- 229 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Sanrı 1
Kırmızı incecik yapraklarına uzun uzun bakmama rağmen adını çıkartamadığım gelincik; küçümseyen, acıklı ve oldukça endişeli bakışlarıyla tek celsede çökertti omuzlarımı. Tattığım çocukluktan yadigar bu duygu kamçılamakta kelimelerimi.
...
Büyülü dünyaların, işlemeli kapıların ardındaki çöller! Hep parlak, hep fırtınalıydınız.
"Terkedildim burada!"
Uçsuz bucaksız yolcu kervanından ayrıldığımı hoyratça gözüme saplanan bir kum tanesiyle hatırlıyorum.
"Dar ağacını sallayıp , son sözü söylemek yine bana düştü." diyor rüzgar. "Yine bana düştü yitenin sesini ötelere ulaştırmak."
Rüzgarı saçlarımla savuşturup, altımdan kayan safran sarısı kumlara uzanıyorum.
Arzuladığım bir sakinlik kolluyor geceyi. Ay üstüme odaklanmış spot bir lamba adeta. Sessizlik en derinlerinden bir şeyler sunmak istercesine usulca yanaşmakta, ama kelimeli binlerce sesiyle içim gürül gürül...O aklımda.
Çölde yaktığım ateş gözlerimi köz addetmiş olmalı ki alevler gözlerime ardından ciğerlerime doluşuyor. Düşünmekteyim. Aylardır çölün varlığını inkar eden rengarenk serapları, kayboluşuna tapınan insanları, iç içe geçmiş zamanı yok sayan rüyaları...düşünüyor ve çöl ateşinin şömine ateşine soyunduğu yeni bir seraba uğurlanıyorum..
...
Yosunsu dolgun bir yeşil, boylu boyunca uzanan...Yakamozu çıplak, ipeksi tenine yakıştırmış, her an gözlerinden yaşlar boşalacak onbeşlik kızları andıran bir göl, emektar iki katlı ahşap eve yarenlik ederken, ben; dar ağacından kaptığı son niyazı çığlık çığlığa etrafa savuran o rüzgarla cebelleşiyorum..
(Sanrı 1)