- 141 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TİYATRO
HAYAT SAHNESİ
Tek perde.
İki kişilik oyun.
Karakter: 40’lı yaşlarda Kadın ve Erkek
Kostüm: Oyuncunun bedeninden en az iki beden büyük herhangi bir kıyafet.
Sahne dekoru: Boş bir sahne.
Seyirciye dönük ikili koltuk.
Sahnenin bir köşesinde minik bir etajer ya da sehpa.
Etajer ya da sehpanın üstünde biri törpü, bir de sıradan 15-20 cm boyunda bir demir parçası.
Sahnenin başka bir yerinde ise, boy aynası.
Öngörülen oyun süresi: 45-50 dakika
İki alternatifli; Oyun Fuayede ve ya sahnede perde arkasında başlar!
Yazan: Efkan ÖTGÜN
(OYUN PERDE ARKASINDA Ve ya FUAYEDE BAŞLAR)
(FUAYEDE Yüksek bir kahkaha)
Hanımlar, beyler; hayat sahnesinin sergilediği zulmü seyretmeye hoş geldiniz.
Bu zulmü anlatan oyunda belki kendinizi bulacak, belki de içiniz burkularak keşke diyerek çıkarımlar yapacaksınız! Beyefendi siz, hanımefendi siz ve siz genç kardeşlerim, kusura bakmayın sizleri böyle bir saçma oyuna dahil ettim! Görüyorsunuz ya, daha oyun başlamadan azarladım sizleri. Ama bitmedi; hepinizin canına okuyacağım. Kim kırılır... Kim üzülür... Umurumda değil… Ben egomu tatmin ettim ya, artık ölsem de gam yemem. Hey size diyorum size; her biriniz kendi köşenize çekilmiş, öyle kasıla kasıla duruyorsunuz. Görenler de Ağrı dağını sizin yarattığınızı sanır! Nasılsa oyuna dahil oldunuz artık! Ya oyun bitinceye kadar benim kahrımı çeker, ya da çekip gidersiniz!
KADIN; Deli saçması. Bu ne ya? Biz buraya senin saçma sapan hakaretlerini dinlemeye mi geldik?
ADAM: Deli saçması öyle mi? Hadi sıkıyorsa biri çıkıp da söylesin; hayatın, kendisine sunduğu mutluluktan payını alan var mı? (Alaycı) Yüzünüzdeki maskelerle ne kadar mutlu olduğunuzu görüyorum! Tabi maskeyle mutluluğu oynamak çok kolay! Güleyim bari! (Alaycı kahkaha) Hele yüzleriniz yok mu? Mutluluk ölçer gibi maşallah!
(Kıvırtarak) Ay şekerim çok mutluyum benimkiyle. Eh işte birazcık mutluyum. Ay şekerim çok mutsuzum bu herifle. Sizleri gören de dünyada mutsuz insan yok sanır! (Kadının yakasından tutarak silkeler) Hadi öyleyse. çıkıp da içindeki depremleri, kasırgaları anlatsana bize.Anlat ki, biz de mutlulukta kimin ne kadar payı var görelim!
(Kadının yakasını bırakır etrafında bir tur atar) Ama nerdee,,, Sizler apartman merdiveninde karşılaştığınız komşunuza bile selam vermeye çekinirsiniz.
KADIN: Ama bu haksızlık.
ADAM: Mesele değil, biz kimin mutluluğu oynadığını, kimin yalan konuştuğunu biliriz.
Şimdi içeriye geçin de Zülfü-yâre dokunalım! Herkes payına düşeni alsın!
SAHNE.
PERDE AÇILIR: (Seyyar spot ışığı oyunun sonuna kadar, oyuncunun üstünde gezinir. Sahne ortasında düşünceli bir şekilde iki büklüm oturan adam yavaşça ayağa kalkar, karşısında duran kadına)
Haydaaa… Yine başlıyoruz dedikoduya,.
KADIN: Yok canım bir başkasının sorunlarını irdelemek, dedikodusunu yapmak bize yakışır mı hiç? Bunu benden nasıl beklersin? Ayıptır yahu. Biz kendi ilişkimizi kurtaramaya bakalım! Başkaları gibi dünyayı kurtarmaya çalışan kahramanlar gibi olmayalım!
ADAM; (Bıkkınlık ifadesiyle) Bize ne yahu, bize ne başkalarının derdinden, yapma Allahaşkına! Gel şimdi her şeyi bir tarafa bırakıp, biz kendimizi oynayalım!
KADIN; Kim?
ADAM: Kim olacak canım? Biz.
KADIN; Başkası yok yani. Kendi sorunlarımızı konuşacağız öyle mi?
