- 142 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kur'an sünnetullahı esmayı ve uyumlu emir ve yasakları öğretir...
Kur’an sünnetullahı esmayı ve uyumlu emir ve yasakları öğretir...
Peygamberlerin de bedenle ve ruhla ilgili ülküleri vardı sadece cennet değildi ülküleri bedenle ilgili hz Peygamberin ülküsü "İstanbulu fetihti"kıralların ise saray en güzel yiyecekler bedenle ilgili ülküsüdür...
Kur’an sünnetullahı esmayı ve uyumlu emir ve yasakları öğretir...demiştim İşte maide suresinden ayetler... ﴾21﴿Ey kavmim! Allah’ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.” ﴾22﴿
Dediler ki: “Ey Mûsâ! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.” ﴾23﴿
Korkanlar arasından Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki (yiğit) adam şöyle dedi: “Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.” ﴾24﴿
İsrâiloğulları, “Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!” dediler. ﴾25﴿
Mûsâ, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet” dedi. ﴾26﴿
Allah buyurdu ki: “Öyleyse onlar yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır. Artık sen yoldan çıkmış toplum için üzülme!”
"Ülkün varsa düşmanın da var olur..."peygamberler de muaf değil bu sünnetullahtan olacakların korkusuyla da müşrik Arab aynı korkuyla hz musaya da kavminin bir kısmı itiraz etmişti."git sen savaş"itirazı yapılmıştı ya hz Musaya...Hz Hüseyin de taraftar bulamamıştı halifeliği için...
İşte ayetlerle ilgili tefsir... Kutsal topraklardan maksat, içinde Beytülmakdis’in de bulunduğu Filistin topraklarıdır. Hz. İbrâhim ve ondan sonra gelen birçok peygamber burada yaşadığı ve defnedildiği için burası vahyin de iniş yeri olmuştur. Bu sebeple buraya “kutsal topraklar” (el-arzu’l-mukaddese) denilmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de “Allah’ın bereketli kıldığı yurt” olarak da ifade edilen (meselâ bk. İsrâ 17/1; Enbiyâ 21/71) bu yerlerin sınırları kesin olarak belirtilmemiştir. Taberî’ye göre en doğrusu Hz. Mûsâ’nın dediği gibi “arz-ı mukaddese” demekle yetinmektir. Çünkü bu bilgilerin doğruluğu ancak haber-i sâdıkla bilinir. Oysa bu konuda kesin delil olabilecek hiçbir haber yoktur (VI, 172).
Aynı zamanda arz-ı mev‘ûd (vaad edilen topraklar) adıyla da anılan bu yerler Kitâb-ı Mukaddes’e göre Hz. İbrâhim ve onun soyundan gelenlere verileceği Tanrı tarafından vaad edilmiş olan (Tekvîn, 17/8) bugünkü Filistin toprakları olup burası “içinde süt ve bal akan ülke”dir; bütün memleketlerin süsü olan vatandır (Çıkış, 3/8). Sınırları Akdeniz’den Fırat’a, Sînâ yarımadasının güneyinden Lübnan’ın kuzeyine kadar uzanır. Bu topraklara ebediyen mirasçı olmanın birçok şartı vardır (Hezekiel, 20/6-26; Tesniye, 32/29); bunların başında Allah’a verilen sözün yerine getirilmesi gelmektedir. Diğer taraftan ilâhî emirlere uymak, peygamberlerin yolunu izlemek, hak ve adalete riayet etmek; garibi, öksüzü mağdur etmemek, suçsuz kanı dökmemek uyulması gereken kurallar arasındadır. Eğer İsrâiloğulları Allah’a verdikleri sözü tutmazlarsa arz-ı mev‘ûddan mahrum kalacak ve lânetleneceklerdir. Nitekim yahudiler Hz. Mûsâ döneminden itibaren tarih boyunca Allah’a verdikleri sözü unutmuş, ahdi bozmuş ve O’na isyan etmişlerdir. Eski Ahid, onların Tanrı’ya isyan edişlerinin hikâyeleriyle dolu olup bu isyan ve günahları yüzünden yahudiler, milâttan sonra 70 ve 135 yıllarında Romalılar tarafından Filistin topraklarından atıldıktan sonra hep o topraklara dönme hayaliyle yaşamışlar, zaman zaman mesîh iddiasıyla ortaya çıkan kişiler de bu duyguyu tahrik etmişlerdir. Siyon dağı ile sembolleşen siyonizm hareketinin ana hedefi de yahudileri, vaad edilen bu topraklara tekrar kavuşturmaktır. Günümüz İsrail Devleti’nin siyasî yayılmacılığının temelinde de, arz-ı mev‘ûdla ilgili dinî motif bulunmaktadır (bilgi için bk. Abdurrahman Küçük, “Arz-ı Mev‘ûd”, DİA, III, 442-444; Ömer Faruk Harman, “Arz-ı Mev‘ûd”, İFAV Ans., I, 161).
