- 268 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 16'NCI SAYI GİRİŞ YAZISI
YAYIMCIDAN
06 Şubat 2023 gecesi büyük bir deprem yaşadık. Ülkemizin başı sağ olsun, aynı zamanda da geçmiş olsun. Acımız sözle anlatılamayacak kadar büyük. Öfkemizse daha derin… Yaraların ivedilikle sarılması için hepimize görev düşüyor. Deprem acılarının yaşandığı sürede daha fazlasını yapamamanın aczi içinde evimizdeyken insan kendinden utanır mı; utanırmış meğer. Bir taraftan göz göre göre görev alanları daraltılan kurumsal yapılara dövünürken diğer taraftan aklımızı başımıza almayı dilemek, sığınağımız oldu. Ne yazık ki dün yapmadığın iş için bugün dövünmek yarar getirmiyor. Sormadan edemiyorum: Kurumsal yapıları önemsizleştirip yenileştirme adına yetersizler sürüsü oluşturmak bugünün insanına yakışır mı? Artık şehir efsanelerini, din ticaretini, kazanç kolaycılığını, siyasi ayrımcılığı ve kaderciliği bir yana bırakıp biraz bilime ağırlık mı versek? İnsan gibi yaşamanın yollarını mı arasak? Kurumsal yapıları ve sosyal toplum kuruluşlarını, kirli siyasetin hırslı ellerinden çekip almanın bir yolu olmalıdır. Güvenini yitirmiş bir toplum, tusunami gibidir. Bunca ölümlerden, bunca ağır bir bedelden sonra umarım her birey elini başının arasına alıp şöyle bir düşünür. Halk, adalet ve bilimden uzak beyinleri, karar mekanizmalarından uzak tutmanın yollarını araştırıp öğrenmelidir bu toplum.
Şiir Sarnıcı (e-dergi), 01 Nisan 2023’te on altıncı sayısıyla siz okurlarımızın karşısında. Yapıt seçiminden düzenlemesine, yayın kurulu değerlendirmesinden dergi tasarımına kadar, yoğun bir edebiyat emeğinin olduğunu takdir edersiniz. Kaldı ki ne ekonomik bir kazanç ne kişisel beklenti ne de yazınsal bir önceliğimiz vardır. Yayın kurulumuz ve temsilcilerimiz dâhil herkes, hiçbir karşılık beklemeden emek ortaya koyuyorlar.
Buna karşılık olarak, bizleri takip eden, takdir eden veya etmeyen tüm sanatseverlerden, küçük bir beklentimiz vardır. Bilinir ki yazınsal e-dergiler, imece yöntemiyle çıkarılan sınırlı yayınlardır. Geliri olmadığı gibi yayımladığı yapıtlara ücret ödemek gibi bir uygulaması da yoktur. Sanata gönül verenlerin emeğiyle yayımlanan bir dergidir. İsterim ki nitelikli metin ve sanat değeri yüksek şiirler yayımlayabilelim, doyurucu işler yapabilelim. Sözü ve düşüncesiyle kalabalık bir yazın ortamı oluşturup herkesin tat aldığı bir dergiye dönüştürelim. Bu çaba, edebiyat adına kendimizce duyduğumuz sorumluluktan doğar. Yazarı, şairi ve okuruyla aynı sorumluluğu duyalım, isterim…
İyi metin ve şiirler yayımlayalım diye de konusunda ün yapmış şair/yazarlarımızdan yapıt istemek dergimiz amacı gereği bana etik gelmiyor. Şiir Sarnıcı, herkesin sözünü söyleyebileceği, şiirini seslendirebileceği ortak edebiyat harmanıdır. Varsın ortalama bir dergi olsun. Eğilip bükülecek işlerde gözü olmasın. Yayımcı olarak önemsediğim tek ölçüt, dergide yayımlanacak metnin sanat değeridir; ne yazarının öğretisi ne tarafı ne inancı ne de adı. Söyleyecek sözüm var diyen, okurla yapıtını paylaşmak isteyen, edebiyat/sanat adına önerisi olan herkes; bu harmanda yer alabilir. Buna karşın çalakalem yazılıp gönderilen metin ve şiirleri de yayımlamıyorum; yayımlanması da beklenmemeli. “Benim şiirim neden yayımlanmadı” diye gönül koymak yerine dönüp şiirini gözden geçirmeli şairlerimiz. Bize gönderilen tüm yapıtlar, yeterli deneyim ve birikime sahip yayın kurulu üyelerimizin değerlendirmesine sunulmaktadır. Hem akademik anlamda hem de sanatsal olgunluk bakımından güçlü kalemlerin birlikteliğiyle yapıt seçimi yaptığımızı düşünüyorum. Ayrıca, yayın yönetmeni olarak yayın kurulunun önüne gönderilecek yapıtların seçiminde yanlış yapmayacak kadar sanatsal birikime sahip olduğum kanısındayım. Yayımlanacak yapıtlarda gözetilmesi gereken ölçüt dergi çıkış bildirisinde açıkça belirtilmiştir. Örneğin; anlamsal bütünlüğü olmayan, duru bir dil kullanmayan, sanat değeri taşıdığına dair küçük bir belirti olmayan, Türkçenin yazım ve imleme kurallarına uymayan bir metne; dergide yer veremeyiz.