ADAM: Yok yok, başkası yok. Dedim ya, kendimizi oynayacağız. Yani oyuncu biz… Yani sadece biz ikimiz. Yani sen ve ben!.. (Etrafına bakınır) Etrafta üçüncü bir kişiyi mi var? El alemi niye sokalım aramıza canım? Kol kırılır don içinde kalır! (Yanılgı ifadesi gülerek) Bakma don dediğime. Ne donu yahu, biz erkek milleti yok mu? Beynimiz hep don içinde gezinir! Kol diyecektim don dedim. Özür dilerim.
KADIN: Haklısın canım siz erkeklerin hepsi aynı kökten çıkmış odun gibisiniz.
ADAM: (Kasılarak) Eee haklıyım tabi... Olmasında zaten değil mi? Biz bizi nasıl yaşar, nasıl yaşatırız nasıl kırar, nasıl kırılırız ona bakalım? (Alaycı sessizce mırıldanarak) Tabi adına senin gibi biriyle yaşamak denirse!
KADIN: (Kızgın bir ifadeyle) Allah belanı versin. Hiç memnun olduğunu görmedim ki!
ADAM; Hayatım vallahi dil sürçmesi. Ben öyle demek istemedim. (Soluklanır) Evet evet senin gibi tatlı demek istedim. Hadi somurtma lütfen. Hele bir tebessüm ette gamzelerini göreyim. (Yılışık) Bak ne diyeceğim aşkım; lütfen öyle davran ki, bırak dışarıdan görenler, bizi hep mutlu sansın olur mu?
Yalnız kalınca yine hırlaşır, kavga ederiz!
KADIN: (Hadi ordan der gibi elini sallar) Neyse canım biz işimize bakalım. Tabi sorunlarımızı konuşabilirsek, oturup da konuşalım.
ADAM: (Geçip koltuğa oturur daha söze girmeden öfkelenerek kalkar) Ya, ben konuşamıyoruz demedim. N’olursun yapma! Konuşmak ayrı şey, iletişim kurarak anlaşmak ayrı şey! Düzgün iletişim kurup, hayatımızı yaşayalım (Eliyle bacağına vurarak) Bir de konuşurken sözcükleri doğru kullansan var ya, sadaka vereceğim. İleti değil hayatım, iletişim iletişim. İleti tek taraflıdır! İletide tek taraf car car car car konuşur, (İki eliyle kafasını tırmalar) Dinleyenin sadece beynini tırmalar!
KADIN: Bak… sen hep böylesin şşte. Hep bir kusur bulacaksın bende.
ADAM; Öf ya vallahi seni kasdetmedim. (Yüzünü dönüp eliyle söylediğini gizler sessizce) Tabii ki seni kasdediyorum!
KADIN: Ca… nım
ADAM: (Kadının sözünü keser. sesinin tonunu yükseltir) Bak canım sana kırk kere dedim ki, ben konuşurken sözümü kesme. Tam da yeri gelmişken söyleyeyim. İletişim diyoruz ya, iletişimde; biri konuşurken diğeri dinler. Konuşanın sözü bittiğinde susar, diğeri konuşmaya başlar! (Şaşırmışçasına) Sahi oyunun konusunu biliyor musun sen?
KADIN: Hayatım ne olacak? Uzun süredir sorunlu gecen ilişkimizi konuşacak, yaşamı daha bir anlamlı kılmaya çalışacaktık.
ADAM: Anladım anladım... Doğrusunu istersen, ben de bilmiyorum. Acaba trajedi mi?.. Dram mı?.. Komedi mi?.. Bunca zamandır birlikteyiz daha rolümüzü ezberleyip de bir türlü mutlu olamadık! Acaba dışarıdan bizi seyredenler nasıl görüyor?
KADIN: Vallahi bir alemsin. Taktığı şeye bak. Ya adam biz mutluysak bundan kime ne, mutsuzsak bundan kime ne?
ADAM: (Tepki verircesine) Ne demek taktığı şeye bak. Elbette takacağım. Hayat bizim, oyun bizim kime ne? (Bir anda keyiflenir) Keşke epik aşk öyküsünü anlatan bir oyun olsa da, sevgi yoksunu insanları, sen-ben kavgası yapanları, çift kişilik taşıyanları uykudan uyandırsa! (Birilerine sarılırcasına) Dünyadaki bütün çiftler birbirlerine sıkı sıkıya sarılsa ve mutlu olsa! Ne güzel olurdu değil mi?
(DIŞ SES) [Bir şarkısın sen.]
ADAM: (Şaşkın bir ifadeyle üstündeki kostümüne bakar ve hemen aynaya koşar) Bu da ne?.. Kim giydirdi bize? Ne zaman giydik bu kostümleri biz?..
