Ölülere Şairlere Serzeniş
Yunus, Bizim Yunus; Neler neler demişsin, çok güzel demişsin. Lakin geleydin bu çağa şu yapay zeka olayına bir el ataydın. Çok kalmadı sanki Yunus Ağam, robotlarla evliliklere, robotların insanlardan bir çok işi devralmasına, bilgiyi anonimleştirdiler üstad, artık medresenin, devletin, şeyh veya dedelerin çağı kalmadı. Neyleriz bilmem.
Aziz Nesin Üstadım, hani demişsin ya, çok güzel uyuyordunuz uyandırmaya kıyamadım diye… Az önce aklımda bir söz vardı, bu sözüne karşılık ya, şimdi gelmiyor aklıma, zihinlerimiz haşat üstad. Çocukların seslerini duyuyor musun kabrinde, yanlışım olmasın öyle bir vasiyetin vardı sanki.. Lakin top patlatsan da uyanılmayacak derin bir uyku halindeyiz, bitkisel hayattayız üstadım. Biber domates fidesi gibi bir haldeyiz, sulayıp duruyorlar işte bizi.. Neylersin..
Necip Fazıl Üstadım, güzel döktürmüşsün, kanevice gibi işlemişsin şiirleri amma lakin ne işin vardı Nakşi dergahında, İnsanımızı neden ayırdın arap düşünceleri ve inançlarıyla.. Ah bir gelsen, yine aynı şeyleri mi yazarsın bilmem. Üstad, düşünsene bir, Türklere bin yıldır sünni şeyhlerinin, alevi dedelerinin zikrini çektirmişler der, ey kalabalıklar bu yol çıkmaz sokak der misiniz tersinden? Ah üstadım ah…
Vallah adını anmaya korkuyorum Şair Eşref’im, ben okurken utanıyorum kimi hicivlerini lakin sen yazmışsın. Hak vermiyor değilim, bir soğan soyuluyor yaşarıyor gözler, bir ülke soyuluyor aldırmıyor öküz başlı antiloplar diyeyim, Abdulhamit çok mu cevretti sana, şimdikinin de pek bir farkı yok, zulüm üstüne zulüm.. Mezarımdam bile tekmelerim demişsin ya üstad, kalkıp röveşata çeksen de, ne bileyim.
Kazak Abdal’ım, pirim, hikayeler aynı dönemler farklı amma artık adam azgınlarının cübbe giydiği bir memlekete döndük… İnsanı beğenen yok, hayvanlık revaçta, yalan ve aldatma at başı.. Gel de eşekleri çayıra sal yeniden… Kalmadı senin gibiler, abdal kıtlığı yaşıyoruz kocca memlekette, ha şu da var senin memleketin kadar kocca değil memleketimiz artık. Vura kıra alınan topraklardan vura kıra attılar geri, Atatürk olmayaydı halimiz nice olurdu bilmem..
Nazımım, mirim; ne işin vardı Rusyalarda, şimdilerde de konular biraz farklı olsa da özü aynı, hicret deyü kaçan kaçana. Öleydin memleketinde keşke, ne işin vardı ellerin memleketinde… Sana bütün dünya memleket miydi o zamanlar, ah mirim; koca şairim, at başı gibi kaldı Anadolu, ayağı yok, yelesi yok, nalı yok, mıhı yok.. Ah gelsen de bir nalına bir mıhına yazsan yeniden şiirlerini…
Kaygusuzum, üstadım, kıvancım; gayrı kalmadı şathiye yazanlar pek, ne çok özlemişem seni bilsen.. Kazlar kırk gün değil, kırk yıl geçse bile kaynamıyor zamanımızda. Okudum unuttum okudum unuttum gayrı bende zihin de kalmadı üstadım. Bir saksı koysam bu kafanın yerine evladır artık. Tanrıyı kaynar kazanda pişirsem, ne olur… Gülme üstadım gülme, halimiz per perişan, ben o Tanrıyı elime bir geçirsem… Ah üstadım ah… Sanırım biri de, benim bayrağım tüm peygamber bayraklarının üzerindedir demiş, kimdi unuttum. Gayrı eski çağ dinleri de dostlar alışverişte görsündeye döndüler. Ben zaten eşek gibi tekmeliyorum onları, gülme üstadım gülme… Gel beraber ağlayalım… Bu çağ anlatılacak gibi değil..
Hey gidi hey Ömer Hayyam’mım, büyük reisim, alimim profesörüm benim. Senin adını da durmaz romanlarda kullanıyorlar Haşhaşiler ile, lakin boşver, ne güzel demişsin öyle rubailerinde, çok haklı çıktın reisim, hem de çok. Umarım keyfin yerindedir, lakin bizde keyif kalmadı, keyif eşekte olur bilirim amma ah reisim ah, gerisini sen anla. Altın mikrofonlarla şükür edebiyatı çekiyorlar bizlere.. Şarap mı dedin, cennette helal olanı burda hangi akıllı yasaklar di mi ya, lakin ben hiç içmedim, sanırım içip de yazsam kellemi dörde bölerler senin düşmanların olanlar da.. Yok yok, çok büyük bir alim, matematikçi değilim, şairliğin ş’sini hatmedemedim daha, lakin var ya bir makine koydular önümüze, şimdi onda yazıyorum, içinde sen de varsın ha. Elimde olsa yeni bir takvim yapardım, bizleri uyutuyorlar miladiydi hicriydi şuydu buydu vallaha, zaman kavramını bana anlatmayı dener misin oralardan, benim gelme imkanım yok, sen ruhsan, bir uçup geliver yanıma da, eti senin kemiği benim ola..
Ustam Dadal’ım, gözümün nuru, yerleşik hayata geçtik son çağlarda, apartmanları bir görsen tavuk kümesi gibi.. Şalvarı şaltak Osmanlı sen mi demiştin bilmem, karıştırmış da olabilirim ya, affet, şimdi taaa çinden abdden rusyadan arabistanlardan attırıyorlar manşetleri, asker göndermiyorlar şimdilik üstümüze ya, ihtimal robotları salacaklar, artık çağ değişti gözümün nuru, internet sayfalarından internet sayfalarına bir göç ediyoruz ki sorma, o sosyal medya senin bu sosyal medya benim…Onlar da ne mi? Gözümün nuru, baş tacım pirim benim, anlasam anlatamam, anlatamazsam neylerim bilmem, işte öyle..
Neyzen’im … anasının sıçarken doğurdukları var ya, şimdi o ekran senin, bu ekran benim ağzımıza sıçıyorlar üstadım. Manşetleri fetih eylemişler yedi sülalemizi mecnun eyleyip leyla ettiler… Üstadım, başımın tacı bir çok deyyus senin de işaret ettiğin yerlerde, …. Ah üstadım ah… Bir haber vereyim, ahanda bugünden bir haber, bir ev sahibi 15 yıllık kiracısını, kiracısının çocuğunun yanında tek kurşunla öldürdü, bizi bu hale düşürdüler işte. Senin zamanında var mıydı bunlar, duysan böyle bir haberi ne yazarsın kocca kocca devlet büyüklerine, imzamı atmaktan korkarım, vallah bende sendeki o yürek nerde. Rahatsız ettiysem özür dilerim beni de araya sıkıştırıp yazma sakın, ağlarım, ağlarım, ağlarım..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.