğüm.
Sözcüklerle avunduğum.
İnsan ikliminde susuz kalıp da soluverdiğim.
Çöreklenen geceye b/akıyorum da…
Çürük bir düş mademki gördüğüm çekmeli miyim bin bir yöne?
Çekimserim.
Çekincelerim yüzünden bocalıyorum.
Bu çetrefilli yolculuk bakalım ne zaman sona erecek?
Gel gör ki yapmam gerekenleri bir bir ifa etmeden çekip gitmem mevzu bahis değil asla hele ki kendimden çekip gitmeme engel olanlar var ya…
En başta varlığımın diğer adı diğer yanı, canım annem.
‘’Sen yağmurlu günlere yakışırsın
Yollar çeker uzak dağlar çeker uzak evler
Islanan yapraklar gibi yüzün ışır
Işırsa beni unutma.’’(Gülten Akın)
Bu gün soyut ve uzun bir gölge gibiyim içimin izdihamına yenik düştüğüm kadar mevsimi için için soluduğum bir düş kahramanı bir masala dönük iken yüzümde açan güllerle buketler derlememin ertesi uyumsuz addedilen bir saka kuşu mahiyetindeyim.
Kafesim temiz.
Suyum pak.
İçimde koşuşan şiirler var şakıyan bülbüller ve hayatı cennet gibi resmediyorum sabahın erken saatlerinde uyanmanın verdiği güç ve azim ile önce soluyorum havayı sonra solan yüzüme suyu çarpıyorum.
Aslıma ihanet eden bir asal sayıyım da aynı zamanda kimine göre asi kimine göre asil.
Ömrün teğet geçtiği duvarlarda asılı çocukluğum ruhumun meali ise anneme emanet her başım öne düştüğünde ruhuma iyi gelen şeyler söylüyor yattığı yerden.
Cennetimin ta kendisi annemin gölgesinde dahi mutlandığım doğrudur ve mutlak bir mutluluğa anne başlığını yakıştırıp içimin yokuşlarında koşuşturduğum da doğrudur.
Sabahlar sisli ve nemli.
Geceden kalan yıldızlar arıyorum gök kubbede dönüp de aynaya baksam bulacağım aslında bana en yakın olan yıldızı ve gözlerimde uçuşan yıldızların ansızın kaybolduğunda üzülmeyeceğim de firar ettiler diye.
Firar edemediğim bir bedenim var.
Rengim mavi saçım renk renk:
Dünün kızılında şimdilerde oynaşan beyazlar var ve güneşte saçımın sarıya döndüğü kadar saçımı istila eden beyazlara da duyduğum öfke ve isyan ile yaz başında nasıl da kıydım belime yaklaşan saçlarıma aslında kıyama durduğumu yeni yeni fark ettim başıma kondurduğum örtünün de hakkını vermek adına en çok da annemin kokusunun sindiği o namaz başörtüsü kıvançla şükürle başıma iliştirdiğimde nasıl da pür-neşe uzanıyorum boylu boyunca: uzanıyorum dediğime de bakmayın hani ya da neden lafı uzattığımı sormayın bile ki…
Yalnızlığın iz düşümünde ve yaşadığım çaresizlikte kusuruma da bakmayın hani sözcükler benim yol arkadaşım iken ve kalemim de en iyi dostum madem sizler de eşlik ettiniz mi yolculuğuma kıssadan hisse misali bahşedilen bu nimete hamt etmeden duramıyorum.
Bu gün mübarek Mevlit Kandili lakin yazıyı yarın asacağım için bir kat daha mutluyum kandiller eşleşen günde bulduğum huzuru genele yaymanın verdiği mutlulukla iştigalim.
Kaybolduğum bir minval adına hayat denen ve çentikler attığım yanına geçen günlerin.
Akışkan bir hüzün tek muhatabım iken Eylül’ün başında yeniden güneş doğdu haneme.
