- 442 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
Meteforik Teolojik Felsefe
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
37 yaşındayken yazdığım ve yaşadığım kendi öznel tecrübelerimden süzülen fikri, zihni ve itikadi serencamımın kısa öyküsüdür.
...
Teolojik bir kırıntının izdüşümü vardı her daim alemde inkâr edilemez bir gerçek olarak.
En "Arkhe"tip ilkel kabilelerde bile görülmekteydi bu olgu yapılan tüm kültürel antropolojik kazılarda.
Kainata gözlerini açıp kendini arayan insan bir zaman sonra kendini Tanrı’ya adamıştı.
Çünkü maddenin özünde ki fanilik mayası ezeli bir varlığa işaret ediyor olmalıydı.
Sırlar alemiydi aslında ontolojik açıdan bu dünya.
Varlığı irdeleyen insan aklı kısır bir döngüde kayboluyordu her seferinde.
Tümdengelimden tümevarıma kadar her türlü bilişsel metod denenmişti kadim mantık önermeleri ortaya çıktığından beri.
Maddeye giydirilen varlık elbisesinin terzisi kimdi sorunsalı etrafında şekillenmişti tüm problem.
Eflatunun ideler alemi mi yoksa Aristonun deist "mekanik determinist" tezi miydi asla uygun olan.
Dinler imanla,akıl felsefeyle yürüdü sorunun üzerine.Ve kapılar bir yaratıcıya açıldı çoğu zaman.Son demlerde biyolojik evrimsel süreçte olaya dahil oldu kısmen.
Uzayın sonsuz boşluğunda kendini arayan insan kaybolmuştu galaksiler arasında aslında.Ve üstelik Habble’nin dediği gibi genişliyordu hep enine ve insan gittikçe küçülüyordu göksel cisimler karşısında.
Düşünceleri meteor yağmurları altındaydı adeta.
Kendini dev aynasında gören insan,teleskopik gözlemler sonucu dehşete düştü bu ultra kozmik yapı karşısında.Kara deliklerde kayboluyordu tüm umutları ve süper novalarla doğuyordu bir daha yeniden bulutsu nebulalar halinde.
Zincirleme bir reaksiyonla üretiliyordu tüm ısı güneşte.İnsansa halen kimyasına uygun bir fikri arıyordu hararetle.
Gözünü ötelere dikmişti.Fanilik incitiyordu kalbini.Yaşama arzusu baskındı ruhunda ama bir gün kaptıracaktı can kuşunu Azraile.
Göklerin ötesine ulaşmak ve cennete taht kurmaktı niyeti.Ona bu vaadi din verdi ve o da fıtri arzusunu tatmin eden bu olguyu kabul etti hiç ikilemeden.
Akıl ve imanın bu diyalektik hercümercinde Kilise "extra eclesia nula salus" mottosuyla algı yaratırken,Yahudilik Nuh’iliğin tüm kapyasıcılığını argüman olarak kullanıyordu.
İslamsa "Amentü billahi" manifestosuyla,Din Felsefesinde ki "Dogmatik" tutumunu sürdürüyordu.
İbn-i Arabi "Kesretten vahdete" doğru "uzun ince bir yol" da ilerlemekteydi "La Mevcude illa hu" sloganıyla.Bu Vahdeti vücut dantelesini Spinoza alıp işledi "Panteizm" kasnağına iplik iplik daha sonra.
Belki de İhvan-ı safa gibi ezoterizmi harmanlamak gerekti felsefi öğretiyle.
Pascalsa "Sezgicilik" e tutunmuştu Gazaliden mülhem.
Öyle ya;Nirvanaya ulaşmak için bir Budist olmak gerekti ancak kalbi keşifle.
Ah Leibniz ah!Başka işin gücün yok muydu da şu "Teodise" denen çiviyi çaktın beynime.
Oysa ne güzel "Külli iradenin tecellisi" argümanına sığınmıştı ruhum.
Yoksa hakiki kurtuluş Kartezyen felsefenin düalist karakterinde değilde,Hegel’in mutlak idealizminde miydi?
Newtoon yerçekiminin sırrını araştıra dursun Descartes oluşun gizemini şu cümleyle kodluyordu:
"Düşünüyorum;öyleyse varım"
Öyle ya asıl mesele "Olmak ya,da olmamaktı".
David Hoom’un "Empirizmi"ni de denemek lazımdı arada bir.
Hem Freud’un psikanalizini de yabana atmamak lazımdı.Yaşadığımız tüm sosyo-kültürel kimlik çatışmasının temelinde, baskılanan aşırı cinsel dürtüler vardı belkide süper ego kamuflajı altında.