Son zamanlarda kavramlar ve tamlamalarıyla oynanmaya, isim değişikliğine, tanım geliştirmeye yönelik tartışma ve çabalar yoğunlaştı. Özellikle Türk sözcüğünün ön-arkasında yer alan kavramsal tanımlarda... Türkçe Edebiyat, Türkiye Mitolojisi gibi… “Asıl azmaz bal kokmaz” diye bir atasözümüz olsa da bu durum karşısında sağlıklı bilgiyle konuya açıklık getirmek gerekir. Somut doğrulukları tartışmak gereksiz olsa da, hatta dikkate değer bir konu olarak görmesem de; göz göre göre koca koca insanların böylesi bir yanlışı üretilmiş ek yanlışlarla kanıtlamaya çalışması, gerçekten de sağduyu dediğimiz sürecin ve mantıksal düşüncenin nasıl böylesi yozlaştığını gösteriyor bize. Bunun bir rastlantı olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu ülkenin önemli kurumlarının isim, bağlantı ve sembollerinin değiştirildiğine, işlevlerinin kısıtlandığına tanık olmadık mı? Bunların arkasının, başka biçim ve modelde geleceğini görmek, zor olmasa gerek. Evrim ve değişim kaçınılmaz bir sonuçtur; ne var ki bizler isim değişikliğiyle sorunun çözülebileceğini, değişimin sağlanabileceğini düşünen, dört işlem mantığında düpedüz yürüyoruz. Oysa gerçek, ne tanım değişikliğinde ne tamlama düzeltmesinde ne sembol değiştirmede ne de dilsel doğruluk keşfindedir. Sorun, kafalarımıza ustaca yerleştirilmiş dört köşe beton tuğlalardır. Bu yüzden ne ırk ne öğreti ne de uyruk; insan olmanın, toplum olmanın, kültür birlikteliğinin ve karşılıklı saygın bir biçimde yaşamanın önünde engeldir. Yüksek değer kabul edilen tanım ve sembollerle oynamak, onları önemsizleştirme çabası; bir sonuç vermez… Yerleşik kültür varlıkları, siz öyle dediniz diye anlamsal kapsamından ödün vermez. Bu yüzden, böylesi gereksiz bir çıkarımı ve bakış biçimini dergimde tartışma konusu yapıp sayfalara gereksiz yük yapmak istemiyorum. Buna karşın konuya ilişkin nitelikli çalışma önüme gelirse ve doğruluk değeri ne olursa olsun, dergide yer verebilirim. Aksi görüş olsa bile görüş, görüştür; zihin açar, en azından yozlaşmışlığın ve aidiyet duygu çıkmazının derecesini gösterir.
