- 328 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YAZ BAŞINDA GÖÇEN BİR TURNA KATARI
Öldüğümde şafak vaktinde yarın
Gelip ağlamayın başında mezarımın
Olmayacağım altında toprağın
Özgürlük rüzgarıyım ben
Eseceğim üstünde İspanya’nın
Bu dizeler, 1974 yılında İspanya diktatörü faşist Franko tarafından kurşuna dizilerek öldürülen beş devrimci yurtseverden birinin, kurşuna dizilmeden önceki ateşli çığlığıdır. Bütün devrimci şairlerin zorlu yaşamları ve ölümleri bir bakıma bu çığlıkta özetlenmiştir .Baştan sona kavga, hapis, sürgünlerle örülü yaşamları çoğu zaman trajik ölümlerle sonuçlanmış toplumcu-gerçekçi Türk şairleri de birer özgürlük rüzgarı gibi Türkiye’nin üzerinde esmektedirler, yüzyıllarca da eseceklerdir.
Kimdir onlar? Yiğitler yatağı Anadolu’nun büyük ozanı Yunus Emre, onları şöyle dile getiriyor:
’’Bu dünyada bir nesneye yanar içim göğnür özüm
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi.’’
Yiğitlik nedir? Tarih göstermiştir ki, kendi bireysel çıkarları için değil, halkının özgürlüğü, ulusunun bağımsızlığı uğruna ölümü göze alanlara, bu yolda savaşmaktan kaçınmayanlara, ömrünü toplumuna, başka insanlara adayanlara ’’yiğit’’ denir. Yiğit hangi yaşta olursa olsun hep ’’genç’ ’tir, hep dirençlidir.
Yüz yıllardan beri, her zaman Türk dilinin yitirdiğimiz büyük ustalarını derinden anımsarım. Bugün dönüp baktığımızda değerli dört şairimiz ve büyük romancımız Orhan Kemal, bu ayda ayrıldı aramızdan. Orhan Kemal,=2 Haziran 1970, Ahmed Arif=2 Haziran 1991, Nazım Hikmet=3 Haziran 1963,Hasan İzzettin Dinamo=20Haziran 1989 ve Cahit Külebi=20Haziran 1997. Hepsi de kendilerini Türk ulusuna adamış tazın erleri, hepsi de Türk Devrimi’nin çocukları.
Ölümün acısını anadan, babadan, evlattan dosttan, maldan mülkten ayrılmak değil, vatandan ayrılışın ızdırabı olarak görebilen büyük yurtsever şairlerimizden Namık Kemal, bu olguyu, ’’Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor...Lakin vatandan ayrılışın ıztırabı zor.’’ dizeleriyle dile getiriyor. Şairleri şair yapan, en yüce duygu hangisidir, diye sorsalar hiç duraksamadan ’’yurtseverliktir’’, derim. Devrimcilikle ve cesaretle bütünleşmiş sağlam bir yurt sevgisi.’’Fransız bayrağının renklerini taşıyorum kanımda’’ diyen komünist Aragon’dan Lorca’ya, Wolt Withman’dan Kavafis’e, Mayakovski’den Ahmed Arif’e dünyanın büyük şairlerinin tamamına yakını ateşli birer yurtseverdir. Örneğin Nazım Hikmet’in, Neruda’nın, Puşkin’in, Ritsos’un yapıtlarından yurtseverliği çıkarırsanız, ne kalır geriye? Ülkesini, ülkesinin insanını sevmeden, yeryüzünü ve insanlarını sevmeye çabalaması boşa emektir.
1921 yılında Nazım Hikmet, arkadaşı Vala Nurettin’le birlikte Kuvayi Milliye’ye katılmak üzere Ankara’ya gider. Orada Atatürk’ün huzuruna çıkarılır. Bu buluşmayı ayarlayan İsmet Fazıl Paşa, Nazım’ı Atatürk’e takdim eder. Atatürk Nazım’a dönüp ’’Güzel şiirler yazdığınızı söyledi bana Paşa hazretleri. Mevzulu şiirler mi bunlar?’’diye sorar. Nazım, ’’umumiyetle, öyleler’’, diye yanıtlayınca, Atatürk’’ Umumiyetle yetmez. Şu sıralar yalnız mevzulu şiirler yazmalısınız. Memleketin buna ihtiyacı var,’’ der.
Büyük Türk Devrimi’nin emperyalizme karşı verdiği ’’Meydan Savaşı’’nın en ateşli günlerinde Atatürk, genç şairlerden, şiirleriyle kavgaya atılmasını istiyor. Bolu’ya öğretmen olarak atanan Nazım, bir süre sonra Ekim Devrimi’ni yakından tanımak için Sovyetler Birliği’ne gidiyor. Sovyet Devrimi genç şairlere yepyeni olanaklar sunuyor. Türk Devrimi, Fransız Devrimi’nden farklı olarak Sovyet Devrimi’nden Halkçılık, Devrimcilik gibi kendi yüzyılının özelliklerini almıştır. Devrim süreçlerini derinden kavrayış ve ateşli yurt sevgisi Nazım Hikmet’e Kuvayi Milliye Destanı, Memleketimden İnsan Manzaralarıi Şeyh Bedreddin Destanı gibi büyük yapıtlar yazdırmıştır.
’’Bir şair, Ahmed Arif
Toplar dağların rüzgarlarını
Dağıtır çocuklara.’’
