1987-1988 Yılında 4 Ay süresince Yedek Subay Öğrencisiydim
Bütün işlerini, ailesinin herhangi bir yardımı olmadan, torpilsiz şekilde, Allah’ın yardımı ile yapmıştı. Ailesi kendisine hiç yardım edememişti. Anne, baba, kardeştiler yalnızca o kadar. Askerliğini Ankara’ da yapacağı için askerlik yapmaya giderken kimseyi yanında istemedi. Kendisi gibi askerlik görevini yapacak her kişinin bir kütüphane olacağını, onlarla paylaştığında iyi bir bilgi birikimi kazanacağını düşünüyordu. Bu yüzden, ailesinden ve arkadaşlarından ayrı kalmak çok üzmemişti onu.
Ancak askerlik başladığında, asker elbisesini ve yemeğini yemeye başladığında görüntü böyle değildi. On kişilik bir koğuşta kalıyordu. Çok farklı bir kültür boyutu vardı kişiler arasında. Küfretmeyi sevmezdi. Sigara ve alkol içmezdi. Tatlı sözlü idi. Bu karakteri öğrencilik döneminden beri baş ağrısı olmuştu. Çok çirkin insanlar vardı odasında. Birisi vardı ki ona katlanmak mümkün değildi. Gece yatarken kokmuş çorabını ıslatıyor sonra da sıcak kalorifer peteğinin üzerinde kurumaya bırakıyordu. Öyle pis kokuyordu ki… Ne kadar bunu yapma dese daha fazlasını yapıyordu. İki kişi vardı ki, kucak kucağa oturuyor, dile alınmayacak sözleri sarf ederek, uygunsuz hareketler sergiliyor. Onu bu pis görüntünün ortağı yapmaya çabalıyorlardı. Diğerleri de bu sıkıntılı durumdan farklı davranmıyorlardı. Her gece işkence dolu ve sıkıntılı geçiyordu, sanki oda Hababam Sınıfı ve ana karakterinin başına gelenler ona yapılıyordu. Allah’tan hafta sonları evci çıkıyor ve nefes alabiliyordu bir nebze.
Zaman böylesi bir sıkıntı ortamında geçmiş, mesleğinden dolayı yine Ankara’da kalabilecek mesleki kurayı çekmiş ve o gecedeyse son gecesi idi. Herkes çılgınlarca eğleniyor, karargâha gidecek kişilerin üstlerinde ki elbiseler yırtılıyordu. Yatağa gidip, güzel bir uykunun ardından uyandığında bir kâbus gördüm geçti gitti diyecekti. Yatağına uzandı ve uyumaya gayret etti. Dışarıdan çok gürültü geliyordu. Bağıran, çağırana…
Yanına üç kişi gelmiş ve onu omuzlarına almıştı. Omuzlarından indirmiyorlardı. Omuzdan indirmek için şart koşuyorlardı. “Eğer küfür edersen… Seni omzumuzdan indiririz.”
Hayatta hiç kimseye küfür etmemişti ama bu küfür nedir bilmediği anlamına gelmiyordu. Tezahürat yapıyorlardı, “ haydi küfret… Haydi…”
Saffet, baktı ki, bundan kurtuluş yok, küfürden kurtulmak amacıyla, “Annenize veya babanıza küfretsem, razı olur musunuz?” deyivermişti. İnsan ailesine küfür ettirmez diye düşünmüştü. Ona küfür ederlerse kavga çıkarırlardı en azından. Fakat yanılmıştı. “Küfür et de neye edersen et demişlerdi.” Artık küfretmek zorundaydı. Kaçış yeri kalmamıştı. “Ananıza, babanıza…” deyivermişti. Herkes alkışlamış onu tebrik etmişti. Saffet şaşkındı. Nasıl bir ahlaktı bu yaklaşım. Hangi ülkede yaşıyordu. Üstelik bu insanlar büyük olasılıkla Türkiye’yi gelecekte yönetecek aydınlardı. Kimi, avukat, kimi hâkim, kimi mühendis…”Vah Türkiye’nin geleceğine, vah, vah…” diye içinden söylendi.
Omuzlardan inmiş, yatağına gelmişti nihayet. Her ne kadar taviz verse de, kurtulduğunu düşünmüştü. Ama yanılmıştı. Yine geldi bu üç kişi, yine omuzlarına almak için hamle yapmışlardı. Bu sefer erken davrandı ve sert bir şekilde ve birisinin yakısını sert bir şekilde kendine doğru çekerek, ” Arkadaşlar sizin eğlenceniz değilim. İstediğiniz gibi eğlenebilirsiniz. Siz bana saygı duymuyorsunuz. Size bunu anlatmaya çalıştım ama anlamıyorsunuz. İsterseniz kavga edelim. Siz üç kişiniz ben bir kişiyim, kavgadan kaçacak değilim, yeter ki beni rahat bırakın! “ bu beklenmedik hamle onları şaşırtmıştı. “Kavga etmeyelim, seni yanlış anlamışız. İyi geceler!” deyip hızlıca odadan çıkıp gitmişlerdi. Gerçekten bir daha Saffet’in yanına gelememişlerdi. Saffet, gerçek bir uyku uyumuştu. Sabah asteğmen üniformasını giymiş, eğitim yaptığı yerden okuldan ayrılmıştı.
Aradan 36 sene geçti... Ahlaki çöküntü almış başını gidiyor... Söyleyin ve düşünün lütfen, yaşadıklarım bunun kaynağı değil mi? Şimdi o yıllarda ayıp dediğimiz, hoş görmediğimiz nelerimizi kaybettik, maalesef.
31.03.1998-Ankara
YORUMLAR
İlahi Saffet Hocam
Askerlik gibi, insan karakterinin dip yaptığı bir süreçte insanca yaşamaya çalışan birinin öyküsünü anlatmak kolay değil.
Telsiz başında bir fotonuz var.
Şimdi onlar birer anı.
Çok teşekkür ederim paylaşımınız için.
Çok saygımla Kardeşim.