- 214 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bidare
Dök içini... Doldur kadehini, uzun bir gece sürecek. Karanlığın sebebi benim görmeyişim mi diye düşündüğüm bir gece yarısı... Saat biri on dört geçiyor, on beş değil, yirmi değil... Omzumdaki yükü boş bir cam şişeyle denize attım, batırdı ağırlığı. Gülhane’de esen rüzgar götürdü çiçek kokunu, geriye yalnızlığın yeli kaldı. Amansız bir bekleyiş sürerken seninle olmak mı yoksa sensizlik mi daha ağır yara, diye düşündüm. Hiç seninle olduk mu? Nereden bilebilirdim cevabı? Göz kapaklarım ağırlaşırken kahkaha sesin ilişti kulaklarıma. Aramızda kilometreler vardı, burada yoktun. Sen yoktun, yalnız İstanbul’da esen poyraz vardı, birde tuzlu göz yaşları. Peki o poyraz mı getirmişti kadife sesini, her an uykuya hazır gözlerini gözlerime getiren de poyraz mıydı? İzmir’de bir deniz meltemi götürmüştü seni, İstanbul’da geri mi getirecekti? Getirmedi. Sen gelmezdin ama gelmeyişinin izini sürmek bile mesut ederdi beni. Bir avuç topraktan hallice gözlerine gömülme arzusu yakardı tenimi lakin biz hiç aynı toprağın insanı, aynı yolun yolcusu olmamıştık. Seninle güzeldi yıldızları sayarken uykuya dalışlar, sen sayardın en azından... Ben uyuyuşunu izlerdim. Gündüzüm de sendin, gecem de. Adımı yalnız senin dudaklarından dökülürken severdim. Ben seninle var olmuştum meğer ve sensiz her İzmir akşamı yok olmuştum. Şehirler değiştirdim... Koptum arkadaşlardan... Büyüdüm... Büyümeyi sever gibi davrandım ama suskunluk beni dibe çekerken sessizce hıçkırırdım. İçime kapandım, kapanışım korkuttu kardeşlerimi. Dayanamadım... Kapandıkça kapandım. Sahte dertler edindim kendime, onları anlattım. Yalanlara sığındım, ben kendime bile sahte dertler edinmiştim. Bir mercimek tanesini büyüte büyüte unuttururdum asıl derdimi kendime. Bazen de yokluğuna ağlardım yalnız bir bahaneyle. Konu sendin, senin bana vermediğin ilginin hesabıydı. Benim, sana verdiğim değeri alamayışımın hesabı... Aldığım her iltifat, her güzel söz hatta her güzel hitabı senden duyamamak yakardı içimi. Ben sana öylesine tutukluydum ki reklam panoları, yan yana gelen üç rakam, hatta toprak rengi dertti bana. Sana yakışıyor diye yeşilin en güzel tonu yas rengiydi... Bu kadar aşıktım ben sana. Senden evvelkileri unutacak kadar tutulmuştum. Gülemediğimi fark ettim bir müddet sonra. Ağlamamak adına olduk olmadık her şeye kahkaha atardım, ev boş kaldığı an hıçkıra hıçkıra ağlardım. Acı yardım çığlıkları... Sen beni yıkmıştın ve benden geriye kalanlar adını sayıklıyordu. Sen sevdamdın benim, emren olmuştum... Son içten kahkahamı yanında atmış, en son rahat nefesimi uyuyuşunu izlerken almıştım. Seninle havalanmış, sensizlikle yerle yeksan olmuştum. Ben sana aşık olmuştum ve çaresizlik sararken bedenimi her hücrem adını haykırırdı. Gelen her iyi geceler mesajı noksandı, bazen onlar bile ağlatırdı. Toparlayacaksın, derdim ayna karşısında. Toparlayamazdım... Sayfalar sayfalar... Yazardım. Yazdıkça gülerdim kendime. Basittim, çok basittim. İçinde olduğum her şey basitti ama seninle olan değildi işte... Adın kirlenmesin diye benden başka biri ağzına almasın isterdim. Aşktan bahsedenler sıkardı canımı, bilmezlerdi ki aşkı. Korku bedenimi sardığında mezarımda ağlayacak olmanı dilerdim. Ne fark ederdi? Gömüldükten sonra ha mezarıma su dökmüştün, ha yağmur damlalarını beklemiştim... Ve ben yalnızlığıma ortak oluşunu dilerdim, olmazdın... Ama dilerdim işte. Bazen iyi misin beklerdim, gelmezdi... Beklerdim işte... Bekleyişler öldürürdü bizi, umutlar sömürürdü benliğimizi. Emre sözde sendin, emren bendim...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.