Cemal Süreya, dostu Ahmed Arif’i üç kısa dizede özgürlük dağıtan bir halk kahramanı olarak tanımlar. Bu büyük şair, Anadolu yiğitliğinin bileşimidir. Bu bileşim Anadolu’nun hem insansal hem de doğasal coğrafyasından kaynaklanır. Bunun bir başka adıysa ulusunun oğlu olmaktır. Şöyle diyor Cemal Süreya,’’Hollanda’ya gittiğimde orada Van Gogh ’un resimlerindeki sarıların kaynağını bulmuş ve daha çok sevmeye başlamıştım Van Gogh’un resimlerindeki sarıları.’’
Aynı şekilde, Erzurum toprağını gördükten, Doğu Anadolu’daki yeryüzü şekillerini, iyice dolaşıp içime sindirdikten sonra, Aşık Veysel’in sesinde de Doğu Anadolu toprağının rengi, kıvamı, taşıl niteliği, köy evlerinin içinden geçen arklar, yüzükoyun yatarak su için delikanlılar, genç kızlar vardı. Ahmed Arif’in şiirinde de, anlatıldığı yerlerin, yapıtına koyduğu hayatın çok tutarlı bir bileşkesini görüyorum, ’’diyor ve ekliyor: ’’Cesareti söylüyor Ahmed Arif, yiğitliği...Bu pınar gibi, bir yer altı suyu gibi, bir tipi gibi. ’’Ahmed Arif, toplumcu, gerçekçi Türk şiirinin zengin coğrafyasında coşkuyla akan özgün bir ırmaktır.
John Steinbeck’in ’’Gazap Üzümleri’’ni, ’’Fareler ve İnsanlar’’ını, Jach London’ın ’’Martin Eden’’ini on beş yaşlarında okudum. Orhan Kemal’in ’’Avare Yıllar’’ını, ’’Arkadaş Islıkları’’nı, ’’Sokakların çocuğu’’nu...Üç yazarda da aynı gönül yüceliği, aynı delikanlı duruşu buldum sa da, Orhan Kemal’de beni büyüleyen, beni canımdan yakalayan, sanki edebiyatı aşan etkili bir yan vardı. Belki de Orhan Kemal’i, Türk edebiyatındaki ’’yeni gerçekçilik yolunun öncüsü’’ yapan da bu güçlü yandı. Gerçekte Orhan Kemal Sovyet Devrimi’ni hazırlayan Puşkin’lerin, Gogol’ların, Çahov’ların Rus edebiyatında yaptıklarının benzerini Türk edebiyatında gerçekleştirdi. Orhan Kemal 12 Mart faşizminin azgın döneminde, tedavi için gittiği Bulgaristan’da kalbine yenik düştü Bugün ABD emperyalizminin saldırılarıyla parçalanmak istenen ’’memleketimizin’’ Orhan Kemal’e duyduğu ’’ihtiyaç ortada iken, Türk okurunun nasılda ’’hortumcu romancıların’’ tuzağına düşürüldüğünü gördükçe içim sızlıyor.
’’Göğsümüzün altında çarptıkça yüreğimiz
Savunacağız biz
Güneşi, havayı,suyu ve insanı
Savunacağız biz
Kalbin öğrettiği en güzel şeyi=VATANI’’
diyor şiirinde Hasan İzzettin Dinamo. Bu vatanda iktidarı ele geçiren karşı devrimciler, bu vatanın öz çocuklarına, değerli yazarlarına, şairlerine yıllarca kan kusturdular. Ama bu zulümler onlardaki vatan sevgisini iyice alevlendirdi. Bunun en güzel örneği Hasan İzzettin Dinamo’dur. Ömrünün büyük bir bölümünü yoksulluk içinde, küçük, bir gecekonduda geçiren Dinamo’yu gecekondusunda bulamazsanız eğer, ya mahpustadır, ya da Karacaahmet Mezarlığı’nda gizlenmekte...
Ben Cahit Külebi’nin yüzünü cömert bir Anadolu güneşine benzetirim hep. Size abartı gelebilir. Gelmesin. Onun geniş, güleç yüzünde Anadolu’nun bütün erdemleri, yücelikleri, yiğitliği toplanmıştır. Bizim kuşağımız Nazım Hikmet’ten öğrendiği kadar, Cahit Külebi’den de çok şey öğrenmiştir. Onun insan sevgisiyle dopdolu şiirleriyle büyüdük hepimiz. Sivas yollarında geceleri katar katar giden kağnıların yanında onunla birlikte yürüdük. Bir su gibi dibinden geçerek ekinlerin onunla Tokat’a gittik. Külebi Anadolu’ gerçekliğini lirik ve yalın bir söyleyişle ortaya koydu.
’’Kopdağı’ndan akar bir çeşme var
Serçe parmağı kalınlığında suyu
Haram etmiş gece gündüz uykuyu
Akar da akar.’’
İster Türkiye’nin üzerinde esen özgürlük rüzgarları deyin onlara, isterseniz yaz başında göçüp giden turna katarı...Onlar türkü söylediğimiz dilde, saf tuttuğumuz kavgada, yeşeren ovada, akan ırmakta, çiçek açan dalda, gökteki yıldızda ve bugünlerde ABD emperyalizmine, onun yerli işbirlikçilerine karşı direnen işçinin bileğine yürüyen kandadır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.