- 198 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kral-Köle
Seni nasılda büyütmüşüm gözümde. Bir insan anca bu kadar kusursuz olabilirdi. Oysa insan denilen yaratık kusursuz olabilir miydi? Çok saçma değil mi? Bu kadar saçmalığı tüm benliğimde doğru olarak kabul ediyordum. Benim gözümden, yüreğimden, kalbimden kendine baksan sende inanamazsın ve "Bu ben miyim?" diye kendini sorgulamaktan alıkoyamazsın. Sanırım bu dünyada başardığım en güzel meziyet seni yüceltmekti. Sana anlaman için güzel bir hikaye anlatayım:
Zamanın birinde bir kral yaşarmış. Emrine amade bir sürü kölesi, hizmetçileri, askerleri varmış. Muntazam bir imparatorluğun başında yer alıyormuş ama bunun dışında diğer insanlardan onu farklı kılacak pekte bir mazereti yokmuş. Kral evlilik çağına çoktan ulaşmış ve geçmişte yaşadığı olumsuz sonuçlanan ilişkilerden usanarak ciddi anlamda bir evlilik müessesesine adım atmak istemiş. Gel zaman git zaman derken ülkede kendine yakıştırdığı bir eş bulamamış ve komşu ülkelere açılmaya başlamış. Bu sırada ergenlik çağındaki kadın bir köle, tüm yasaklara rağmen bir gün kralla göz teması kurma tenezzülünde bulunmuş. Bunun üzerine kral "Derhal bu hadsizi yanıma getirin!" diyerek emirini vermiş. Köle bir çırpıda yakalanıp kralın karşısına çıkarılmış. Kral "Söyle bakalım nereden aldın bu cesareti?" diyerek köleye korku üstüne korku yağdırmış. Artık nefes almakta bile zorlanan köle "Kralım gerçekten sizi çok merak ettim. Yoksa elbette haddime değil size bakmak..." demiş. Muzip kral bu küçük kadının cesaretine hayran kalarak "Hadi bakalım merakını giderelim o halde" diyerek onu kolundan tuttuğu gibi bahçeye çıkarmış. Hafiften sepeleyen yağmur arasında saatlerce konuşup güzel bir dostluk ilişkisi kurmuşlar ve bugünden sonra kral ne zaman isterse köleyi ayağına getirmiş ve sohbet etmeye devam etmiş. Kral bir dosta sahip olduğu için çok mutlu köle ise dostluktan çok öteye giderek krala karşı bir şeyler hissetmeye başlamış. Tabi ki kral bunun farkında değilmiş. Kölenin gözünde ise kralın kıdemi her geçen gün artıyor, hayranlığı haddinden fazla baş göstermeye başlamış. Artık kralla konuşurken kalbinin çarpmasına engel olamıyormuş. Kralın her saat başı çağırmasını iple çeker hale gelmiş. Sevgisi o kadar kabarmış ki artık bir gün dayanamamış ve kral yine bir şeyler anlatırken "Kralım ben sizden çok hoşlanıyorum..." deme cesareti göstermiş. Kral ise kahkaha ile gülerek kendinden yaşça baya küçük olan bu kölenin sevgisini galiye almamış. Köle cümlesinin arkasında durunca kral "Küçüğüm sen daha çocuksun, kendine göre birini bulduğunda emin ol beni unutursun. Hem senin hissettiğin sevgi değil olsa olsa hayranlık olur." demiş. Köle kralın bu kayıtsızlığına çok üzülmüş. Günlerce yemeden içmeden kesilmiş. Kral ne zaman çağırsa gitmek istememiş ama zorla götürülmek zorunda kalmış. Kral, kölenin bu mutsuzluğunu fark ediyor ama yine de onun sevgisine kayıtsız kalarak dostluk ilişkilerine devam etmek istiyormuş. Köle zamanla kendini toparlamış ve bu aşk acısı ile yaşamayı öğrenerek kralla dostluğuna devam etmiş. Gel zaman git zaman kral bir gün kendine denk gördüğü birisi ile evlilik kararı almış. Bu sırada artık köle ile olan sohbeti azaltmaya başlamış ve düğün hazırlıklarıyla uğraşmaya başlamış. Köle ise kralın kendini artık neden çağırmadığını içsel olarak sorgularken bir gün evliliğe hazırlandığını öğrenmiş. Köle yine çok üzülüp yemeden içmeden kesilmiş. kendini hiç bu kadar değersiz hissetmemiş o zamana kadar. İçinden sürekli "Ben kimim ki zaten, bir krala layık mıydım?" cümleleri geçirip durmuş. Sonra artık kralın başkasıyla olma düşüncesine dayanamayarak pılını pırtını toplamış ve dönmemek üzere sarayı terk etmiş. Kral ise yitirdiği dostunu her yerde aramış ama ne fayda dostu artık resmen dünyadan yok olmuş. Bu sırada tabi kral evlenmiş ve hatta yeni