KADIN: (Başını sağa sola hayır dercesine sallar) Çok yazık... Baksana üstümüze biçilen kostümlerde biz yokuz sanki. İçi boş, gördüğümüz sadece bir kıyafet. (Müzik susar.)
ADAM VE KADIN: (Seyirciye döner birlikte) Biz kimiz? Biz neyiz? Sahi biz neredeyiz?
KADIN: (El hareketi yapar) Eeeeh boşveeer. Kim isen kim, ne isen ne. sana ne oğlum. Geldin, gideceksin işte! Dolu dolu hayatını yaşa, mutluluğu oyna! Varsın herkes, kostümün içinde insan var sansın. Yeter ki yaşadıklarımız bizde saklı kalsın! Hayat bizim, mahrem bizim. Dahil etmeyelim kimseleri!
ADAM: (Şaşkın şaşkın kadına bakar.)
KADIN: Yine ne oldu, yanlış bir şey mi dedim?
ADAM: (Bağırarak) Seni seviyoruuuum.
KADIN: Lütfen bağırma şimdi duyacaklar! El ağzı çuval ağzı. Sen bir dersin, dönüp dolaşır, sana bin bir olarak geri gelir!
ADAM: Nasıl yani ne demek?
KADIN: Nasılı şu; demem o ki, ne sen kendini oyna, ne de ben! Deşifre etmeyelim kendimizi. Herkes bizi mutlu sansın! Bırak seni prens, beni de prenses bilsinler!
Nihayeti iki farklı dünyanın insanıyız!
ADAM: Haklısın cancağızım. Bekarlıkta koca dünyaya tek başına sığmazken, şimdi 80 M2 bir eve sığmaya çalışıyoruz!
KADIN: Sahi ne garip değil mi? Farklı cins... Farklı kişilik... Farklı kültür... Farklı karakterler. Madem ki hiç beklenmedik bir anda birbirimizin hayatına girdik, dışarıda elele tutuşalım. (Elele tutuşurlar) Görenler; Allah nazardan korusun. Kumrular gibi bir çifttir. diye iç geçirip kıskansınlar.
ADAM: (Elini protokol koltuğuna uzatarak) Ama mutsuzsak kabahat bizim değil ki.
Kabahat bizi oynatan şu yönetmendedir! Yönetmen alıp da fırlattı bizi bu koca sahneye ve adına da hayat oyunu dedi. Biz de oynamak zorunda kaldık!
KADIN: (Yan döner, omuzunu silkerek)
Bilmem valla tercih senin hayatım. Erkek olan sensin. Hani kalabalıkta hindi gibi kabarıyorsunuz ya. nasıl oynamak istersen, öyle oyna. İster üç maymunu oyna, (Güler) istersen aşka asi ol, istersen insan!
DIŞ SES: [Ney müziği eşliğinde]
ADAM VE KADIN birlikte: Belki de bazen, insan olmayı öğrenmeli insan!
Yaşarken hiçliğe karışmak, insan olabilmek için yaşamak.
Musallada bile, ölümle koyun koyuna sevişmek gerekir bazen!
Kim bilir bekli külünden doğarken insan, kulağına fısıldar Tanrı; "eeey fani çok oldu göç edeli kuşlar.
Geride kaldıysan kabahatim ne benim?
Yol alamadıysan aşka, ya kanadın kırık senin, ya da aklın kıt! (Müzik susar)
(Kollarını iki yana açarak kanat gibi çırpar)
Ama biz kadınıyla erkeğiyle çevre dedik, kültür dedik, uçmayı öğrenemedik!
Oysa aşk, sadece uçabilenlerindir!
(Kollarını indirir etrafa bakınır)
ADAM: Neresinde durmalıyız sahnenin! Sahi biz kimiz, biz neyiz... Hangi rolü oynayacağımızı dahi bilmiyoruz.
KADIN: Haklısın bu oyuna ayak uydurmak çok da kolay değil! Çünkü ikimiz de ayrı kültürlerin zoraki bileşenleriyiz!
(Protokol koltuğunda oturan yönetmene dönerek elini uzatır)
Üstelik de ortada oyunun metni bile yok! Dahası, mizanseni bile oluşturulmamış! Her şeyi doğaçlama oynamak zorundayız.
ADAM: Dert etme hayatım. Tabi sen istersen, kolu komşuyu toplar, beş çayında interaktif de oynarsın keyfin bilir! Nasıl olsa benim mesaim beş buçukta bitiyor! O zamana kadar komşularla çekip çekiştirirsin beni.