Mazbut ve sıradan bir o kadar sıra dışı duygularım: ikbalim umut idame ettiğim inanç ikame ettiğimse sevgi.
Mevsim pek bir nazlı.
Gök kubbe pürü pak tek bulut yok semada ve sevgili Gülten Akın’ın dediği gibi: insan en çok yağmurlu günlere yakışıyor ve işte itiraz ettiğinizi duyar gibiyim o halde yağmurlu günü üzerime alıp değiştiriyorum cümlemi:
En çok bana yakışıyor yağmurlu günler hele ki rahmetin sonsuzluğunda dualar ve insan da kabul gördü mü Allah katında üstüne üstük kurak bir yaz mevsiminin ertesi koca Eylül’ de bir damla yağmur düşmemişken mega kente.
İçimdeki yağmur olsa da çoktan geçmiştim kendimden:
Kâh hüzünle eşleşen yaşlarım kâh huzurla ve maneviyatla güç bulduğum kadar kimse görmeden içime akıtırken yaşlarımı.
Sessizlik pek bir ses etmekte bu gün zaten sessizlik verilen en büyük tepki iken bazen kendim konuşup kendim işitiyorum ve de insanların kurak yüreklerinde filizlenmek adına tam bir giriş yapacakken konuya ve de sohbete gerisin geri gidiyor ayaklarım.
Müzmin bir rengim ben ve de her müşküle düştüğümde yüreğim meşgul veriyor sancılı bir oluşum ve de varlık katsayımda saklı yokluk ve hiçlik işte bu yüzden hiçlik makamında gidip geliyorum bir dervişin de tekkesi iken yüreğin büyüklüğünde ben bile şaşırıyorum bunca duyguyu bunca sevgiyi bunca insanı bunca umudu ufacık kalbime nasıl oluyor da sığdırıyorum, diye.
Melankoli deyin adına isterseniz depresif bir tanı koyun bense buna medeniyet diyorum ya da vicdan çünkü kimse kimseyi yargılayamaz ve de bu hataya öncemde çokça düşmüşken af diliyorum Rabbimden.
Yaşadığım kadar da yaşatıyorum duygularımı gerçi geri dönümü yine tepkisizlik oluyor lakin ben buyum:
İzdiham yüklü evrenin sessiz yıldızı.
Çiçek olmaya da çok meraklı değilim hani lakin açmadan akabinde solmadan geçmiyor ne gün ne de hayat…
Sıradan bir günü sıra dışı kılmak adına yazıyorum ve de huzurun katsayısında büyüyen bir ivme sevgiye asılı kaldığım kadar seyyah yüreğimle bir duygudan diğerine konduğum doyumsuz insanlara doyumsuz sevgimle ve inancımla karşı gelip inatlaştığım.
Bir rüya olduğunu bile bile mutluluğun anda bir tek saniyede dahi mutlu olup huzura erdiğimde bunu hayata yaymakla da eş değer yazdıklarım ve:
Onca sıkıntıya rağmen mutluyum ben mutlandığım bir detayın iz düşümü ile iz bırakmak adına güne ve hayata ve de insanlara…
Polyanna kadar iyimser olmasam da çağa uymasam da her halükarda Rabbime koşmanın verdiği umut ve inanç doğrultusunda huzurlu ve mutluyum…
Aklın izbelerinden firar eden alt belleğimde depolanmış ne varsa bir de gördüğüm rüyalar eşlik etti mi hayatıma…
Çekincelerim Allah katında saklı.
Çektiklerim de.
Çekememezlik yapanlara ise diyeceğim sözüm yok ve işte raconu yaşamın:
Sev ve sus ve yalnız kal.
Bıçkın bir tarifesi var rüzgârın ve ruhumdaki çitler kırıldıkça bir yerlere varabilmek adına at koşturuyorum ruhumun ıssız sokaklarında.
Bazense nal topluyorum gidenlerin ardından:
Hele ki o dağınıklık yok mu?
