- 364 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
AYNALAR
İnsanoğlu ateşi parmağını uzatarak acıyla keşfetti. Daha sonra ateşi günlük işlerde kullanarak hükmetmeye çalıştı. Fakat her doğan meraklı çocuğun parmağında zamanla bir ateş yarası oluşurdu. İnsanoğlu merak etti ve acıyı keşfetti. Asıl olan ateşten vazgeçmek değil ona parmağını uzatmaktan vazgeçmekti. Çünkü insanlar ateşle beraber onun yakıcılığını acısını keşfetti, ancak uslanmadı. Ateş şeytanla özdeş ise ne günahtan vazgeçti nede günaha davetiye çıkaran meraktan. Kendini keşfetmesi gerekirken bulunduğu çevre onu dünyayı keşfetmeye itti. Yaşamak için önce çevresini keşfetmeliydi. Kendisini keşfetmesi istenmedi ve bunun için merak dokusuyla sarıldı onunla yaşadı. Oysa kendisini görebilmesi ve farkına varabilmesi için önce bir aynaya ihtiyacı vardı. Ve sırlar dünyasında zeka kavramıyla insanoğlunun yarışı başladı. Oysa karanlık, aynaların arkasında gizli olandı ve aynalar her zaman ardımızda olup biteni gösterirdi yani geçmişi. Gerçekle gerçek olmayanın birbirine girdiği dünyanın içine dünyalar sığdırdığımız aynalar tersinden akan bir zamana sahipti. Ona dokunan her şey tersine döner de zaman tersine dönmez mi? Aslında zaman da tersine akmakta. Bir gün, yaradılış safhasında insanoğlunun yüzüne yansıyacak, diyecek ki ‘’EY İNSANOĞLU KEŞFET KENDİNİ, BIRAK ÇEVRENDE OLUP BİTENİ ÇÜNKÜ SEN UÇSUZ BUCAKSIZ BİR BİLİNMEZLİK ÇEMBERİNDEKİ UCU BUCAĞI BELLİ OLAN BİR DÜNYA DÖNGÜSÜNDE ZEKA SINIRLARINI ZORLAYAN MÜKEMMEL BİR YAPIYA SAHİPSİN, TANRIYI ANCAK KENDİNİ KEŞFETTİĞİN ANDA KARŞINDA BULACAKSIN TIPKI ŞU AN OLDUĞUN GİBİ’’
Çağdaş Durmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.