DIŞ SES: [Tango müziği]
KADIN: Sen tango istesen, ben halay dedim... (Müzik susar)
DIŞ SES: [Zeybek müziği]
ADAM: Sen vals istesen ben Zeybek gibi efelendim!... (Müzik susar) Şimdi doğruyu söyle; hayatın ritmini kaçırıyoruz değil mi?
KADIN: Hiç bile. Hayır.
ADAM: Hayır mı? Al işte. Yine başka bir tartışma konusu. N’olur bir kere doğruları kabul etsen?
KADIN: Neyi
ADAM: Neyi mi? Bugüne kadar biz bu oyunu layıkıyla oynayamadık!
Bu kadar basit! Belki de şairin dediği gibi; “biz insan olamadık!”
(Buruk bir şekilde tebessüm eder) Şair ne demiş biliyor musun?
KADIN: Ne demiş bilmiyorum.
ADAM: Öyleyse dinle bak ne demiş?
DIŞ SES: [Ney müziği]
O Yezdan ki menem balam;
Zerdüşti’yem.
Alevi’yem, men Ali’yem!
Boynum düzdür eğilmezem.
Eğrilere Zülfikâr’am, gözü karayam, men deliyem!
Kerbela’da Hasan, Hüseyin’em, men insanam!
Fuzili’de beyit beyit,
Taptuk Emre’de güzel öğüt,
Kal’da kul Nesimi,
Mansur’un akan kanıyam men!
Elde asa turda Musa
Yahudi’de Üzeyir,
Hıristiyan’da İsa,
Meryem,
Müslüman’da Muhammed’em men insanam!
Ta Adem’den beri;
Hacer-ül Esved Taşı,
Yiğitler yiğidi Zeyneb’em, men insanam!
Putperest"em!
Zerdüşt"iyem!
Müslüman’am!
Yahudi"yem kime ne?
Bir bedenim, bir ruhum var.
Şaşır insanoğlu şaşır,
Ruhum o bedeni taşır!
Vadem dolup öldüğümde;
Men toprağam.
Baş taşımda adım yazar bilesen!
Gelir isen mene değil, hakka selam veresen!
Men; senin çözemediğin sır,
Yürekte sevgi,
Tanrıda aşk,
Gel toprağı eş de bak.
Men özümde bir balçığam!
Men İnsanam balam, men insanam! (Müzik susar)
Hümanizm felsefesi ne kadar doğru bir felsefe değil mi?
Şiirde ayrım yapmadan insanca sevebilmenin özünü anlıyor insan!
KADIN: İyi iyi de. Bunda bizim rolümüz ne mi?
ADAM: Kendimize haksızlık etmeyelim o kadar da kötü insan değiliz. Ki haksız da değiliz. Evet doğrudur. Mutlu olamadık. Ama sonuçta ne Çehov’un "bir evlenme teklifi" oyunu, ne de Shakespeare’nin "Romeo ve Juliet’ini oynuyoruz!
ADAM VE KADIN: (Birlikte duygusallaşırlar seyircilere yönelerek)
Biz kimiz ki, aşkı layıkıyla hem yazıp, hem oynayalım?
Biz kimiz ki, severek serpilip çoğalalım?
Biz anca kırıp dökerek kendimizi oynarız!
İçine tüküreyim böyle birlikteliğin.
Kavga, genlerimize kodlanmış bir kere.
Mutsuzluğu kader diye nitelemişiz! (Kadın alınganlık göstererek gidip koltuğa oturur ve somurtarak kendi kendine konuşur)
ADAM: Bak hayatım yine üstüne alındın. Ama yemin ederim seni kasdetmedim. N’olur bir kere de birbirimize inansak? Tamam tamam sen kavgacı değilsin!
N’olursun uzatma artık! (Yüzünü dönerek alaycı tebessüm eder. Ardından, seyircileri göstererek) Bak canım, misafirlere rezil oluyoruz! N’olur biraz sus. Sus da, dönelim artık kendimize. Şey… Yani oyuna. Bir türlü kendimiz olmayı başaramadık! Sanırım bu yüzden oyunda mutluluğu kaçırdık hep!
(Tek eliyle baldırına hayıflanırcasına vurarak) Aşkım
KADIN: (Hırçın bir şekilde) Ne var.
ADAM: Sadece prova etseydik diyorum. Birkaç defa okusaydık keşke. Birkaç kitap, birkaç dergi, birkaç defa sadece! Aşk romanı, iletişim, kişisel gelişim ya da felsefe mesela!
KADIN: Hı hı
ADAM: Ama nerdeee… Kahretsin günlük gazete bile okumuyoruz! Okusak, bu kadar mutsuz olur muyduk? Şimdi sanal alemden, mutluluğun bile kopyasını çeker olduk!