İçim gibi evim gibi şarkılar gibi…
Tüten dumanı Paşabahçe vapurunun epeydir deniz yolculuğu yapmadığımın farkındayım aslında pek çok şeyi ertelediğim su götürmez bir gerçek en çok da hayatı beklemeye aldığım ve de çaldırdığım mutluluk meşgule verirken.
Menşei mi duyguların?
Ne sen sor ne ben söyleyeyim.
İsli yollarında şehrin gergef işleyen kalemim.
Siması tanıdık acıların da külfeti.
Bense zincirlerimle sözüm ona mutluyum en azından bu gün eklenen bir halkayı daha kırdım ve eğer ki yazıyor olmasam çoktan düştüğüm denizde boğulmuştum ve yüzme bilmesem de can simidim iken sözcüklerim ve umudum…
YORUMLAR
Bu yazınızı okurken hayran kaldım.Dilinizin ustalığı, duygularınızın derinliği ve kullandığınız metaforlar çok etkileyici.Bu muhteşem eseri bizimle paylaştığınız için, kaleminize, yüreğinize minnettarım.Saygılarımla.
Bu güzel yazıda , sevgiliye olan özlem ve onun güzelliklerine olan hayranlık ifade ediliyor. yazar, sevgilisini yağmurlu günlere benzetiyor, yani onun varlığı, yaşamı aydınlatan bir güneş gibidir. Sevgilinin uzakta olmasına rağmen, onun yüzü sanki yağmurlu günlerde parlayan bir yaprak gibidir. yazar, sevgilisinin güzelliğinin ve etkisinin kendisinde kalıcı olduğunu ve onu asla unutmayacağını dile getiriyor. Bu yazıda doğanın güzellikleri ile aşk arasında bir benzetme yapılıyor ve sevgilinin etkisi vurgulanıyor.
Gülüm Çamlısoy
Sevgi.
Sevgili.
Hayaller.
Umut.
Özlem.
Hüzün.
Yazmamak mümkün mü?
Teşekkür ederim hocam.
İçten selam saygılarımla
SEN İYİ OL YEETR Kİ...
İklimin seyrinde sektiğim hece hece kaldırımların duvağında saklı kanadı o serçenin ve bir sıkımlık canı ile koca cihan kafa tutuyor adeta.
Sözcükler saklı ruhun tılsımlı sarnıcında.
Yalnızlıksa bakaya kalan bir acı.
Hürriyet üstüne elbet çok şey söylenebilir ve zincirlerimize eklenen yeni halkalar bu bağlamda sadece ruhumuzu özgür kılabiliriz sevginin sancağına sıkı sıkı yapışık iken ellerimiz elemini de birilerin gözlerinden okuruz.
Cafcaflı bir kıyım yaşamak.
Cengâver yürekler lazım bizlere.
Reşit olmayan acılar.
Yeknesak cümleler.
Bağdaşık sancılar silsilesi ve işte hurra, şiirler adeta her biri aşkın ve hayatın menkıbesi…
Bir düş’ e düştü yolum ruhumun kaskatı kesilmiş tekdüzeliği değil idi beni geren bilakis sıra dışılığımla içim kıyılırken kıymete bindi evrene ansızın.
Gıybet ötesi satırlardan uzak…
Bir ganimet bulmuşçasına sevindiğim ve işte kalemin her d/okunuşunda sözcüklerle cilveleştiğim.
Renkler solgun.
Sözcükler yaralı.
Yâdı dünün yamalı yüreğin de fıtratı.
İç bükey bir ayna aslında yazdıklarım ve uğruna ödediğim bedeller ama inan ki değer hele ki değerlerle yolumuz kesişmişken ve ortak paydada buluşmanın güzelliği…
‘’Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.’’(Alıntı)
Yaralı mevsimin teninde doğan gündün bir o kadar sevgi arsızı bir hükümdü giydiğim.
