Neden Mutlu Olamıyorum
Ellerim bağlı,
Ağzım kapalı,
Kulaklarım işitmiyor
ben yaşıyor muyum bu dünyada?
Kaçıyorum kendimden ben deyip de sığınıyorum feleğe… görsem ne olur duysam, ellerimde bir şeyler olsa ne olur sonu eğer feleğe gidecekse… Uyuyorum. Kadehler elimde içiyorum. Her şeyi unuttuğumu sanıyorum günahını bile bile ama yine yaşadığımı görüyorum… Sorunlar aynı, şikayetler aynı… Aradığım beni kurtaracak bir dayı oluveriyor sonunda. Bağırmak istiyorum. Bu şehir yaşantısının ayıp gören yüzünde çaresiz kalmış, bağıramıyorum… İçime atıyorum hep başkası ayıplar diye içimde başka bir habis gel zaman git zaman büyümeye devam ediyor. Aslında kendime ayıp ediyorum farkında olmadan. Kendimden kaçıyorum vicdanımdan uzaklaşıyorum…
Güneş aynı aydınlatıyor her yeri. Ben gece gibi görsem dahi gölgesi aydan yansıyor. Sonuçta kendimden kaçamıyorum. Yaşıyorsam her şeyde benimle yaşıyor. Bunu kabul ediyorum ama neden sonuca ulaşamıyorum? Neden biz diyemiyorum her gezdiğim ortamda? Benim gibi binlerce ben var… Doğa, böcekler ve insanlar hep aynı şeyleri istiyor ama ben diyorum ki dünya benim etrafımda dönsün. Hep ben kazanayım, hep ben servetin sahibi olayım, hep ben yiyim içeyim ve hep ben mülkün içinde saltanat süreyim diyorum. Hiç düşünmüyorum, duygudaş olmuyorum, çok bencilim, ego sahibiyim yani zoru başarıyorum. Duygudaş olsam, azla yetinsem, anı yaşasam, ne bulursam onu yiyip içsem benle birlikte herkes mutlu olacak ama bir halkanın içinde ben kopuyorum ve zincirimi kırıyorum. Ben de iyi değilim de çözümü özümden koparıyorum. Tayfun oluyorum. Etrafımdaki her şey hazırlıksız yakalanıyor ve ne kurgu-düşünce-yaşam varsa yerle bir ediyorum. Sonuçta hiç kimse mutlu değil. Ben ve benim gibi tüm dünyadaki insanlar bu esaret zinciri ile yaşıyor ve bundan da kimse mutlu değil
Ama dil hep mutluluk ve huzuru arıyor ama şikayetler mutlu olmama üzerine kurgulanıyor. İnsan hep bunları yaşıyor. Şikayet bitmiyor. Sorunlar çözülmüyor. Gölgeler üzerinde kaybolup gidiyor.
Oysa bizi yaratan Rabbim bizi yüce kitabımızda tarif ediyor. Zaaflarımızı ve iyi yönlerimizi bize anlatıyor. Biz öylesine gururun ve yalnızlığın içindeyiz ki korkusuzca kitabın tersini yapmaya gayret ediyoruz. İş bu kadar kolayken ölmeden perdenin arkasına geçiyor ve zoru seçiyoruz. İsyan ettikçe zorluklar bizi darmadağın ediyor. İnsan neden yüce kitaba muhalefet eder? Neden doğru olduğunu bilmesine rağmen yanlış yolu seçer? Neden ziyandadır? Neden hayatı yalandır? Neden düşünmez… Nedenler o kadar çok ki! Üstelik insanın yaptığı bu tercihi ile etrafında kim varsa cehennem alevleri yakıp yıkar herkesi…
Başımı kaldırsam sonsuzluğun içinde yıldızlar gezegenler… Belki de bilmediğimiz başka canlılar yaşamaktadır. Benim bulunduğum konuma o sonsuzluktan bakan biri beni yokluğunun içinde göremez. Bu sonsuz yaratılmışın içinde ben yokum demektir bu. Buna rağmen büyüklük taslayarak varım diye yaşar dururum.. Aslında Marsta hayat var mı ya da başka gezegende bir canlı yaşar mı cevabını aramak yerine kendimizi keşfetmenin kendi Marsımızı yaşanılır hale getirmenin bir yolunu bulmak gerek diyor mu? Eğer ben yaşamıyorsam, kendimi tanıyamıyorsam, kendime bunun için fırsat vermiyorsam, başkasının hayatını kurguluyorsam kim diyebilir ki ben varım bu evrende… İşte sonsuzluğun içinde ben yokum. Sadece yokluk var bu dünyada… Sahip olduklarımız zaman içinde terk ediyor. Bir cepten başka cebe geçiyor hızlıca. Bir evden başka eve döşeniyor. Gayesi yemek içmek olan birisi ya da maddesel varlığı isteyen birisi bu dünyayı tanımamış diye inceden inceye bunu düşünmesi gerekiyor. Ne Kur’ansız, ne vicdansız, ne selamsız ne de ibadetsiz bir dünyada mutluluk olmaz, saadet olmaz… Sadece savaşlar, sömürü ve ben bilirim diyen kendini bilmeyen bir canlı türünü yaşatırız…
Birbirimize yük değil birbirimizi anlamaya ve paylaşmaya istekli olmalıyız. Tek başına bir mutluluk asla mümkün değildir. Biz diyen bir aile, biz diyen bir vatan ve biz diyen bir nefes olmadıkça mutluluk olamaz. Allah‘ımızı tek yaradan bilip bize müjde olarak gönderdiği yüce kitabı anlayıp yaşamalıyız ve yaşatmalıyız. Eğer Allah dilemedikçe biz hiçbir şeyi başaramayız. Bu yüzden dilek ve dualarda biz doğruyu isteyeceğiz. Allah’ta onu yaratacak ve mutluluğun yoluna revan olacağız. Bırakın herkes mutlu olsun. Kimseyi kıskanmayın, kin duymayın ve kimseden nefret etmeyin. Herkes mutlu olursa bu dünyada işte o zaman kıyamet kopmaz, deprem olmaz, tayfun zarar vermez… Allah’ın nimeti bol fakat insan o nimeti israf ediyor ve paylaşmıyor. Zaten imtihanın sebebi de bu… İnsan eğer yokluğu keşfederse sınavı da kazanmış olacak bu dünyada. Var dedikçe sadece insanlar mutsuzluğu keşfedecek ve yalnızca dert sahibi olacaktır…
İnsan eğer Allah’a ve Resule itaat ederse ancak o zaman özgür olabilir ve mutluluğu teşvik edebilir. Bir an önce günahlardan tövbe edip kurtulup Hak yola revan olmalıyız… O bizi kurtaracak, huzura erdirecek! Tek yol hayırda. Hayırla doldurduğumuz amelimiz çoğalır ve Allah hidayet verir de bu gerçeği görenlerden oluruz inşallah! Nihayet eceli tadacağız ve kalbine giren çürük yumurta misali bu dünyaya kimse geri dönmüyor. O andan sonra ise pişmanlık fayda etmiyor…
İki cihanda mutluluk, ancak Allah ve Resul’e itaat edip, sadakatımıza zeval vermeden yaşamakla mümkündür, vesselam.
Saffet Kuramaz, 15.07.2023, Ankara
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.