OLSA ile BULSA
OLSA İLE BULSA
Biri yese, biri baksa! Bazıları buna ‘’büyük haksızlık!’’ dese. Masal içinde masal olsa, dinleyenler hep mutlu kalsa. Dinleyemeyenler için masalcı, masalını bir kez daha anlatsa.
Olsa ile Bulsa bir araya gelse, bize bir masal düzse. Bu masalda devler, periler olmasa. İnsanlar hep işinde gücünde olsa. Çocuklar yaşlılara hürmet etse, yaşlılar da onlara sevgi gösterse. Kuşlar ötse, kuzular melese. Koyun ile kurt bir arada gezse. Tilki kimseyi aldatmasa, aslan diğer hayvanları korkutmasa. Kedi, fareye: ‘’gel, kardeş olalım!’’ dese... Dünya yaşanılası, anlattığımız; masal değil, gerçek olsa...
Dere tepe, çarşı pazar gezdik. Kâh gördük, kâh sezdik. Kâh üzüldük, kâh güldük. Gördüklerimizi ince elekten süzdük. Zamane çocuklarının, biz yaşlılara karşı pek de yardımsever olduğunu gördük. Otobüste, trende biz yaşlılara yer verdiklerine şahit olduk. Birkaçı aynı anda bir ok gibi ayağa fırlarlar. Maşallah bu konuda pek hızlılar! Nazar değmesin zamane gençlerine, ‘’Kırk bin kere Maşallah!’’ diyelim her birine...
Hem ne demiş filozoflar; ‘’Nasıl olmasını isterseniz, öyle olur.’’ Biz de öyle olmasını dileyelim ki, öyle olsun. Koskoca filozoflardan daha iyi bilecek değiliz ya!.. Bu arada, ‘’filozof kim ki?’’ diyenleri duyar gibi oluyorum. Size cevabını söyleyecek değilim. Bu gibi durumlara örnek olsun diye Konfüçyüs, ‘’Bir kişiye iyilik yapmak istiyorsan ona balık verme, balık tutmasını öğret’’ demiş. Bunun için ben de size, sözlüğe bakın demekle yetineceğim...
O zaman, lafı daha fazla uzatmadan başlayalım masalımıza...
Düşündüm, taşındım. Bu ara salgın var, uyuz olmuşum. Tabii biraz da kaşındım. Olsa’ya dedim ki, masalımız dünyanın en zor işi ‘’dinlemek’’ üzerine olsa. Olsa hemen söze karıştı:
‘’Nasıl yani? Söz dinlemek, konuşan birini dinlemek. Kendimizi dinlemek.’’
‘’Yok canım! O kadar da derinlere girmeyelim. Masal denizi derindir, çıkamayız sonra... Bizimkisi, ‘’anlatımı kolay, sezmesi olay!’’ olsun. Neymiş o ‘’Kendimizi dinlemek!’’ Biz burada doktorculuk mu oynuyoruz? Şunun şurasında ben konuşuyorum sen dinliyorsun. Sen konuşuyorsun ben dinliyorum. Farkında bile olmadan tam da masalımızın konusuna gelmişiz.’’
Şimdiki çocukların zamanı, bizim çocukluk zamanlarımızdaki kadar bol değil! Telefon, internet, watsap, tik tok derken ‘’zaman mı kalıyor?’’ Zaten, günlük yaşantımızda zaman siz çocuklara yetmiyor, biz yaşlılara da fazlaca geliyor...
Ah! Bizim çocukluğumuz öyle miydi?.. Çelik, çomak oynar, kabak oyar, oyuncak yapardık. Daha başka mı? Değneği iki bacağımızın arasına alır ata binmiş gibi sağ elimizle değneği tutar, sol elimizdeki kamçı ile atımızı kırbaçlar, birbirimizle yarış ederdik. Bazen de at gibi kişner neşemize, neşe katardık.
‘’O kadar at, eşek bolluğunda niçin değnekten oyuncak atlara binmişiz, şaşıyorum doğrusu!’’
Biz, mutluluğun peşinden mi koşmuşuz, yoksa küçük şeyler ile mutlu mu olmuşuz? Her neyse! O devir başka, bu devir başka. Biz dönelim masalımıza...
Demedik mi masalımız ‘’dinlemek’’ üzerine olsun diye. Hatırladım şimdi. Hatırladım, hatırladım da bizde ‘’unutkanlık’’ mı başladı, yoksa?’’
- Ne unutkanlığı canım. Sen de durup dururken iş çıkarma başımıza. Ben çocukluğumu bile hatırlıyorum.
- Ah canım kardeşim, sorun tam da orada başlıyor ya!
- Nasıl yani. Beni de durup dururken heyecanlandırdın.
- Geçen gün televizyonda doktor dedi ki,
kırk yıl öncesini hatırlamak sağlık göstergesi değil. Sen az önce söylediğini, yeni tanıştığın birinin adını, dün akşam ne yediğini hatırlayamıyorsan! İşte sorun burada başlar, dedi...
- Şimdi nereden çıkardın bunları. Bir masal anlatalım dedik zamane çocuklarına... şu başımıza gelene bak!
- Ne var başımıza gelende? Ben konuştum sen dinledin, sen konuştun ben dinledim. Zaten masalımız da ‘’dinleme’’ üzerine değil miydi?
- Yani bu şimdi masal mı?
- Yok canım. Yarın ikimiz de doktora muayene olalım. Ona da anlatırız, başımıza gelenleri...
- Ya doktora ne diyeceğimizi unutursak!
- Niye unutalım canım. Cep telefonunun
‘’Not defteri’’ bölümüne yazarız. Oradan bakar sorarız sorularımızı.
- Doktora ayıp olmaz değil mi?
- Niye ayıp olsun. Ben öyle şeyleri kafamda tutmam. Yazarım telefonumun ‘’Not defteri’’ bölümüne. Olur biter.
- Ya ben onları not defterine yazdığımı unutursam?
- Anlaşılan sen ‘’hastalık hastası’’ olmuşsun... Pardon yani! Doktorluk olmuşsun.
- Bir masal diye çıktık yola, poliklinikte verdik mola. Masalımız da kaldı, tedaviden sonraya...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.