Biliyor musun genel prova dedikleri gösteri öncesi son provaya da gerek kalmazdı! Çünkü o zaman öz bilinç oluşturur, ne istediğimizi bilir, kimi muhatap sayacağımızı, kime siktir çekeceğimizi bilirdik...
KADIN: (Rahatlamış bir şekilde) Farkında mısın canım; ikimiz de hayatı en güzel yerinden kavrayan, aşkı dolu dolu bilen bireyleriz.
ADAM: Oyunu bu bilinçle ayağa kaldırsaydık ne güzel olurdu kim bilir?
KADIN: Belki birilerinde farkındalık yaratırdık!
ADAM: Belki birilerine kimliğini, kişiliğini kazandırırdık! (Alaycı) Senin bana kazandırdığın gibi! Gör ki, ne İtalyan aldık, ne de ki Fransız. Biz kendi kültürümüzün kurbanı olduk! Kendi kültürümüze yabancı kaldık!
KADIN: Uzatma artık. Yeter.
ADAM: Lafı çok dolandırdım değil mi? (İşaret ve orta parmağını uzatır) Haklısın, sözü uzatmadan direk gözüne sokmalıyım! Anla işte, biz birbirimizi tükettik! Oyuna dair hiçbir provamız olmadı. Bunu anlatmaya çalışıyorum! Ama mesele değil.
KADIN: Nasıl olsa biz hazır cevabız ya!
ADAM: (Yumruğunu sıkarak maya vurur gibi) Vallahi goduk mu oturturuz! Ne zaman bir replik kaçırsak; anında, düşünmeden, lafın sonu nereye gider demeden, öfkeyle cevaplar veririz!
KADIN: Kırdık, döktük, kızılca kıyametler kopardık!
ADAM: Oysa doğaçlama oynanması gereken bir oyundu bizimkisi. Replik kaçırsak ne olurdu sanki. Varsın birileri sufle vermesin! İlle de üçüncü kişileri hayatımıza dahil edeceğiz ya! Tabi öyle olunca; biz de ipin ucunu kaçırdık. Rolün içine giremedik!
KADIN: Üstelik de oyunun tam başında mutluluğu katlettik!
DIŞ SES: [Ağıt müziği uzun hava]
KADIN VE ERKEK: Öyleyse hadi gelin taziye çadırları kuralım.
Ağıtlar yakalım arşı âlâya!
Ulaşsın eyvahlarımız gökyüzüne!
Dövelim dizlerimizi.
Utanmadan, onurluca dik tutalım başımızı!
Birilerini ayıplaylalım, bri diğerini suçlayalım.
Ne lanet bir Kufe ehliymişiz diye, başımızı taşlara vuralım.
Hele hele aşka yapılan ihanetleri az bulanlara, siparişler verelim küfürleri.
Hindistan’dan kınalar getirtelim.
İkili ilişkilerde, sevgide birlik olmak ne işe yarar ki?
Birlikte güç mü var?
Kazalım birbirimizin kuyusunu!
Sivrilip çıkmak isteyen varsa mutlu birisi, tutalım paçalarından.
Hadi hep birlikte aşağı çekelim!
Ne haddine insanın aşkta zirveye oynaması?
Mutsuz etmekten gurur duyalım!
Kimin umurunda kimsin, nesin, nerelisin?
Sen insansın, sen yetimsin, sen öksüzsün, sen kendine düşmansın!
Âlemi yoktur şaşırmanın.
Biz sevgiyi, biz insanlığı tüketirken, dost görünüp düşman olanlar, zaten tüketecektir bizi!
Tükenen biri ise, insan değildir!
Ölene ağıtlar gerek!
Ya ölümüne savaşmak gerek insanlık uğruna, ya de tez elden hicret! (Müzik susar)
(Geçmişte yaşananları hatırlar üzülüp kederlenirler)
ADAM: Öf ya, hicret dedim diye, hemen telaşlanma canım! Ne zaman aşka dair masumca bir düş kursak... Ormanlarımız talan edilir. Kundaklanır yüreklerimiz!
(Kadın düşecekmiş gibi hamle yapıp kolundan tutar) Dur canım dur. Yangın falan yok. Dikkat et! Bir adım ötesi, sahne gerisi. Maazallah düşeriz. Öne kaçsak ilerisi uçurum. İsyanlar edip bağırsak, tutup da kaldıran olmaz!
KADIN: (Duygusallaşır adamın elini kavrar) Gel de bırakmayalım birbirimizin elini.
ADAM: Yaşamak çok zor be gülüm!.. Anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan geldi.
Tabi kolay oyun değil. Tarifi imkânsız bir oyun bizimkisi! Farkında mısın canım?..