İsrâiloğulları’nın atası Hz. Ya‘kub, oğlu Yûsuf’un isteği üzerine diğer oğullarıyla birlikte Mısır’a yerleşmeden önce Filistin’de yaşamıştı. Uzun süre Mısır’da yaşamış olan İsrâiloğulları sonunda Firavun’un zulmüne mâruz kalınca Hz. Mûsâ’nın önderliğinde Mısır’dan çıkıp ata yurduna gitmeye karar verdiler. Ancak Sînâ çölüne geldiklerinde Filistin’de Amâlika ve Ken‘anlılar gibi güçlü kuvvetli toplulukların bulunduğunu, burayı işgal ederek güçlü bir devlet kurmuş olduklarını gördüler. Hz. Mûsâ ata yurdu olan bu bölgeyi fethedip Kudüs’e girmek isteyince Amâlika’nın ahvalini araştırıp hakkında rapor vermek üzere kendi kavminin on iki kabilesinden on iki gözlemci seçip casus olarak gönderdi. Düşmanın durumunu araştıran gözlemciler, burada yaşayanların güçlü kuvvetli bir kavim olduğunu gördüler ve durumu Hz. Mûsâ’ya bildirdiler. Tefsirlerde anlatıldığına göre Hz. Mûsâ, halk üzerinde korku yaratır endişesiyle bu durumun kavimlerine anlatılmamasını istedi ise de Kaleb ile Yûşa‘ b. Nûn dışındakiler bu sırrı yaydılar. Kaleb ile Yûşa‘ ise düşmanın güçlü olmasına rağmen İsrâiloğulları’nın bölgeyi fethedip Beytülmakdis’e girebilecek durumda olduklarını bildirdiler (Sayılar, 13/2-33).
Hz. Mûsâ bir önceki âyette bildirilen hatırlatmalarını yaptıktan sonra Allah’ın kendileri için vaad etmiş olduğu bu kutsal yurdu fethedip oraya girmelerini, düşman karşısında zaaf göstermemelerini kavmine emretti; aksi takdirde hüsrana uğrayacaklarını bildirdi. Fakat önceleri Mısır’da itibarlı bir hayat yaşamakla birlikte daha sonra yıllarca hatta asırlarca Mısır yöneticileri tarafından köle muamelesi gördükleri için şahsiyetleri zedelenmiş, dinî ve millî kimlikleri zayıflamış olan İsrâiloğulları bu cihadın önemini kavrayamamışlar ve istikballerini görememişlerdir. Bu yüzden kendilerini Firavun’un zulmünden kurtarmış olan Hz. Mûsâ’ya karşı çıkmışlar, orada güçlü kuvvetli topluluklar bulunduğunu ileri sürerek onlar çıkmadıkça oraya girmeyeceklerini bildirmişlerdir. Ancak düşman kavmin durumunu araştırmak için gönderilenlerden Yûşa‘ ile Kaleb İsrâiloğulları’nı atalarının yurdunu yeniden fethedip korkusuzca Kudüs’e girmeye teşvik etmişler, oraya girdikleri an kesinlikle galip geleceklerini söylemişlerdi. Fakat İsrâiloğulları’na bu teşvikler kâr etmedi. “Biz bu işte yokuz” dediler ve Hz. Mûsâ’nın, rabbi ile birlikte gidip düşmana karşı savaşmasını istediler. 24. âyetten anlaşıldığına göre Hz. Mûsâ’dan düşmanları yok edecek bir mûcize istemiş olmalıdırlar. Çünkü onun kendilerini Firavun’un zulmünden kurtardığını görmüşler, gerçek bir peygamber olduğuna inanmışlardı.
