- 622 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RAMAZAN AYI TÜRK VE İSLAM DÜNYASI İÇİN HAYIRLARA VESİLE OLSUN..
Selmân-i Fârisî (r.a.) bir hadîs-i şerîfi şöyle bildirmiştir:
“Resûlullâh (s.a.v.) Şa’ban ayının son günü hutbede buyurdu ki: “Ey müslümanlar! Üzerinize öyle büyük bir ay gölge vermek üzeredir ki, bu aydaki bir gece (Kadir gecesi) bin aydan daha hayırlıdır.
Allâhü Teâlâ, bu ayda, her gün oruç tutulmasını emretti. Bu ayda, geceleri teravih namazı kılmak da sünnettir.
Bu ayda, Allâh için, ufak bir iyilik yapmak, başka ayda bir farz edâ etmek gibidir. Bu ayda bir farz yapmak, başka aylarda yetmiş farz yapmak gibidir.
Bu ay sabır ayıdır, sabır edenin gideceği yer Cennet’tir. Bu ay iyi geçinmek ayıdır. Bu ayda mü’minlerin rızkı artar.
Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse, günâhları affolur. Hâkk Te’âlâ onu Cehennem ateşinden âzâd eder.
O oruçlunun sevâbı kadar, ona verilir.” Ashâb-ı Kiram (r.a.e.) dediler ki: “Yâ Resûlâllah, herbirimiz, bir oruçluya iftar edecek, onu doyuracak kadar zengin değiliz.” Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir hurma ile iftar verene de, yalnız su ile oruç açana da, biraz süt ikrâm edene de, bu sevâb verilecektir.
Bu ay öyle bir aydır ki, ilk günleri rahmet, ortası afv ve mağfiret ve sonu Cehennem’den âzâd olmaktır. Bu ayda, işçinin, memurun, askerin ve talebenin vazifesini hafifleten âmirleri, kumandanları ve müdürleri, Allâhü Teâlâ affedip, Cehennem ateşinden kurtarır.
Bu ayda dört şeyi çok yapınız! Bunun ikisini Allâhü Teâlâ çok sever. Bunlar Kelime-i Şehâdet söylemek ve istiğfar etmektir.
İkisini de zâten her zaman yapmanız lâzımdır. Bunlar da Allâhü Teâlâ’dan Cennet’i istemek ve Cehennem ateşinden O (c.c.)’a sığınmaktır.
Bu ayda bir oruçluya su veren bir kimse, kıyamet günü susuz kalmayacaktır.”
Resûlullâh (s.a.v.) bir başka hadîs-i şerifinde şöyle buyururlar: “Receb ayı ümmetimin ayıdır. Diğer aylara göre onun fazîleti, ümmetimin diğer ümmetlere fazîleti gibidir.
Şaban ayı benim ayımdır. Onun diğer aylara üstünlüğü, benim diğer peygamberlere üstünlüğüm gibidir.
Ramazan ayı da Allâh (c.c.)’un ayıdır. Diğer aylara nazaran onun fazîleti, Allâh (c.c.)’un, mahlûkatına üstünlüğü gibidir.”
(Mevlanâ Muhammed Rebhâmî, Riyâd’ün Nâsihîn, s.206; Ebu’l-Leys Semerkandî (r.âleyh), Tenbîhü’l-Gâfilîn, s.375
***
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:
“Her kim Ramazân-ı şerîf ayında bir zikir meclisinde hazır bulunursa, Allâhü Teâlâ (o kimsenin meclise gidip gelirken attığı) her adımına bir ibadet sevabı yazar ve o kişi kıyamet günü benimle beraber Arş-ı A‘lâ’nın altında olur.
Her kim, Ramazân-ı şerîf ayında, cemaatle namaza devam ederse, Allâhü Teâlâ, o kimseye, kıldığı her bir rekât için (Cennet’te) nurdan bir şehir ihsân eder.
Her kim bu ayda, gücü yettiğince anne-babasına iyilikte bulunursa, Allâhü Teâlâ, o kimseye rahmet nazarıyla bakar ve ben de ona kefîl olurum.
Her kim Ramazân-ı şerîfte bir Müslümanın ihtiyacını giderirse, Allâhü Teâlâ da onun bin ihtiyacını giderir.