Soluktu teni yalnızlığın bense kalemle masallar b/içtiğim kadar huysuz ve öfkeli…
Bir tebessüme baş koydum yalnız düşler sokağında ama yetmedi…
İlahi idi ç/ağrısı evrenin sözcüklerse ödediğim bedelleri bu lanetli aşkın ve servetin de cıngılı adeta ne zamanki düşsen gözümden yere konmanı ertelediğim bir kanadın vardı senin ve senin sevgin benim tüm servetim.
Himayesinde duyguların miski amber kokan yokuşların dilberi.
Aşkın şaşalı özlemi bense diri bir hece dingin bir ruh olmaya meyleden sense bir güvercin gibi gagalarken yamalı yüreğimi…
Yâdımdın sen.
Dünümdün ve günüm hatta ömrüm.
Bıçkı dikiş bilmediğim kadar da bıçkındı yüreğim bazen bir gelincik gibi sapım koptu kopacak bazen duvağı kanlı bir gelin gibi ölümün nerden geldiğinin belli olmadığı.
Kıyamet erbabı idi kalemim dilim ve sözcüklerim her tutuklu kaldığında bu sessizliğe meylettiğim kadar bir arayışın himayesinde caka satan semt sakinleri şehrin tepelerine konduğum kadar mezarımdı da sevdalı şehir.
Bir kubbe ise varlığın hani, ulaşamadığım…
Bir hutbe ise kulaklarımdan gitmeyen na’şında dünün sevdam tek servetim.
Nakkaşı sevginin.
Söküklerimi dikemediğim kadar merhemdim yüreğine sense yol yordam bilmeden o dik yokuşta gidip gelen tekil bir hece:
Biz olmaya meylettim.
Biz olmanın yolu belki de ölümden geçiyordu ve paçoz imgelerden alıp da başımı gidemediğim bu döngünün tekeri kırıktı bir kere.
Kırıklarını aldırmadan yüreğimin yeniden bir aşka düştüm.
Sözcükler aşkın huzmesi ve imgeler batılı bu gezegenin.
Rengimle beyaz.
Veremediğim son nefesim, aymazlığında yalnızlığın kalmadığı kadar mecalim kala kalmıştım bu dik yokuşta.
İzbeler laneti idi şehrin.
Şehre sevdalı bir şair idim madem bir teselli babında gezdim durdum İstanbul’un tenha sokaklarını ve rengin vuruldum denizin hani gözlerinde saklı o gök mavisi ve cennetimdin sen benim.
Cebbar gölgeler yolumu kestikçe.
Ben yolumdan ayrı düştükçe.
Seferisi yalnızlığın belki de kırık bir sarnıçtı içinde uyuduğum kuyunun kehaneti elbet ölüm ve hüzün bana yoldaştı yine de…
Canımdan can giderken cansız gözlerime ve yüzüme kan geldi gün doğduğunda ve yalnızlık ansızın sırra kadem bastı çünkü umut idi eşlik eden ve yandıkça canım daha da büyüdü inancım.
Asildin.
Bense asi bir rüzgâr.
Hasretlikti sözlerin ve haset yüreklere tövbe ettim defalarca af diledim Tanrıdan kutsandığı kadar bu aşk ancak ölüm bizi bir araya getirecekti.
Muştalanmış bir imge sağalttığım kadar acımı solumdaki yumru anbean büyüdü:
Ve işte ben de o an büyüdüm mademki büyükten büyük Allah vardı…
Büyüdüğüm kadar da arındım dünümden ve çocuk kalbimden ve içimdeki sızı ile sızdın yüreğimden artık gitmeliydim de senden:
Ve gittim de…
Gidebildiğim kadar gittim ama gidemedim kendimden…
Şehrin ıssızlığında şair yüreğimi söktüm yerinden ne de olsa adı aşk idi bu yaşadığım gizemin ve hüznün ve tek taraflı bir aşkın da satır aralığında dilediğim kadar Rabbimden direndim de seni sevmemek adına yine de dert değil, sevgili:
Sen iyi ol yeter ki…
GÜLÜM ÇAMLISOY