- 286 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İç Rölyefler
“İç Rölyefler” Üzerine Okuma Notları
"İç Rölyefler" Şair Sinan Ayhan’ın toplamda sekizinci, şiirde üçüncü kitabı. Nisan 2023 tarihinde Kitapyurdu Yayınları etiketiyle okurlarıyla buluşturduğu, çiçeği burnunda yeni bir eseri. Yüz doksan iki sayfa hacmindeki kitap, altı bölüm halinde tasniflenmiş ve yüz yirmi beş şiir yer almaktadır. Kitap bölümleri; "İç Rölyefler, Astragan Kaplı Defter, Kör Kâhinin Kitabı, Uzak Midilli Sokağı, Tahrif ve Kuzgun" şeklinde sıralayabilirim. Şair kitabını, eşine ithaf etmesinin, şiirlerin içeriği ve özü bağlamında daha bir anlamlı olduğunu söyleyebilirim.
Şair, anlatımında mitolojinin imkânlarından bolca faydalandığını görmekteyiz. Antik çağa ait kimi karakterler ve kavramlar üzerinden açılımlanarak, derinlemesine yolunu almaktadır. Sokrates, Ksenofon, Poseidon, Afrodit, Apollon gibi daha çok Yunan Mitolojisi başta olmak üzere başka mitolojiler, şiirlerin içeriğinde kendisine yer bulmaktadır. Antik çağ felsefesinden, kahramanlarından etkileşimle işlenen bir anlatım... Mesela milattan önce yaşamış Lagoş Şehir Devleti kralı Urukagina ve kanunları gibi birçok değer ve bakış, şiirler de yerini almaktadır. Bunlarla birlikte kutsal metinler, Zerdüştlük, Süryani, Zebur, Peygamberler gibi birçok anlatım şiirlerde açılımlanarak işlenir. Bunlara ek olarak, kimi filmlerden kimi karakterlerden de etkileşim sağlandığını söyleyebilirim. Van Gogh bunlardan biri mesela. Aileyi, yuvayı kutsal metinler, mitolojiler, tarihi ve felsefi yaklaşımlar, kadim değerler ve hatta matematiğin imkânlarından faydalanıldığını ve bu perspektif üzerinden konu ele alınıp işlendiğini söyleyebilirim. Bu kavramlar bir nevi rehnolur şiirlerle.
“İç Rölyefler” birçok cihetiyle aileyi, evliliği, hayat arkadaşını imgeleştiriyor diyebilirim. Bu durumu en iyi “İç Rölyefler, Bir Yastıkta Kocamayı İsteme Evresi” (sayfa 78) şiir başlığında ve şiirinde olduğu gibi birçok şiirde de bu durum nakış nakış işleniyor adeta. Başka bir şiirinde “yastık” metaforu üzerinden şu şekilde işlenir şiir; “…yüzü taşıyan surette/ sureti eşen akılda/ kil surete çalınan bakışın/ olsun, bir dokunuşu yastığımızda// ve bir kalbi olsun yastığımızın…” (sayfa 93)
Şiirler de anlatım; matematiğin, fiziğin imkânlarından, geometriden, şekilsellikten beslendiğini de söyleyebiliriz. Bir nevi matematik ve fizik üzerinden çokanlamlılığa ulaşılmaya çalışılıyor diyebiliriz. Mesela “kalpler yasası” gibi bir ifade, matematikle, fizikle etkileşimi ve benzeşimi üzerinden yol aldırılıyor. Bir nevi böyle bir metafor inşa ediliyor. Venn şeması, vektörel büyüklük, iç ve dışbükeylilik, yarıçap gibi birçok metafor geliştirip inşa ediliyor. Bunlarla bir nevi deneme şiirler yazılıyor. Bu deneme şiirler, gerek şekilsellik gerekse de içerik olarak bu şekilde kimliklendiriliyor.
Şairin; tarih, felsefe ve mitoloji okumalarını birçok sayfada özellikle wikipedia alıntılarından oluşan dipnotlarla, okurla paylaşıldığını görmekteyiz. Mesela bir şiirde kullanılan “medusa” ifadesinin wikipedia’dan alıntılanmış özet dipnotu şu şekildedir; “Medusa: Yunan mitolojisinde gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılan yılan saçlı, keskin dişli, dişi canavardır” Her şiir ayrı ayrı derinlemesine, çok boyutlu cihetleri olan bir derya. Belki de kitabın bütünlüğünden önce ayrı ayrı birkaç şiirde de olsa şiir çözümlemesinin yapılması gerekiyor. Daha çok bu bağlamda bir şiirle kitabın bütününe böylelikle bir tümevarım sağlanıyor. Bir nevi şiirlerin geneli üzerinden çözümleme yapmak ve bir çerçeve oluşturmanın güçlüğünü söyleyebilirim. Çünkü şiirlerde hem derinlik hem de anlatımdaki veri çokluğu bu durumu gerekli kılıyor diyebilirim.
