- 122 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İnsanın Harika Yaratılışına Genel Bir Bakış 2
Kulak nimeti de aynı şekilde belli orandaki sesleri duymaktadır. İnsan kulağı 20 ile 20 bin frekans arasındaki sesleri duyabilmektedir. Yani insan 20’nin altındaki ve 20 bin’in üzerindeki kendisine ulaşan sesleri duyamaz. İnsanın aklına geliyor, acaba duysaydı daha iyi olmaz mıydı? Dost ve akrabalarıyla uzak mesafelerden direkt olarak görüşür böylece telefon parasından kurtulurdu. Fakat aslında tam tersi hayat yaşanmaz olurdu. Düşünün yorgunsunuz veya gece olmuş uyumaya çalışıyorsunuz. Yakın mesafelerden veya kilometrelerce uzaktan bütün insanların hayvanların kısaca her şeyin konuşmasını, sesini, gürültüsünü duyuyorsunuz. Biraz dinleneyim diyorsunuz evinizdeki karınca ve hamam böceklerinin rap rap ayak seslerini duyuyorsunuz, mümkünse gelin uyuyun. Her şeyi çok iyi duyarak bu mümkün değildir.
Bu noktada bir harikalıktan daha bahsetmek istiyorum. İnsan uyuduğu zaman kulağı dış gürültülere karşı bir nevi kilitlendiğinden, güçlü bir ses olmadıktan sonra insanın uykusu kolay kolay bozulmuyor.
Sesleri duyma dışında kulağın önemli diğer bir vazifesi de vücudun dengesini sağlamaktır. Ayakta durabilmemizi, yürüyebilmemizi sağlamaktadır. Dengemiz bozulursa ayakta durmamız imkânsızlaşır ve düşeriz.
Dikkat edilecek olursa insan vücudunda bir simetri hâkimdir. Sağımız ve solumuzdaki organlar incelendiğin de bu simetri tespit edilmiş olur. Bu simetri çok önemli vazifeler görmektedir. Mesela, bu simetri sayesinde göz cisimlerin kendine olan uzaklığını tayin edebilir. Kulakta ki aynı simetri sayesinde insan kendisine seslenildiğinde hem stereo duyar, hem de sesin hangi yönden geldiğini rahatlıkla tayin edebilir.
Hemen hemen hepimiz lokmayı ağzımızda çiğneyip yuttuğumuzda teorik olarak midemize gittiğini biliriz. Fakat acaba nasıl oluyor da çiğnenen lokmalar nefes borusuna değil de, yemek borusuna gitmektedir? İnsanın bu konuda ki müdahalesi ve katkısı ne orandadır? Hiçbir katkısı yok denilebilir. Yüce Yaratıcı insana harika bir sistem kurmuştur. Lokmayı yutmak istediğinde insandaki küçük dil nefes borusunu otomatik olarak kapamakta ve lokmanın yemek borusuna geçişine zemin hazırlamaktadır.
Lokmanın mideye varmasıyla daha da ilginç bir hadise gerçekleşmektedir. Yenen maddelerin parçalanması, erimesi gerekmektedir, bunun için mide enzimler ve içinde hidroklorik asit bulunan bir su salgılar. Halk arasın da tuz ruhu diye bilinen bu asit, değil yenilen eti, demiri dahi eritebilecek güçtedir. Fakat ne enteresandır ki, etten yaratılan bir torbacık olan mide içindeki, et ve benzeri maddeler parçalanıyor, hazmediliyor fakat yine etten olan mideye hiçbir şey olmuyor. İnsanın her ihtiyacını yaratan Cenab-ı Hak onun vücudunun da neye ihtiyaç duyduğunu bilir ve o ihtiyaca göre yaratır.
Vücudun en çalışkan, adeta bir fabrika gibi çalışan üyelerinden biri de karaciğerdir. Bu gün ilim adamları tarafından tespiti yapılabilmiş olan karaciğerin 400’den fazla görevi vardır.
Sizlere karaciğerle ilgili değişik bir noktayı da aktarmak istiyorum. Karaciğer kendisinin eksilen parçalarını yenileyebilme özelliğinde yaratılmıştır. Yani herhangi bir sebepten dolayı karaciğerin bir bölümünün alınması gerekse, karaciğer mevcut kalan parçasıyla tekrar eski sağlıklı halindeki büyüklüğüne kavuşabilmektedir. Hatta karaciğer 64 parçaya bölünse 63’ü alınsa, kalan tek bir parçadaki hücreler çok seri bir şekilde çalışarak tam bir karaciğeri yeniden meydana getiriyorlar. Allah’ım, bu ne sistem, bu ne güç, bu ne kudret, akıllara durgunluk veriyor. Şayet bu güç Allah’a verilmez de karaciğere ait bir güç gibi gösterilmeye çalışılırsa, akıllı geçinen hiç kimse bunun hesabını veremez.