Her kim çoluk çocuk sahibi bir fakire sadaka verirse, Allâhü Teâlâ, ona milyon hasene yazar, onun milyon günahını siler ve onun makamını milyon derece yükseltir.”
Enes radıyallâhü anh’ten, Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivâyet olundu:
“Her kim Müslüman kardeşinin ihtiyacını gidermek için yürürse (evinden çıkarsa), ayrıldığı yere dönünceye kadar, Allâhü Teâlâ, onun için her bir adımına yetmiş sevap yazar ve ondan yetmiş günahı siler.”
“Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Ramazân-ı şerîf ayı girdiğinde bütün esirleri serbest bırakır, her isteyenin istediğini verirdi.
Kim bu ayda hayırlar ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olursa, o kimse, senenin tamamında hayırlı amel işlemeye muvaffak olur.
Bu ayı dağınık bir vaziyette geçiren kimse, senenin tamamında dağınık olur.
Bu ayı fırsat bilerek mümkün olduğunca mânen derlenip toparlanmak için gayret göstermek lâzımdır.
Peygamberimiz (s.a.v.), iftar vaktinde şu duayı okurlardı:
‘Zehebe’z-zameü vebtelleti’l-urûku ve sebete’l-ecru inşâallâhü teâlâ.’ Manası: Susuzluk gitti, damarlar ıslandı ve (amellerimizin) sevabı inşâallâh hâsıl oldu.
Bu ayda terâvih namazı kılmak ve Kur’ân-ı Kerîm hatmi yapmak, birçok fayda ve sevap kazandıracak olan sünnet-i müekkedelerdendir.
Allâhü Teâlâ, bizleri, Habîbi -aleyhi ve alâ âlihi’s-salâtü ve’s-selâm- hürmetine bunları yapmaya muvaffak kılsın...
Oruç, İslâm’ın şartlarından olup farz olan bir ibadettir. Bakara Sûresi’nin 183. âyet-i celîlesi, oruç tutmaktaki başlıca hikmetin, kalplerimizde şefkat, merhamet, takvâ ve Allah korkusu gibi yüksek duyguların tecellisini temin etmek için olduğunu bize bildirmiştir.
Oruç, dinin en büyük ibadetlerindendir. Günah ve kötülüğe olan hırslar bununla teskin edilir.
Oruç, kalbin bir ameli olup bütün gün yiyecek ve içecek gibi nefsânî isteklerden kendini alıkoyarak yapılan mukaddes bir mücâhededir.
Nefs-i emmâre, oruç ile terbiye edilir. Oruç tutanlar, akıl ve iradelerine hâkim olurlar. Kendilerini zapt etmeyi ve nefislerini de lüzumuna göre kullanmayı bilirler.
Bunun için Peygamber Efendimiz (s.a.v.), nefislerine sahip çıkamayacaklar hakkında, “Oruç tutsunlar, çünkü orucun güzel bir tesiri vardır.” buyurmuştur.
Oruç tutmayan; sabretmesini bilmez, nefsini zapt edemez, hele refah içinde yaşayanlar bir gün aç kalmakla hemen ölüvereceğiz zannederler ve bu zan ile orucu zararlıymış gibi telakki ederler.
Hâlbuki oruç, gerek fertler ve gerek cemiyet hakkında büyük bir rûhî terbiyeyi sağlar. Aynı zamanda midenin ve bedenin istirahatini temin ettiğinden vücuda sıhhî ve tıbbî faydaları da vardır.
Orucun bu cismânî, rûhî, ictimaî ve ahlâkî faydaları, orucun farz olmasının asıl sebep ve hikmeti değildirler.
Orucun farz olmasının asıl hikmeti, Allâh’ın emrine boyun eğmek ile kulluk zevkini tatmak ve ruhu, riyâ eserinden temizleyerek ihlâsın kuvvetini artırmak, kendini bizzât Allâhü Teâlâ’nın korumasına teslim etmek için nefsiyle mücahede etmektir.
Nitekim Cenâb-ı Hak bir hadîs-i kudsîde, “Oruç, benim içindir ve onun mükâfatını ancak ben veririm.” buyurmuştur.
