Kusursuz Aşk - Bölüm 17 18
Bölüm 17
Şipşak! Bir el iki parmak şaklatması gibi değildi hayat. Yavaş yavaş, sindire sindire, örümcek sabrıyla örülürdü. Anında diye bir tabir yoktu onda. Ve Veysel de anında sihirli bir değnek dokunuşuyla iyileşivermeyecekti. Kader O’nu bir müddet daha zincirleyecek ancak yavaş yavaş iyileştirecekti. Yoksa sıcak sudan buz gibi sulara atlamışçasına şoklar yaşardı. Kader işini bilir, kader acele etmezdi…
Oysa Mehmet’in acelesi vardı. Sophia’sının da Mehmet’e ihtiyacı. İşte tam da bu sebeple şipşak sihrine ihtiyacı vardı Mehmet’in. Fakat gerçek hayat da sihir yoktu, sadece illüzyon vardı. Veysel’i kendi karanlığına hapseden o illüzyon.
Nedense Mehmet Veysel’e nasıl yaklaşması gerektiğini hesaplayamıyordu. İlk adım çok önemli diye düşündü. Nasıl başlarsa öyle gider diye garip bir batıl inancı vardı. Bu sebeple Veysel ile olası ilk iletişiminde doğru bir kanal bulabilmeyi hesaplıyordu. Ne demişti hemşire Aslı? Günaydın Veysel bey! Demek ki hastanın adı Veysel idi. Bir insan ile iletişimde ismini bilmek önemli diye geçirdi kafasından. Evet, evet, merhaba Veysel dostum nasılsın şeklinde sıcak bir başlangıç hiçte fena sayılmazdı. Bulundukları durumu mizah etmek ortamı ısıtabilirdi belki de. Ancak Veysel hiç öyle kolay ısınabilecek gibi görünmüyordu. Buz gibi görünüyordu. Ölü bir insan suratı!
Bembeyazdı. Solgun ve zayıf da görünüyordu.
Eh be nasıl etsek acaba diye odanın içinde fır o yana fır bu yana hareketlenmişti Mehmet.
Ayağına dolanmış bir zincir gibi baktı Veysel’e. Her adımında şıngırdıyor gibiydi. Söküp atmalıydı zincirlerini. Kendini buraya bağlayan sebepleri…
Dr. Tülay geldi aklına. Gidip kendisinden hastanın fiziksel durumu hakkında detaylı bilgi alayım diye mırıldandı. Bu yatalak vücut ile aynı odada çaresizce zamanı öğütmek faydasız gibi göründü kendisine. Bir adım atmalıydı ve bu adıma kendisine emanet edilen hasta hakkında detaylı bilgi almakla başlamalıydı.
Hızlı adımlarla çıktı odasından ve Dr. Tülay’ı aramak için koridorlara doğru yöneldi. Odasında bulamaz isem, buralarda bir yerdedir mutlaka diye düşünüyordu.
Bölüm 18
Acun Öztürk ilk şoku hazmetmeye çalışırken Salman Aypınar gücün hakimiyetinden anlatmaya devam ediyordu. Oysa Acun, şirketine yapılacak teklife odaklanmış, öylesi bir heyecana kilitlenmişti. Bu dünyada iki değer çok önemli diye devam etti Salman Aypınar; birisi insan, diğeri ise para. Bizlerin mahareti ise bu ikisine de hükmetmekteki becerimizdir… başarılarınızı uzun zamandır takip etmekteyim Sayın Acun. Size olan ilgim yeni değil anlayacağınız. İlaç şirketinizin nihayete erdirdiği başarılı çalışmayla da ilgimizin odağına yerleştiniz. Öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Çağımızın vebasına karşı elde ettiğiniz bu başarıyı daha da güçlendirerek dünyaya bu müjdeyi birlikte duyurmayı istiyoruz. Kaldığınız yerden emin ve güçlü adımlar ile başarılarınıza yeni başarıları ekleyecek olmanın da gururu ve heyecanı içerisindeyiz. Acun bir an için bu duygusuzca konuşan insanın heyecan yaşayıp yaşayamayacağı konusunda istem dışı bir düşünce geçirdi içinden.
Salman Aypınar bir konferans verir gibi sözü uzattıkça uzatıyor, bir türlü Acun’un şirketiyle ilgili ticari bir konuya değinmiyordu. Nihayetinde sözünü tamamlarken tekrar görüşmek için bir tarih üzerinde konuşmuşlar ve samimi bir şekilde tokalaşarak vedalaşmışlardı.
Neydi şimdi bu diye düşündü Acun. Yere göğe sığdıramadığı şirketim için bir teklif bile vermedi diye hayıflanıyordu. Acaba içinde bulunduğu ekonomik durumdan mı faydalanmak istiyordu. Aslında bu ekonomik durumu da aşabilirdi ancak dünyaya açılmak için bu kanala ihtiyacı vardı. Çünkü dünya ilaç ticareti bu ailenin yönetimindeydi ve onlara karşı bir atak da bulunacak cesareti yoktu. Buna gerek yok diye de düşündü kendini telkin amaçlı. Nihayetinde bu bir ticaretti ve ticarette ortaklığın kiminle yapıldığından ziyade kazançlı olup olmadığı önemliydi. Daha hiçbir duyuru yapmadan bile bu insanların çalışmalarımıza ilişkin böylesi bir girişimde bulunmaları, onların nerelere erişebildiğinin bir göstergesi olmalı diye geçirdi içinden…
Böyle duygular içerisinde aracına binerken, telefonunun zili duyuldu. Arayan Müge’ydi. Akşam yemeğine saat kaçta geleceksin hayatım diye soruyordu. Acun birazda keyfi kaçmış bir tonda sekiz gibi evdeyim güzelim diyebildi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.