Sanatı kaygılarımızla yoğurmak, yapıt değil kaygı nesnesi üretir. Oysa sanatın her dalı, olumlu duygudan beslendikçe insan için daha değerli, kalıcı ve daha estetik değer taşıyan ürünlere dönüşür. Daha kalıcı ve daha geleceği kavrayıcı bir tutum geliştirir. Elbette 1900’lü yıların başlarındaki çatışma kültüründen beslenenler, hâlâ bu kültür anlayışıyla bodoslama yol almaya çalışanlar, sanatın olumlu duygulardan beslenip şekil almasının yaratacağı derinliği kavrayamazlar. Kabul edelim ki geçmiş dönemlerde; kaygı, savaş ve çatışmayı iliklerinde duyumsayarak yaşayanlar bu duygularında haklıdırlar. Deneyimin acı birikintileri, çağı doğru okumalarına daha özgür ve özgün bilince sahip olmalarına engeldir. Ne var ki zaman ve insanlığın yönü, çatışmaya değil, barışa doğrudur; öyle de olmalıdır. Bu yüzden dilsel şiddet içeren, bir diğerini öteleyen metinlere Şiir Sarnıcı’nda yer vermemeye çalışıyorum. Diğer taraftan her düşünce, her metin ve her söz; yazarın açıklama özgürlüğü kapsamında olduğundan ince eleyip sık dokumak zorunda kalıyorum. Açıkçası metin veya şiir, okuruna ek bir değer katacaksa mutlaka değerlendiriyorum.
Yurt dışından gönderilen metin ve şiirlerin çoğunu yayımlayamıyorum. Ya çeviriden dolayı estetik değer yitiriyor ya da şiir anlayışı bakımından bizim ölçütlerimize uygun durmuyor. Buna karşın yurt dışı gönderilerine, biraz olsun şiir değeri ya da düşünce değeri taşıyorsa yer vermeye çalışıyorum. Farklı dil konuşan okurlarımız, umarım beni yanlış anlamazlar. Çağdaş sanatta daha açıkçası çağımızın sanat anlayışında, dinsel tebliğ ve öğreti taşeronluğu geçerli ve sanatsal bir yöntem değildir. Hangi ülke sanatçısı olursa olsun bu kaygı ile ön yargıyı, bir an önce aşmalıdır ki evrensel ve estetik değeri olan yapıt üretebilsin. Özellikle dinsel içerikli ve öğreti taşıyıcı metinlere dergimizin kapsamı gereği yer veremiyorum. Yurt dışı temsilcisi arkadaşlarım, bu bölümce (paragrafı)’nin anlamını bozmadan kendi diline çevirip ülkesinde duyurursa yararlı bir iş yapmış olurlar.
Dergi yayımında amacım, ne bir şeye yön vermek ne de bir şeyleri oldurmak ya da olgunlaştırmaktır. Hele hele sanat dergisinin, bunun yanında sanatın, böyle bir hedefi ya da amacının olmadığını da pek çoğumuz biliyor. Bu yüzden, yayımlanan şiir ve yazılardan dolayı Şiir Sarnıcı’na ideolojik bir kılıf ya da önemsizleştirmek için örtü giydirmeye çalışmak gereksiz bir tutumdur. Çıkış bildirisinde de belirttiğim gibi “Dilsel şiddet içeren, ideolojik ve dinsel dayatmaya yol açan, propaganda, dinsel tebliğ ve misyonerlik amaçlı, bağıran, çağıran, hakaret eden ve kişiyi hedef alarak yazınsal eleştiri mantığını aşan metinler, sanat anlayışımız gereği…” dergide yer alamaz. Şiir Sarnıcı aracılığıyla; kişisel ego ve hırsların törpülendiği, estetik değeri hedef alan, şiirin şiir olduğu için yer aldığı, tartışılabilir, ulaşılabilir, düşüncelerin özgürce ve kıskanmadan söylenebildiği bir yazın ortamı oluşturmak tüm okur ve yazarlarımızdan beklentimizdir.
Sevgili Seçkin Zengin’in tasarısı olan sanal sokak söyleşileri bu sayımızda sizlerle… Türk yazınında yapılan söyleşilerin, içeriği ve yöntemine dikkat çekmek için bu sayımızda söyleşiye fazlaca yer verdim. Yazar-şairi tanıtmanın yanında, söyleşi yöntemini öne çıkarmaktı öncelikli amacım. Hatta farklı bir açıdan bakarak kendimle söyleşi yapıp bu sayıda yayımladım. Kendimle söyleşi, nasıl bir sonuç ortaya koyacak, denemek istedim…
Mutlu ve esenlikli günlerde okunmak dileğiyle…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.