İşte zor ve güç gibi görünen oruç bu kadar güzel bir ibadettir. Oruç, “Yemin olsun ki biz, sizi biraz korku ve biraz açlıkla imtihan edeceğiz…” (Bakara Sûresi’nin 155.) âyet-i kerîmesinde işaret buyurulan “biraz açlıktan” bir hissedir ki bu sayede uzun uzadıya âhiret açlıklarının önüne geçilecek ve sabredenlere verilen büyük mujdelere erisilecektir.
***
Bugun her Müslüman için bir ay süreli bir mubarek ay ramazan başladı elhamdülillah.. Bu ayda sadece bir ders görmeyeceğiz, pek çok dersler var.
Oruç dersi, Kur’an okuma dersi, teravih dersi, infak dersi, fitre dersi, sahur ve iftar dersi, itikâf dersi...
Her bir dersten alacaklarımız, öğreneceklerimiz var. Oruç dersi ile nefislerimizi terbiye etmeyi öğreneceğiz.
Allah isteyince helal olanları bile terk edebildiğimizi nefsimize göstereceğiz.
Böylece "helal olanı bile terk edebiliyorsam haramı mı terk etmeyeceğim?" diyerek her türlü haram ile aramıza mesafe koymayı öğreneceğiz.
Kur’an dersi ile Ramazan’a kıymet veren asıl şeyi bir daha ruhlarımızla buluşturacağız. Yalnızca dilimizle okumakla kalmayıp aklımızla anlamaya, kalbimizle hissetmeye, bedenimizle uygulamaya çalışacağız.
O Kur’an ki indiği gece bin aydan hayırlı, indirildiği zât âlemlere rahmet, indiği belde beldelerin anası, indiği ay on bir ayın sultanı.
Zamana ve zemine kıymet veren Kur’an’a kim sahip çıkarsa bu kitap ona da kıymet verecek.
Teravih dersi ile her akşam mümin kardeşlerimizle buluşarak bedenlerimiz ve ruhlarımızla Allah’ın sunduğu nimeti doyarak tadacağız.
"Bir an önce bitse de gitsek" mantığıyla beklemeyeceğiz, sindirerek, hissederek kılmaya gayret edeceğiz.
"En hızlı kıldıran hoca" peşinde koşmayacağız, sünnete en uygun kıldıran hocayı arayacağız.
Sahur dersi ile geceleri Rabbimizin emrine uyarak kalkmayı öğreneceğiz.
Hem belki bir ay boyunca öğreneceğimiz bu ders bizi Ramazan bittikten sonra teheccüde kalkmaya da alıştırır!
Maddî yardımlarımızı, hayır ve hasenatlarımızı elimizden geldiği ölçüde katlayarak çoğaltmaya çalışacağız.
Hele binlerce kardeşimizin yardıma muhtaç olduğu, evlerinden ayrı çadırlarda, konteynırlarda yaşadığı şu dönemde daha fazla yardım edeceğiz.
Elimizle ne verirsek bizimle onun geleceğinin bilinciyle vereceğiz. Cimrilik edenin, kendi nefsine karşı cimrilik etmiş olduğunun farkında olarak vereceğiz.
İftar sofralarımızda aile olarak bir arada olacak, imkânımız varsa komşularımızla, dostlarımızla, fakir-fukara ile soframızdakileri paylaşacağız.
İtikâf yapabilenlerimiz evlerindeki günlük rutin davranışların dışına çıkarak konforlarından fedakârlık edecekler.
Allah rızası için mescitleri bir tür yuva edinecek, dünyevî meşgaleleri en alt seviyeye indirecekler. Peygamberimizin Hira’da inzivaya çekilmesi gibi, peygamber olduktan sonra her Ramazan ayında mescid-i nebevî’de inzivaya çekilmesi gibi inzivaya çekilecek, Kur’an okuyacak, Allalh’ı zikredecek, ömrünün muhasebesini yapacak.
Ramazan ayı bu gece başlıyor.
Rabbimiz Ramazan ayını rızasına uygun bir şekilde en istifadeli, bereketli tarzda geçirmeyi bizlere nasip eylesin.
Bu ayda edindiğimiz güzel huy ve davranışların bir ömür boyu sürmesini dileriz.
***
Bu ayda yoksullara sadaka fitir verilmesi var.
Sadaka-i fıtır, Ramazân-ı şerîfte tutulan orucun kabul edilmesine, ölüm sıkıntılarından ve kabir azâbından kurtuluşa vesiledir.