Salonda zamanın bilinçli, bir o kadar da hırçın seyircisi var! Protokolde acımasız yönetmen oturmakta!.. Gel de sıkı sıkıya sarılalım!
DIŞ SES: [Cızırtı sesi]
ADAM: Allah kahretsin. N’olursun Allahaşkına bir sus! Bu sistemlerle neden bu kadar oynuyorsunuz? Bu cızırtı ne böyle? Bu ne kulak tırmalayan gürültü? (Cızırtı sesi susar)
ADAM VE KADIN: (Öfkelenerek) Şimdi de teknolojik çağın illeti vuruyor bizi.
Sanalda, kim kimdir?
Kim kimin nesi?
Zorlandıkça cırtlak çıkıyor hoparlörün sesi.
Zamanın tam bir aşiftesi!
Gerçek kim?
Gerçek hangisi?
Küfrettirmeyin şimdi.
Alın başımızdan bu spot ışıklarını!
Dost var düşman var!
Deşifre etmeyin bizi!
Bırakın da kendi karanlığımızda gömülüp kalalım!
(Eliyle seyircileri davet edercesine)
Hadi gelin aydınlığı terk edip, hep birlikte karanlığa saklanalım.
Kim kimin gözünü oyarsa artık!
Sus be kadın, sus be adam bağırma.
Komşuları rahatsız ediyoruz!
Oyunun en güzel yerindeyiz şimdi!
Komşular, libidomuzun yükseldiğini düşünecek!
(Kahkaha atarlar)
ADAM: Hatırlar mısın canım; bazen göz göze gelince susar, saatlerce bakışırdık.
Hah, şimdi yakaladık rolümüzü. (Kısa bir dalgınlığın ardından) Demeye dilimiz varmadan; öyle bir tokatla uyanırdık ki; her sözün bir kurşun gibi içime işler, ağzıma sıçar atardın!
DIŞ SES:
"yuuuh size komşu. Böyle mi oynanır bu oyun?" Şimdi başlatmayın oyununuza.
Adab-ı muaşereret denilen bir kural var canım! Mahreminizi duymak zorunda mıyız kardeşim. Bırakın da bir gece rahat uyuyalım!”
KADIN: (Telaş ve korku karışık bir ifade) N’olursun bağırma. Biraz daha dikkatli olalım olur mu aşkım?
ADAM: (Şaşkınlık ifadesi) Allah kahretsin.
KADIN: Ne oldu? Sorun ne?
ADAM: Keşke uzun zaman önce fark etseydik bunu. Şuracıkta, hemen şuracıkta duran iki demir parçası! Aa biri de törpü bunların! Eminim biliyorsun bunun neye yaradığını?
KADIN: Ben nerden bileyim törpünün ne işe yaradığını? Ben tırnak törpüsünü bilirim. Bu çok büyük.
ADAM: Bilirsin canım. Demirin, demiri törpüleyerek şekillendirdiğini bilirsin! (İşaret parmağını yanağına götürür) Hala şaşkınlık içindeyim. Biz bunu bunca zamandır nasıl fark etmedik? Hadi zaman kaybetmeyelim. Hadi durma canım. Zaman su gibi akıp gidiyor. Gel de yeniden başlayalım! Belki törpüleyerek şekillendiririz birbirimizi!
(Gider koltuğa oturur)Laf aramızda, yönetmene yutturabilirsek, belki seyirci de görmezden gelir! Ne dersin? (Törpüyü alarak kadına uzatır) Hadi balım, önce sen törpüle beni... (Yüzünde acı ifadesi) Ah canımı acıtıyorsun ama! Lütfen biraz yavaş törpüler misin?
KADIN: Ama kendin söyledin törpüle diye sorun ne?
ADAM: Tamam ben dedim törpüle diye! Sorun şu canım; ben, şekillendireceğiz dedim. Yontarak tüketeceğiz demedim! Bak yüreğimi yonttun.(Törpüyü bir hışımla alır ve sehpaya bırakır) Söyler misin, şimdi hangi yürekle severim seni? Kimliğimi, kişiliğimi yonttun! Hangi kimlik, hangi kişilikle dolaşırım sokakta? Sosyal yaşamımı yonttun! Sosyal statüme şimdi saygı duyulur mu toplumda? Yonta yonta geride benden sadece bir sen bıraktın! Keşke anam doğururken beni, kimliğim, kişiliğim, karakterim, fiziki görünümle bire bir sana benzer bir şekilde doğursaydı, törpüleyip de acıtmasaydık birbirimizi! Bakar mısın ne kadar da sana benziyorum şimdi? (Fısıldayarak) Bu arada kimseler duymasın. Galiba yonta yonta Azrail’in de yanına geldik.