Kavminin Filistin’e girmemek için direnmesi karşısında hiçbir şeyin yapılamayacağını gören Hz. Mûsâ, üzüntü içerisinde yüce Allah’tan özür diler mahiyette O’na, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavmin arasında sen hükmet” diye yakardı. Hz. Mûsâ kavminin isyanından dolayı dünyada başlarına bir musibetin gelmesinden korktuğu için böyle bir yakarışta bulunarak herkese lâyık olduğunun verilmesini, kendisiyle isyankâr kavmin aynı cezaya çarptırılmamasını yüce Allah’tan niyaz etti. Allah da bu neslin böyle fütuhat gibi şerefli bir göreve lâyık olmadıklarını bildirerek onların bu kutsal topraklara girmekten kırk sene mahrum bırakıldıklarını, bu süre zarfında çölde dar bir alanda şaşkın şaşkın dolaşacaklarını Hz. Mûsâ’ya bildirdi. Ayrıca ona, yoldan çıkmış bir kavim için üzülmemesini öğütledi.
İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ’ya itaat etmeyip düşman üzerine gitmedikleri için kırk yıl yersiz yurtsuz dolaşmaya mahkûm edilmişlerdi. Âyette, Medine yahudilerinin de Hz. Peygamber’e itaat etmezlerse benzer şekilde cezalandırılacaklarına işaret edildiği söylenebilir. İsrâiloğulları’nın yaşadığı bu tarihî olay Kitâb-ı Mukaddes’te (Sayılar, 13-15) ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Olay özet olarak şöyledir: Mûsâ, Faran çölünden kutsal ülkede casusluk yapmak üzere on iki İsrâil nakibini gönderdi. Bunlar kırk gün sonra gelip İsrâiloğulları’nın önünde raporlarını sundular. Raporlarında ülkenin zengin ve nimetlerle dolu olduğunu, ancak burada yaşayanlar güçlü oldukları için kendilerinin onlara karşı savaşacak durumda olmadıklarını söylediler. Bu rapor karşısında İsrâiloğulları Mısır’dan çıktıklarına pişman olduklarını ve oraya geri dönmenin daha uygun olacağını söylediler. Fakat, on iki casusun içinde bulunan Yûşa‘ ve Kaleb, korkaklık gösteren topluluğu azarladılar. Kaleb şöyle konuştu: “Hemen gidelim ve oraya sahip olalım, rahatlıkla bu işin üstesinden gelebiliriz. Sonra, Yûşa‘ ile birlikte dediler: Eğer Rab bizden razı olursa, bizi bu ülkeye götürecek ve orayı bize verecektir... Yeter ki, Rabbe karşı gelmeyin, o ülke halkından da korkmayın...” Ne var ki, topluluk bunları taşa tuttu. Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurdu: “Şüphesiz bu çölde kırk yıl dolaşacaksınız ve içinizde yirmi yaş ve daha yukarı olanlar bu çölde ceset haline gelecekler, küçükleriniz büyüyecek... onları kabul edip getireceğim ve onlar o ülkeyi bilecekler...” Bu süre içinde Mısır’dan çıkış sırasında genç olan herkes öldü. Ürdün’ün fethinden sonra Hz. Mûsâ da vefat etti. Ardından Nûn oğlu Yûşa‘ (Yeşû‘) zamanında İsrâiloğulları Filistin’i zaptedebildiler.
Kitâb-ı Mukaddes Hz. Mûsâ’nın casus olarak görevlendirip de dönüşlerinde kötü haberler getiren ve halkı düşmandan korkutup Hz. Mûsâ’ya karşı ayaklandıran şahısların tümünün çölde veba hastalığına yakalanarak öldüklerini de ibret alınacak bir olay olarak haber vermektedir (Sayılar, 14/37).
Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber Bedir Savaşı öncesinde Kureyş müşrikleriyle savaşıp savaşmama konusunda arkadaşlarıyla istişare etmiş, gerek muhacirler gerekse ensar Hz. Peygamber’in emrinde olduklarını bildirmişlerdi. Bu arada ensârdan Mikdâd b. Amr el-Kindî şöyle demişti: “Ey Allah’ın elçisi! Biz sana İsrâiloğulları’nın Mûsâ’ya dediği gibi ‘Git, sen ve rabbin beraber savaşın, doğrusu biz burada oturacağız’ demeyiz. Fakat, ‘Git, sen ve rabbin beraber savaşın, biz de sizinle birlikte savaşacağız’ deriz” (Buhârî, “Tefsîr”, 5/4).
Süleyman Ateş bu âyetlerin Bedir Savaşı’ndan çok sonra Hudeybiye Antlaşması ile Mekke’nin fethi arasındaki dönemde indiğini ileri sürerek bu sözlerin Bedir gününde söylenmiş olma ihtimalinin çok uzak olduğunu söylüyorsa da (II, 507) kanaatimizce Mikdâd bu tarihî bilgiyi başka kaynaklardan öğrenmiş ve Bedir gününde böyle bir hitabede bulunmuş olabilir. Nitekim hadis ve siyer kaynakları da olayın Bedir gününde cereyan ettiğini bildirmektedir (Buhârî, “Tefsîr”, 5/4; Müsned, I, 389, 390; İbn Kesîr, es-Sîre, II, 391-393; İbn Âşûr, VI, 166). Ayrıca bu sûre uzun bir zaman dilimi içinde parça parça indiği için tarihî olayı nakleden kısmın Bedir’den önce gelmiş olması ihtimali de yok değildir.(Kaynak :Kur’an yolu)
Aynı yare aşık olanlar birbirine engel olurlar"bu da sünnetullahtır...İranın da İstanbulu feth amacı vardı.Peygamberi harekete ve dine düşman oldu iran rum ve yahudi.ve sebe olacakların korkusuyla da müşrik Arab aynı korkuyla hz musaya da kavminin bir kısmı
Evet...Peygamberimizin hedefiydi İstanbulu fetih.İran-rum-yahudi üçlüsü anında düşman oldu ve sebe örgüt kurdu.içerden vurdu
Peygamberimizin en büyük düşmanı ebu cehil değildi...İran-rum.yahudi üçlüsüydü.hedefi büyük olanın düşmanı da hem dıştan-hem içten olur..içten nasıl olur.bedel ödemek istemeyen o ülküden caydırmaya çalışır ve korku salar ortalığa...eleştirir peygamberlere de bu eleiştiri yapıldı hz Aliye de hz muaviyeye de Yezide de ...ama yezit "İstanbulu kuşattırdı...Emeviye düşmanlık İran işi hiledir yanıltmadır yalanlarla doludur.."hz osman da emeviydi kur’anı çoğalttı...Haccacı zalim de Kur’anı hareketletti.Kur’ana düşman Kur’anı bozmakla söyllense de emeviler İran muta nikahını meşrulaştırdı...Ömer Osman düşmanlığı ile günümde de sunnilere saldırma şaşmalığındadır.Yalan söylemeyen hilesiz tarihe bak ve kulak ver...emevi değil İran bozdu İslamı aslında...İslam hukukunda Allahın yetkilerini hz Aliye vermek zulümdür...
Şükür Allaha hem musayız ve asamız var...Dinime düşman olandan korkmuyoruz artık çünkü ümmetin Nükleri var asası var bu musanın da bir zarar verene beş zarar vereceğiz
"Kazan-Kazan demişiz din ırk fark etmez demişiz.ermenisi yahudisi iran arab devletleri nato ülkeleri koşsunlar elimize öpsünler bükülmeyecek elimiz var şükür
Evet...Dünyadaki ermeni ve yahudiler yol yakınken türk ve islam düşmanlığından dönüş yapsınlar düştük kalktık.biz cizye verenkazandıran yahudiye ve ermeniye düşman olmayız"kazan -kazandır ilkemiz"
Osmanlı ne dininden nede ırkından dolayı insana düşman olmadı...sadece "Kazan-kazan"ilkesine itira edene saldırdı.elimizi öpene saldırmadık hiç...içimizdeki ermeniye yahudiye bu gün de düşman değiliz ama pkk ermeni-ateist kürt örgütüdür ve zarar verdi ülkemize...Kısas gereği zarar verdik hep biz...kısasdır insanlarla ve devletlerle aramızda ki ilişkimiz.zalim değiliz haccacı zalim de kısa yaptı hep yani zalim değil...