Şiirler her ne kadar serbest tarzda şiirler olsa da zaman zaman da hece şiirinin ahenk unsurlarını okurun kulağına zerk ediyor bir taraftan şair. “hadi çıkalım seninle dolaşmaklar olsun/ süzgün kır peçeleriyle biraz dolaşık/ ayaklı kuşlar, pelerinler saklasın ak şamdan/ ateş kesen yüzün, tanısan ah bir…” (sayfa 11) Şairin, kelime haznesinin çok geniş olduğunu görmekteyiz. “humule, tiryak, sığasız örüler, kerpeten ısırığı, ıskarmoz, ikonofiil, astragan, dulsina, pürçek, güherçile” gibi daha nice kelime, okurun önüne çıkıyor ve okuru, sözlük kullanmaya zorluyor adeta. Şiirlerde birinci tekil şahıs, ikinci tekil şahıs, birinci çoğul şahıs, geniş zaman gibi birçok fiil çekimiyle anlatım zenginliğine ve çağrışım gücünün etkileyiciliğine ve vurguya yönlendiriyor diyebilirim.
Şiirlerdeki anlatımın ve dilin görülebilmesi açısından, sevgiliyle bir hasbihal inceliğinde olan “Maum” şiirinin tamamını buraya taşımak istiyorum izninizle. “özlerim kapı açıldığında maun figürler/ özlerim bir çıt sesinde/ açılan bir kirpik/ narin taç yaprağa benzer// iyiyim bir korkum yoksa/ parmaklarımda bir kabartma/ krizantem, usare iyiyim bir inci nefesten/ elbiselerim varsa tümleç// ama özlerim bir lavanta kokusunu/ havanın saçlarında özlerim bir tırnağın/ yüzümü çizmesini kapı açıldığında/ göze dokunan ten olmayı// özlerim, üzerimde maun figürler” (sayfa 19) Aşkın tarif edildiği başka bir şiirin bir bölümü şu şekildedir. “…bir tohum şehirsin sen/ sarı, kara yalpa bir güneş…” (sayfa 15)
Şiirlerde, eş, aile ve ev odağında yol alınıyor demiştik. “Formika Kaplı Tv Dolabına Ağıt” gibi örneklerde; nesneler, objeler üzerinden de anlatımlarını çeşitlendirip okurun dikkatini bir nevi celp etmektedir. “Akbaba Savaşları” tek bölümlük uzun şiirinde de “Afrika’da ev” metaforunu işleyip şiirlerine bu temayı da dâhil eder. (sayfa 150) Bir nevi şair düzensizlikler içerisinde kendisine bir düzel kurmaya da çalışır. Ve karmaşadan çıkmayı, sivrilmeyi amaç edinir adeta.
Şiirlerde geçen, “saklasın ak şamdan”, “sonra söz bağından tek neme bindim”, “şems iyem azıcık ıslak tohum”, “ben gammı azım gammazım”, “yat.aktır”, “…güz.elliğin kokması…”, “bir kırışık dün…yayı…” gibi birçok örnekte farklı çağrışımlara, çift anlamlılığa, şairin ifade ettiği gibi çoklu anlama ulaşmaya çalışılır. Arka kapak yazısında bu çoklu anlama bakışını şu şekilde ele alır şair: “Anlam, üç boyutta mahkûm edilmiş bir gövde olamaz; çoklu anlam her koşulda ve anlamda bizi çevrelemişken hele… Anlam, anlamsızlığa kadar evrilebilir; her şeye rağmen anlamsız zannettiğimiz şey, çoklu anlam sebebiyle çok anlamlı olabilir… Anlatım tekniklerinin hem çeşidi çoğalmış hem çıtası yükselmiştir” Bu durumu mısralar üzerinde de görmekteyiz. “…onda; kâh/ hinim demedim kâhhinim…” (sayfa 130) Hatta bu çağrışımlarını kelimeler üzerinden de yürütür. “Sylvia Plath’ın çatlak kemiklerine” ifadesindeki soy isme tekabül eden “Plath” ifadesini “platin” olarak da okutturur okura. Bir nevi bu noktalarda farklı çağrışımlara yönlendirir okurunu.
Kitabın içeriğine ait kısa kısa bölümleri buraya taşıdım ama yeterli oldu mu tam olarak bilemiyorum. Bu şiir kitabını tamamen okuyan çoğu okurda ayrı ayrı anlayış, kavrayış ve hissediş nüksedecektir muhakkak. Her okurun muvazenesindeki tahlil ve terkip çabası şairin amacına ulaşmasına vesile olacaktır.
Sonuçta yazılan her şiir, egosantrik bir şekillenme ile başlasa da nihayet biz’ e gidişin, tümevarımın çıkış noktası olacaktır. Şairin bu kitabında ve kitaplarının genelinde yer yer dipte çırpınma, derin bir yaralanmışlığın izlerini de görmekteyiz. Şairin bu mutatlık hali bir yerde şairin poetikasına katkısını sunmaktadır. Şairin başka bir kitabın da dediği gibi -et kemik, kıyafetine girmiş bir dram- olmalı belki de insan kim bilir. Ama genel olarak diyebilirim ki şair, bir soyutluk gezginliğinde yolunu almaktadır. En çok beğendiğim bir şiir bölümüyle yazımı sonlandırayım izninizle. “Yürüyen Bir Dudağın Yarıçapı” şiirinin bir bölümü şu şekildedir. “…içbükey bir zangoç gözüyle/ baktım dünyaya/ dışbükey bir ağızla ördüm ağımı/ örümcek ayaklı kâğıda/ benim hiç yürümeyen dudağım olmadı” (sayfa 73) İyi okumalar.
İlkay Coşkun
24.04.2023
Kültür Ajanda Dergisi
Sayı 117, Ağustos 2023
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.