Yoksulların ihtiyaçlarını gidermeye, bayram neşesinden onların da istifade etmelerine bir yardımdır; sadaka-i fıtır, dînî ve insânî bir vazifedir.
Tâbiîn’in hadîs ve fıkıh âlimlerinden Vekî‘ bin Cerrâh (rah.) demiştir ki: “Ramazân-ı şerîf için sadaka-i fıtır, namaz için sehiv secdesi mesâbesindedir.
Sehiv secdesinin namazdaki noksanlıkları tamamladığı gibi, sadaka-i fıtır da oruçtaki noksanlıkları tamamlar.”
Nitekim Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), “Allâhü Teâlâ, sadaka-i fıtrı (fitreyi), oruç tutanı (oruç esnâsında vâki olan) boş, faydasız ve çirkin sözlerden temizlemek ve fakirleri doyurmak için vacip kıldı.” buyurmuşlardır.
Ramazan Bayramı’nın birinci günü, sabah namazı vaktinin girmesinden itibaren sadaka-i fıtrın edâsı vacip olur. Fakat fakirler, bununla bayram namazından evvel noksanlarını tedarik etsinler diye, önce verilmesi mendûbdur.
Nitekim Osman bin Affân (r.a.) Hazretleri, bir Ramazân-ı şerîfte sadaka-i fıtrı, bayram namazından önce vermeyi unutmuş, sonra vermiş ve keffâreti olmak üzere bir kölesini âzât etmişti.
Sonra Resûlullah Efendimizin (s.a.v.) huzurlarına gelerek, “Yâ Resûlallah! Sadaka-i fıtrı, bayram namazından sonra verdim. Bu sebeple keffâreti olmak üzere bir kölemi âzât ettim.” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de ona cevaben:
“Ey Osman! Yüz köle bile âzât etmiş olsan, sadaka-i fıtrı, bayram namazından önce edâ etmekteki sevaba ulaşamazsın.” buyurdular.
Selef-i Sâlihîn’den bir zât demiştir ki: “Namaz, kişiyi yolun yarısına kadar, oruç da Rabb’inin kapısına kadar ulaştırır. Sadaka ise onun elinden tutar ve Rabb’inin huzuruna girmesine vesile olur.
***
Nakledildiğine göre kıyâmet günü olunca Ramazân ayı güzel bir şekilde Allâhın huzuruna gelip secde edecektir.
Hak Teâlâ ona: Kimde hakkın varsa dileğini söyle, buyurur.
Ramazan ayı:
"Ey Rabbim! Vakâr tacını dilerim der. Hak Teâlâ ona bir taç giydirir. Ondan sonra yetmiş bin büyük günah işleyene şefâat eder. Sonra da herkese bin Hûrî verirler. Ondan sonra Hak Teâlâ: Daha başka ne dilersin, buyurur.
Ramazan: Beni Resûl (s.a.v.)’e komşu eyle, der, Allâhü Teâlâ onu Firdevs Cennetine indirir ve: Dile benden ne dilersen, buyurur.
Ramazan ayı: "Ey Rabbim! Benim dileğimi yerine getirdin. Hani oruç tutanların sevabı?" der. Hak Teâlâ oruç tutanlara, sabrettiklerinden dolayı kızıl yakuttan ve yeşil zebercetten bir şehir verir .
Nitekim şöyle buyurmuştur:
"Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir." Ramazanın adâbındandır ki, bu ayda: Yalan söylenmez, günah işlenmez, halk horlanmaz. yalan yere yemin edilmez, haram yenmez ve harama bakılmaz.
Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir:
Ramazânın ilk gecesi: olunca Allah kullarını gözetir ve onlara azab etmez. Ramazânın her günü için Hak Cehennemden bin kulu azad eder, çıkarır.
Ramazânın yirmi dokuzuncu gecesi olunca, Ramazan boyunca ne kadar kul azad edilmişse o kadar kul azâd eder.
Bayram gecesi olunca, melekler Hak Teâlâ’ya varırlar.
Hak Teâlâ onlara:
"Yarın onların bayramıdır. Sevapları ne kadardır? buyurur.
Melekler:
"Yâ Rabbi! Onların mükâfatı onlara verildi, derler.