Bazı aileler hen ülkemde hem dünyada de buz gibi eriyecektir...şirketleri de...medyanın da elinden tutamaz hale gelecekler.15 temmuz sadece pkk yı bitirmeyecektir.Bazı iç ve dış şirketleri de
Evet...Osmanlı bunu başaramadı son zamanlar acizdi...evet...İstanbul elimizden çıkar...Vatanımızın ve memleketimizin geleceği için bazı habis unsurların ne olduğuna, ne kadar büyük olduğuna bakılmaksızın etkisiz hale getirilmesi gerekir. Önemli olan her bireyin ve her kurumun milli varlığımıza müsbet tesiri olmasıdır. Milli varlığımızı baltalayan, milli iradeye ve var oluşumuza düşman tüm teşekküllerin elimine edilmesi gerekir...
"Şeriat gelirse "el gidecek kol gidecek diyen.onu elini asilikte kullanırken düşüneceksin şeriatı engelledin ya cehennemi...
Hz Musanın asa ile olmuştu..hz nuhun gemiyle hz İbrahime tevhidi yetmedi ateşe atılmaktan koruyamadı...yanan bedendir ruh yanmaz...evet...Ümmetin kurtuluşu nüklerle oldu.Çin-pakistan dostluğu da Nükler kadar etkin.İşte sisi dikleniyor çin satsa pakistan satmaz galip gelir
İyiler cesur olursa kötüler korkaklaşır artık.Ümmetin nükleri var artık küresel şer şebekesi korkacaktır.şirketleri zarar görebilir
15 temmeuzdan sonra buz gibi eriyor chp.Pakistan nükler yaptı buz gibi eriyor küresel şer şebekesi...Korku sardı onları sisi ise korkmuyor artık
Hakketmediğini yaşamazsın sünnetullahtır bu...Nüklerin olsun ister Allah ve atlar besle der.yarışmalıyız füze kaliteli füze üretmekteHz peygamberle de muaf değil sünnetullahtan esmanın gereklerinden...İbrahim ateşe atılmayı da hakketti ateşin söndürülmesini de çünkü hakketmediğini yaşamazsın.ADL esması var Allahın.ASAN olacak musalılığa kalkışma değilse
İşte...Baba-oğul boğaz boğaza...paylaşımcı olmayanlar bunu hakkediyor.Akşener de yandım dedi.Kuyruğuna yapışmasaydın chp nin dedi
Hz muaviyeye hz dememk ne mi...Araba düşmanlıktır günümde.İran bu ırkçılığı bırakmalı.Yezit sayıyor türkü arabı pakistanlıyı Bölüyor yani...her müslüman ülke ve ırk bölündü İran hilesiyle...Türkiyede bölünmüş durumdadır "Hak ali"dedi kılıçdaroğlu.ayrıştırdı.her islam ülkesinin bu zaafı var.Oysa Ali hak"değil Allah hak esma ve sünnetullah hak şia haramları helal saymış bir mezheb...
Evet...Nükleri var ümmetim sisi artık diklenebiliyor ingilize Fransıza ve Türkle sırt sırta verebiliyor...Turanla sırt sırta verenin her yerde gözü olur
Küresel şer şebekesi çok güçlü güçlü şirketleri var güçlü tetikçileri var Nato kısmen onların.Medya ve rovakatörleri var."Musul" bizim olmadan güçlendik sayma
Adam hz muaviyeye hz deme diyor esma ölçüsüne göre yezit de hz İstanbulu feth ülküsünü yitirmeyen her sahabe hz...Deccal düşmanı çünkü...ve İstanbul aşığı çünkü
Kur’an sünnetullahı esmayı ve uyumlu emir ve yasakları öğretir...öğrenmek iste yeter ki...Hem istanbul hem cennet ülkün olsun...peygambere benze...sünnetler belli...esma da belli Allaha benze yani esmaya secde et...sarıl öp esmayı aşık olesmaya ve emirlere nehiylere...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.