Diğer taraftan insanın beyninin altında bulunan hipofiz bezlerinin çok düzenli çalışması gerekmektedir. Çünkü "büyüme hormonu normalden fazla salgılanırsa dev, az olursa cüce oluruz. Diğer bezlerin faaliyetlerini dengeleyen hormonlar olmazsa, vücut şehrinin intizamı bir anda alt üst olur, kim ne yapacağını bilemez hale gelir, anarşi çıkar. Vücudun bütün salgı sistemine liderlik yapan hipofiz bezi acaba bu kadar bilgiyi nereden öğrendi? Neyin ne zaman hangi miktarda salgılanması emrini nasıl verebiliyor? Bu denli kompleks çalışan insan vücudunu çok iyi ezbere bilip, emir vermeden önce bütün ihtimal hesaplarını çok iyi yapması gerekir.
Bütün bu işlemlerin olması için ya denecek ki, "Akıl ve şuur sahibi olmasa da bir et parçası olan hipofiz bezi bunları yapmaktadır. " Böyle bir iddia ise akıldan istifa etmeyi gerekli kılar. Veya şöyle denecek; "Hayır, akılsız, şuursuz bir et parçasının bütün bunları yapması mümkün değildir. Ancak ve ancak bunlar akıllı, şuurlu, her şeyi bilen birinin tasarrufuyla olabilir" Doğru tercihin hangisi olduğu gün gibi aşikârdır.
Burada çok fazla detayına giremediğimiz, bazı kesitlerini vermeye çalıştığımız, Cenab-ı Hak’kın müthiş, sanat harikası eseri olan insanı tanıtmaya, ondaki güzellikleri, işleyişleri kısaca sergilemeye gayret ettik.
Bu konunun gerçek manada detayına inilmeye kalkılsa bunun için ciltler yetmez. Biz burada bu mükemmel yaratılışa bir kapı açmaya çalıştık. İnsandaki bu sistemler zincirinin tesadüfen veya kendi kendine olamayacağı veya cansız kör tabiatın yaratamayacağını, bütün bunların her şeyin tek Yaratıcısı sayesinde kudret eliyle ancak olabileceğini vurgulamak istedik.
Bizlere bahşedilen bunca nimet karşısında hayrete düşüp, takdir hissiyle Allah’a inanıp O’na kulluktan başka yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Bu kendini insan olarak nitelendirenlerin üzerine düşen bir görev ve verilen nimetlere, bir şükür ifadesi olarak aynı zamanda bir mecburiyettir. Acaba bunun zıddını kabul etmek mümkün müdür? Cenab-ı Hak bizleri böyle bir yanlışa düşmekten muhafaza etsin.
Yaratılış ağacının meyvesi olan insanın kâinattaki değeri paha biçilmezdir.
Bu değerli varlığın serüveni Cenab-ı Hakkın varlığını, kemalini ve güzelliklerini göstermek istemesiyle başlamıştır. Böylece insan ve diğer varlıklar için uzun, güzel bir yolculuk serüveni hayata geçmiştir.
Düşüncede ilk, netice son kıymetli misafir için bütün hazırlıklar eksiksiz tamamlanmıştır. Bu hazırlıklar o kadar muhteşem olmuş ki, görenleri hayrete düşüren göz kamaştırıcı, harika bir kâinat oluşturulmuştur.
Dünya sofrasında yemekler pişirilmiş, Seması yıldızlarla süslenmiştir. Yeryüzü ve gökyüzü sakinleri heyecan içinde Allah’ın bu kıymetli misafiri için heyecan ve dikkat içinde bekleyişe girmişlerdir.
Nihayet heyecanlı an gelmiş ve misafir dünyayı şereflendirmiştir.
Artık dünya ve kâinat beklediği huzura kavuşmuştur. Ve hazırlıkların haklılığı anlam kazanmıştır.
Belki bu manayı çözemeyen İblis’ten sonra tek varlık insandır. Kâinata kattığı anlamın farkına bir türlü varamamıştır. Bunca hazırlığın kendisi için yapıldığının farkında değildir. Dünyadaki misafirliği süresince devamlı yaratılış gayesinin zıddı faaliyetlerde bulunmuştur. O anlam yüklü değerini anlamadığından, servetlerini elmas ve mücevherlerle değiştireceğine, bir kırık cam parçalarına değişmiştir. Üç günlük dünya menfaati için ahretini satmıştır.
Tabi Allah’a kulluk görevini tam yapıp halife unvanını alacak insanlarda bu gaflette olanların aralarında vardır. Fakat bunların sayısı sanırım azdır.
Bu açıdan bu değere dikkat edip, misafirliğimizi iyi yapıp, Yaratanımıza yakışır birer kul olmamızın öneminin farkında oluruz. İnşallah bu şuur içinde hareket edip, yaşayıp kulluğumuzun hakkını veren ve Rabbimizin razı olduğu kullarından oluruz.
Rabbim bütün insanlara hidayet yollarını nasip etsin. Amin.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.