KADIN: Ağzından yel alsın. Öyle şeyler söyleme n’olur? Ben sensiz ne yaparım?
(Anlık bir gerilme) Yalan söyleyeyim kadın? İster ağzımdan yel alsın, isterse sel alsın. Her şeyin sonuna geldik işte!
DIŞ SES: [Duygusal fon müziği]
ADAM: Gözümüz aydın canım. İnsanlık tarihi ilk defa rolünü içine sindire sindire, dolu dolu yaşayamadan oynayan bir çift gördü! Ama biz fark edemedik! Farkında olmadan tükettik.
KADIN: Her şeyi tükettiğimiz gibi! Geçip giden zamanı, günü, ayı, yılları!
Dilde sözcükleri, dostlukları, paylaşımları, mutlulukları, yürekte sevdaları tükettik!
ADAM: Eksik yanlarımızı görmeden, hatalarımızı kabullenmeden, ilkel benliklerimizin esareti altında inim, inim inleyerek bütünlüğümüzü tükettik!
KADIN: İnsan olma vasfının kutsallığından bihaber, şehvani duygulara boyun eğerek kirlenip, kirleterek, adamlığımızı, kadınlığımızı tükettik!
ADAM: Her şeyi çıkarcılığa peşkeş çekip, Milli ve Manevi duygularımızı teslim ederek tükettik!Sevmenin, âşkın Tanrı kelamı olduğunu unutup, kine, öfkeye teslim ederek tükettik!
KADIN: Ruhumuzu sıradanlıklara ve sıradan kişilerin iltifatına kurban ederek tükettik!
ADAM: Çevremizdeki güzel insanları, dostça elini uzatanları, kötü anlarda yanımızda olanları sevgi uğruna yananları tükettik!
KADIN: İlkel benliğimize yenik düşerek, tükettik.
ADAM: Hikmeti kendinde görüp, inançta imanda zayıf olanların, sevgide, aşkta nankör olanların, ben varsam dünya var diyenlerin peşinden koşarak tükettik!
(Soluklanır, derin bir nefes alır)
KADIN: İlkel benliklerimizden sıyrılalım! Sevelim, sevilelim âşık olalım! Birlikte kazanalım!
ADAM: Güçlü olalım, haksızlığa meydan okuyalım! Hak edene hak ettiği değeri vererek yüceltelim! Hak etmeyeni tenkit edelim! Elinde kazık olana değil, kalem olan dinleyelim!
KADIN: Sevgide, aşkta gereğini birlikte yapalım. Mutlu olalım diyenlerin yanında olamadık tükettik!
(Ah çeker)
ADAM: Ama karşıdakini tüketirsek, biz de tükeniriz diye düşünemedik!
Bu bilinçsizlikle farkında olmadan tükendik ve tükettik! (Müzik susar)
(Duygusallıktan çıkar sert bir tavır koltuktan kalkar sahne önüne gelir)
KADIN: Aşkım se…
ADAM: (Öfkelenir) Bak kaç kere dedim sana? Ben konuşurken araya girme diye.
Sonra söyleyeceklerimi unutuyor, bütün dertlerimi içime gömüyorum. (Düşünceli)
Sahi bir düş kurduğumu anlatıyordum. Sen araya girince unuttum. Nerede kalmıştım? Tamam hatırladım hatırladım... Şey diyordum. Şey senli yaralarım diyordum sanırım.
Şiirlerden alıntıladığın sözcüklerle, alt alta noktalama yapıyorsun ya, ne zaman sana sorsam; cevabın hazır. (Alaycı bir tavırla ağzını büzerek) "Şiirden bir kesit!" diyorsun. (Ciddileşir) Hadi canım... Aklımla alay mı ediyorsun? Ben bir şairim. Bu yazdıkların şiirden kesit değil. Adeta kesip kesip ona... (Yutkunur)
KADIN: (Öfkelenir) Yeter artık yeter. Sıyrılmadın gitti bu takıntından. O eskide kaldı. Şimdi herşeyimle seninim!
ADAM: Yani eski sevgiline yaptığın göndermelerdir! (Gevşer oralı değilmiş gibi) Neyse canım özür dilerim... Öyle bile olsa, o senin geçmişindir. Bana da, senin geçmişine saygı duymak düşer. Yeter ki her vesilede gözüme sokma benim! Çünkü bu bende onanmaz yaralar açıyor! desem de dinlemedin bir türlü!
KADIN: Haklısın. yok demedim ki, tabi benim de var senli yaralarım! Kabul ediyorum...