veliahtlar bile dünyaya getirmiş. Yaşamına çok güzel devam ederken kaybettiği dostu bir gün olsun aklından çıkmamış. Git gide hissettiği dostluk ilişkisi yerini aşka bırakmış. Küçümsediği ufak dostu artık dost olmaktan çıkmış ve imkansız olan bir aşk hikayesine dönüşmüş. Kral birçok pişmanlığı içinde hazmetmeye çalışırken köle ise kaçıp sığındığı başka bir ülkeden her gün kralın haberini almaya devam ediyormuş. Köle çoktan büyüyüp kocaman bir kadın olmuş. Hayatına sürekli birileri girip yer edinmeye çalışmış ama köle kimseye hiç bir şey hissedemiyormuş. Etraftaki insanlar "Artık ne zaman evleneceksin? Yaşın çoktan geldi?" dediğinde ise kölenin gözleri hafiften buğulanıyor ama bu soruya verecek cevabı sadece içinden yineliyormuş "Hiç bir zaman". Köle saraydan kaçarken kalbini de kralda bırakıp öyle gitmiş. Kralın dediği gibi büyüdükçe unutacağını sanmış, kralın hayranlık diye nitelediği duyguyu. Oysa kral haklı çıkmamış ve köle o zamanlar inatla arkasında durduğu sevgisinin şimdi ise sadece utancını yaşıyormuş. Sanki kraldan başka bir daha asla kimseyi sevmeyecek gibi, dünyada kraldan başka kimse yok gibi, kraldan başka doğruyu kimse söylemez gibi... Kral, Kral, Kral Kölenin aklında başka bir şey yokmuş.
Sonra bir gün gelip çatmış kralın yolu, kölenin barındığı ülkeye düşmüş. Köle su kuyusundan su içerken bir anda kralla göz göze gelmiş. O esnada kalbi tekrar o avludaki küçük kızın kalbi gibi çarpmaya başlamış. Kendine hakim olmaya çalışırken kral ufak bir tebessüm atmış. Sonra köleye bir adım daha atmış ve "Neden gittin?" cümlesini bir çırpıda söyleyivermiş. Köle ise "kralım kalbim başkasıyla olmanızı kaldırmıyordu." diyebilmiş sadece ve bulunduğu yere oturup gözlerinden süzülen yaşlara engel olamamış. Kral cümlesine devam etmiş "Sen gittikten sonra anladım ki, hislerin karşılıksız değildi. Çok aradım seni. O zamanlara dönmek için neler vermezdim. Hadi benimle gel gidelim tekrar o avluya" . Köle duyduğu cümleler karşısında şaşkınlığını saklayamaz olmuş artık. Bir yandan da öfkesine hakim olmaya çalışıyormuş. Kralın evli olduğu gerçeğiyle kendini füturca çağırması köleyi bir hayli kızdırmış. Hala kral tarafından bir çocuk gibi görüldüğünü düşünüyor ve hiç bir zaman ona kendini layık göremiyormuş. Bu karmaşık hislerinin arasından tek bir cümle düşmüş ağzından "Kralım ben bu hafta evleneceğim. artık yurdum, yuvam sadece burası" . Oysa böyle bir şeyin olması, insanların uçma ihtimaline eşdeğerken. Kral kölenin bu cümlesiyle öfkeye dönmüş ve tekrardan ülkesine dönmüş. Köle ise kralın arkasından sadece bakmış. Her gün o çeşmeye gidiyor o günü hayal ediyormuş. Kralın "Büyüyünce unutursun" dediği köle unutmak bir köşeye dursun hisleri büyüdükçe çoğalmış. Kralı gözünde öyle büyütmüş öyle büyütmüş ki ne kendini ona layık görebilmiş, Nede başkasıyla olacak kadar içindeki sevgisini silebilmiş. Aylarca, yıllarca kendini yalnızlığa mahkum etmiş. Son nefesini kralı tekrar görme umuduyla o çeşmenin başında vermiş...
İşte böyle. Bazı aşklar gurura yenik düşüyordu. Bir taraf sürekli acı çeken, diğer taraf ise hiçbir şeyi görmeyip yaşamına devam eden oluyordu. Oysa kral mükemmel değildi ve onu diğer insanlardan farklı yapacak özel güçleri de yoktu. Köle büyütmüştü zamanla aşkını içinde. O kadar büyütmüştü ki kralın sıradanlığını görmek artık imkansız olmuştu. O kadar büyük duygu beslemesine rağmen de ikinci seçenek olmayı ruhuna kabul ettirememişti. Kral tarafından galiye alınmamayı hazmedememişti. Henüz daha çocukken bile kralın başka biriyle evlenmesini kaldıramamıştı. Çok sevmesine rağmen yok sayılmayı kabul etmemiş ve ölene kadar yalnızlığı seçmişti. O nedenle insanlara gereksiz anlamlar yüklememeliydik. Birini olduğu gibi görmeli, yanlışında silmeli, doğrusunda takdir etmeliydik. Ama asla yüce görmemeliydik.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.