Hak Teâlâ da:
Dört kişi hariç onları bağışladım şâhid olun buyurur. Dört kişi şunlardır:
1. İçki içip tövbe etmeyenler.
2. Ana babasına âsî olanlar.
3-Hısımlarını terk edenler.
4. Kin tutanlar.
Fitre gecesi olunca Hak Teâlâ her şehre ve beldeye melekler göderir. O melekler yere inerler ve:
"Ey Muhmmed ümmeti! Hak Teâlâ hazretlerinin
konukluğuna çıkın. Size armağan verecek ve günahlarınızı affedecek, Mü’minler namaza gittiklerinde Hak Teâlâ meleklere:
Şâhit olun! Ben onları bağışladım, buyurur.
Hak Teâlâ Kur’ânda buyurdu:
"Ey îmân edenler! Sizden evvelki (ümmet)’lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz edildi). Tâ ki korunasınız.»
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu:
Hak Teâlâ benim ümmetime otuz gün oruç tutmayı emretti. Diğer ümmetlere daha çok veya daha az emretti. Zîrâ Adem (a.s.) Cennette buğday yedi ve o buğday karnında otuz gün kaldı. Hak Teâlâ bana ümmetime gündüz oruç tutmayı ve gece yemeyi ilâhi fazlından olmak üzere böylece farz eyleydi.
Nakledildiğine göre Peygamber (s.a.v.) Hak Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu beyan etmiştir,
ve "Oruç benim içindir ve onun karşılığını ben vereceğim,"
Ülemâ buradaki husûsiyetin ne olduğunu sormuşlardır: Cevabı şudur: Diğer ibâdet ve amellerin hilâfına oruç’a riyâ girmez. Ötekilere riyâ, gösteriş girer.
Oruç tutmak ilâhî sırdan olduğu için onun karşlığının ne olduğunu ancak Allah bilir. Ona yakın melekler dahi bilemezler Araştırıcıların her biri onu, kendi zevkleri kadar anlamışlardır, Doğrusunu ve ne olduğunu Allah bilir,
Nakledildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
Oruç ve Kur’ân-ı Kerîm yarın kıyâmet gününde kullara şefâat ederler. Oruç: "Ey Rabbim O kulu ben gündüz yemekten ve her türlü arzulardan alıkoydum. O kimseye şefâat etmeme izin ver, der.
Kur’ân-ı Kerîm: "Ey Rabbim Ben o kimseyi geceleyin uyumaktan alkoydum. O Kur’ân okur idi. İzin ver ona şefâat edeyim, der.Hak Teâlâ hazretleri izin verir, sefâat ederler.
Resûl (s.a.v.) buyurdu:
- Nûh (a.s.) hergün oruç tutar, yalnız Bayram günü yerdi.
Davûd (a.s.) bir gün yer, bir gün tutardı. Îsâ (a.s.)
gündüz oruç tutar, gece ibâdet edip uyumazdı.
Hz. İbrâhim her ay üç gün oruç tutardı. Muhammed Mustafâ (s.a.v.) Pazartesi günü oruç tutardı. Ayrıca Eyyâm-i Bîyz (her ayın 13, 14 ve 15. günleri) oruç tutardı.
Kim ayda üç gün Eyvâm-ı Bîyz’de oruç; bir yıl oruç tutmuş gibi sevap vardır.
Hz. Enes (r.a.) Resûl (s.a.v.)’den nakleder:
Resûlullah buyurdu: Hak Teâlâ Ramazan ayını muhterern yarattı, Kim o ayda bir akçe (Lira) sadaka verse, Hak Teâlâ ona bütün halka sadaka vermiş gibi sevap verir.
Kim Ramazân şerîf ayında bir rek’ât namaz kılsa diğer ayda yüz bin rek’ất namaz kılmış gibi sevap verir.
Bir kimse bir yalıncağa, çıplağa bir elbise giydirse Hak Teâlâ o kimseve yediyüz süslü Cennet elbisesi giydirir.
O günde ki, herkes orda çıplaktır. "Kim Ramazanda bir köle azâd etse, yediyüz köle azâd eylemiş gibidir.