ADAM: Benim de var hatalarım. (Parmaklarıyla saymaya başlar) Mesela satır aralarını okumam, mesela öfkem, mesela sanal âlemde yaptığım yorumlar ve tabii ki şiirlerim! (Uzunca susar ve sonra bir konuyu daha hatırlar) Ha bir de bazı kadın şairlerin şiirlerine yaptığım nazirelerim var! Farkında değilim sanma. Ben kendimin de farkındayım. Bu yüzden, bazen kendi kendime kızıyorum! Bütün kitaplarımı, bütün şiirlerimi yaksam, geçmişimle ilgili seni üzecek ne varsa, her şeyi yakıp, yıkıp yok etsem diyorum! Ne bileyim olmuyor işte.
KADIN: Sen hiçbirşeyi yakmazsın. Ne şiirlerinden, ne de geçmişinden vazgeçemezsin.
ADAM: Ah be canım, bak yine başladın. Yine o şair kadın diye tutturacaksın! İşte senin bu takıntıların geriyor beni! (Gergin bir şekilde) Ama yeter lütfen anla beni.
Allah belamı versin ki, senin dışında ben kimseyle yazışmıyorum! Unutma!
Senin, seviyorum dediğin bu adam; sensizliğe uyandığı anlarda bile sana uyanan adamdır! Bir gün görmese seni; aşkım ne yaptı? Nerede, kiminle ve nasıldır? Sağlığı yerinde mi? Yemeğini yedi mi? Yine hangi filmin, hangi dizinin, setindedir? Havalar soğuk acaba üşüyor mu? İlaçlarını aldı mı? diye düşünen bir adam! (İç geçirerek)
Ah bir de yokluğun var ki, sorma gitsin. Yeminler olsun ki, bazen mahşeri yaşatıyor bana! İçten içe kaynayan bir volkan gibi oluyorum!
KADIN: Seni seviyorum adam.Bana inan ve güven.
(Spot ışıkları giderek cılızlaşır. Tam sönme noktasına geldiğinde, başını kaldırıp sert bir şekilde ışıkçıya bağırır)
ADAM: Durun söndürmeyin spot ışıklarını! Oyun bitmedi henüz. Size kim dedi söndürün diye? Epik bir aşk öyküsü anlatılmayla biter mi hiç? Daha anlatacaklarım var! (Eliyle ışıkçıyı sakinleştirir gibi) Peki peki anladım. Son cümleyi söyleyip bitiriyorum! Rica ediyorum spotlar sönmesin olur mu? (Kadına döner)
İnan canım... Spot ışıklarının sönmesi umurumda değil. Ama sen gidince dünyam kararır benim gitme! (Salon ışıkları yanar ve seyircilere dönerkadınla elele tutuşarak sahnenin önüne gelirler)
Biz, sevmeyi de, sevilmeyi de, paylaşmayı da, sende, sizde, onlarda öğrendik! (Protokolde oturan yönetmeni göstererek) Yönetmen mi? Ne yalan söyleyim;
O beni değil, asıl ben onu yarattım! Ben kendimi onda değil, asıl o kendini bende buldu, o bende anlam kazandı! Sizlerin de bir arayışa girmesine gerek yoktur!
Çünkü “Kendi içinizden geçmiyorsanız, varmak istediğiniz hedef zor ve meşakatli olur!”
DIŞ SES: fon müziği
KADIN: (Salonu göstererek) Tam da bir tiyatro sahnesi bu dünya! Dekorlar, mizansen, koreografi, replikler yerli yerinde. Her şey muhteşem! (Protokolde yönetmene eğilerek) İkircikli bakışlarla oyunu seyreden yönetmen, bizden sonraki perdeyi tasarlamakta belli! Ötelemeden gelecek zamanı, hınca hınç tıkıştırarak öngörmüş ihaneti oynatacak!
ADAM: (Salondaki seyircileri gösterir) Ola ki, replik kaçırdı oyuncu, ola ki, müptezel bir aşk yaşadı! Veya panik hali perdeler kapandı! Ormanlar yakmayı düstur edinmiş öfkeli seyirci! İkinci perde; kalıtsal monarşik! (Bağırarak) Yönetmen kükredi!.. Mübarek sahnede doğmuş sanki. (Öfkeli bir şekilde gülerek) iktidarına tükürdüğümün herifi! Senarist benmişim! Sanat yönetmeni ben! Koreograf benimdir sanki! (Bıkmışçasına) Öf of, tahammülüm kalmadı! Final tiradını okuyorum artık! Riyalı alkışlar eşliğinde oyuncu baş eğsin! Oyunun içeriğini anlamayan seyirciyi ve boş bir salonu selamlasın! Yeter artık perde kapansın!
PERDE YAVAŞ YAVAŞ KAPANIR!
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.