Marx’sa vahşi kapitalizme karşı Komünizmin kutsal kitabı Das Capitalle çözüm üretmeye çalıştı mutlak eşitlik enstrümanıyla.
Salvador Daliyse estetik bir kaygıyla sürrealist olarak betimliyordu alemi tuvallerinde.
Evvel zaman içinde üretilen kadim felsefi gelenek ve onunla atbaşı giden din olgusu.
Orta da bir de peygamberler hiyerarşisi vardı elbet.
Öyle içiçeydi ki din-felsefe mazisi,Hermetik felsefenin kurucu filozofu bile İdris peygamberdi.
Tarihsel süreçte ise kısmi heretik akımlar ortaya çıkmadı değil hakikati sulandırarak.
Ademle Lilithin torunlarının ne çok sorunu vardı mutlak hakikati bulmak adına.
Bense halen varlıkla yokluk arasında septik bir araftayım lakin küfrün foseptik çukuruna da düşmemek arzusundayım.
Bildiğin monoteist bir inancım var bazen deizme meyletse de fikirlerim.
Egzistanyalist takılsam da çoğu zaman, nihilizme de sırt dönmem "Nitcheleri"nin dönmediği gibi.
Fakat asla bedensel dürtülerinin hegemonyasında ki bir hedonist olmadım tamamen.
İmanın epistemolojik temelini irdelemeye çalışırım,salt bir fideist değilimdir zinhar.
Aklen araştırır kalben iman ederim mutmain olabilmek adına.Mülk ve melekut aleminin ortasındayım zar.
Cennet-cehennem,iyi-kötü,günah-sevap dualizmi arasında tercihlerimi seçebilecek bir iradeye sahibim,farkındayım.
Her ne kadar ılımlı bir determinist olsam da, koyu bir fatalizme karşı çıktım her daim.Yazgıyı yazan kalemin mürekkebi insanın emeğidir düşüncesindeyim nihayetinde.
2017 yılına ait bu yorgun zihin,katman katman yığılan tüm felsefi bilgi,birikim ve eşzamanlı olarak dini tecrübenin doğrularını ayıklamak üzere efor sarfederken,arasıra Agnostizm anaforuna da savrulmuyor değildi hani.
Nitekim tarih kabuğunu delerek hakikate ulaşmak için yapılan bu fikri sondaj ameliyesi bi hayli yormuştu beni.
Asıl mevzu bu arayış esnasında hakikate ulaşamadan ansızın toprağın cesedimizi özütme tehlikesi.O yüzden acele etmeli.
Kabrin ötesinde ki muamma,daha da cezbediyor insanı.Kıyamet senaryoları yazılıp çiziliyor tüm kutsal metinlerde ama vakti gizli levhi mahfuz computer’ında.
Sur ise İsrafilin iki dudağı arasında.Hayat-memat meselesi bu.O yüzden kendi amellerimizle haşir-neşir olacağımız ahirete azık hazırlamalı ya da hazık bir hekim tarafından manen tedavi edilmeli gönüllerimiz.
Çünkü akıl yorgun,akıl çaresiz.
Bu kadar yüksek paranormal metafizik gerilime maruz kalan aklın son durağı ise cinnettir elbet.
Aradığım tek şeyse "Huzur" sadece.
Ve nihai tahlilde spesifik teolojik/Kelami tartışmalara son verip, arşa başımızı değdirmek için yüz sürmeliyiz secdeye ki;Rahmana en yakın olunan andır o makamların en yücesi:
"Subhane Rabbiyel A’la,Subhane Rabbiyel A’la,Subhane Rabbiyel A’la".
Ve kaldırıp kaşını göz kırpmalı yanıbaşında ki Ruhul Kudüse, ruhumuzu yaralayan tüm sorunlardan sıyrılmış ve azade olarak.
Zinnur Aldaş
YORUMLAR
İnsanoğlu zeki bir varlık olmanın bilinciyle mesleki bilgilerinin dışında da gücünün yettiğini zorlayarak okumalı, düşünmeli, sorgulamalı. MÖ 'den bu yana okuyarak, inceleyerek kazandığı edinimlerini kendi akıl süzgecinden geçirerek öznel sentezine dönüştürmeli . İrade ve azim gücüyle eylemine dökmeli.
Felsefi ve teoloji üzerine örneklemelerle değindiğiniz görüş ve inanışlarınızı sunduğunuz değerli yazınıza tebriklerimle..
Saygılarımla.
Şairul Muallim
Şairul Muallim
Hocam hani aklımın süzgeci deriz ya bazen işte o süzgeçten gecen bir sıla yaşamının tam ortasıdır çok beğendim sizi kutluyorum