Ramazan evveli Rahmet, ortası mağfiret ve sonu ise Cehennemden kurtulmaktır." (Envârü’l-Aşıkîn)
Bu ayda her akşam yatsı namazını kıldıktan sonra 20 rekat teravih namazı var.
Terâvih namazı, Ramazân-ı şerîf ayına mahsus, yirmi rekâtten ibaret, sünnet-i müekkede olan bir namazdır.
Terâvih namazını Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem kılmışlar ve dört halifesi de bu namaza devam etmişlerdir. Terâvihin cemaatle kılınması da sünnet-i kifâyedir.
Mescitlerde terâvih namazı cemaatle kılındığı hâlde, bir özrü olmaksızın cemaati terk edip evinde kılan kimse, fazileti terk etmiş olur.
Bu kimse, evinde cemaatle kıldığında cemaat sevabını alsa da mescitteki cemaatin faziletine erişemez.
Terâvih namazını, her iki rekâtte bir selam vererek on selam ile bitirmek daha faziletlidir.
Dört rekâtte bir selam verilerek de edâ edilebilir. (Cemaatte Şâfiî Mezhebi’nden olan varsa iki rekâtte bir selam verilerek kılınmalıdır.)
Terâvih namazı, iki rekâtte bir selam verilince akşam namazının iki rekât sünneti gibi kılınır.
Dört rekâtte bir selam verilerek kılınacak olursa yatsı namazının dört rekât sünneti gibi kılınır.
Cemaatle kılındığı takdirde, cemaat hem terâvihe hem de imama uymaya niyet eder, imam da âşikâre kırâat eder (sesli okur).
Terâvih namazında; sesi güzel olan ve hızlı okuyan değil, kırâati düzgün olan imam tercih edilmelidir.
Bir kimse, imamın yatsı namazını kıldırıp terâvihe başladığı sırada mescide gelse, önce yatsı namazını kılar, sonra terâvih namazı için imama uyar.
Cemaatle terâvih namazını kıldıktan sonra noksan rekâtleri tamamlar. Sonra da vitir namazını kendi başına kılar. Evlâ olan budur.
Bununla beraber, vitir namazını imam ile beraber kıldıktan sonra terâvih namazını tamamlaması da câizdir.
Terâvih namazını imam ile kılmayan kimse, vitir namazını imam ile kılabilir.
Hem imam hem de cemaat, yatsı namazını cemaatle kılmamışsa sadece terâvih namazını cemaatle kılamazlar.
Çünkü terâvih namazının cemaati, farz namazın cemaatine tâbidir.
Terâvih namazı, orucun değil, vaktin (Ramazân-ı şerîf ayının) sünnetidir. Mazeretinden dolayı oruç tutamayanlar da terâvih namazını kılmalıdırlar
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular: “Muhakkak Allâhü Tebârake ve Teâlâ, Ramazan orucunu size farz kıldı. Ben de gecelerinde kıyamı (terâvihi) size sünnet kıldım.
Kim inanarak ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek bu ayın orucunu tutar, geceleri de (terâvih, teheccüd kılarak) kâim olursa, annesinin onu dünyaya getirdiği günkü gibi günahlarından temizlenir.” (Sünen-i Nesâî)
Resûlullah (s.a.v.) buyurdular:
“Muhakkak Allâhü Tebârake ve Teâlâ, Ramazan orucunu size farz kıldı. Ben de gecelerinde kıyamı (terâvihi) size sünnet kıldım.
Kim inanarak ve karşılığını yalnız Allah’tan bekleyerek bu ayın orucunu tutar, geceleri de (terâvih, teheccüd kılarak) kâim olursa, annesinin onu dünyaya getirdiği günkü gibi günahlarından temizlenir.” (Sünen-i Nesâî)
Rabbimizin Biz Ümmeti Muhammed’e Hediye Olarak Bahşettiği,Evveli Rahmet Olan,Ortası Mağfiret Olan,Sonu Cehennem Azabından Azat Olan Mübarek Ramazanı Şerif Ayı ..
Bizler için , Milletimiz, memleketimiz ve bütün alem-i İslam için hayırlara Vesile Olsun..
Ramazanı Şerifimiz Mübarek Olsun...
Mevlam, en güzel ve razı oldugu şekilde bu mübarek ayı idrak ve ihya edenlerden eylesin cumlemizi inşaAllah..
23.03.2023//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.