- 272 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Pazar Yerleri ve İnsanlar
Hava ve ruhumun eş olduğu bir gün.
Gök yüzünde bulutlar, gözlerimde müjganlar. Uzun zamandır yürümediğim yollar, görmediğim simalar var deyip yola revan oldum.
Çok da küçük olmayan bir ilçede şehrin orta göbeğinde kurulması geleneksel olmuş pazara gitmek niyetim. Civar kasabalardan, köylerden gelen satıcılar çoğunu kendilerinin ekip diktiklerini satmaya gelirler bu pazara. Tereyağından tutunda, kuru incire, cevize, maydanoza hatta el örgüsü patiklere kadar her şeyi bulabilirsiniz burada. Yaşadığım yerde şehrin bir ucundan diğer ucuna düz bir güzergahta 2 saatte ulaşabilirsiniz, burayı benim için muhteşem kılan şeylerden biri de bu. Az çok herkesi tanırdınız eskiden, şimdilerde bu biraz zor zira çok göç alıyoruz. Bu topraklar için ‘’dağlarından yağ, ovalarından bal akar’’ denir ve bu doğru bir ifadedir.
Az gittim uz gittim şehrimin eski yerleşim bir başka deyimle merkezine doğru geldim. Ellerinde Pazar arabaları ile çoğunluğunu kadınların oluşturduğu insanlar alışverişlerini yapıp evlerine doğru yolu tutmuşlardı. Yanı başımdan geçen ilk kadını yakından görünce bu günü kadınları gözlemleme günü ilan ettim. Nedendir bilmem kadının gözlerinin feri sönmüş, üstü başı hırpaniye yakın, yaşamaktan bıkmış gibiydi. Öyle bariz bir biçimde belli oluyorduki. İçimden bir ses ‘’tut kolundan sor derdini, döksün sana içini, belli mi olur belki de buna ihtiyacı vardır’’ dedi.
Pazarın içine girdikçe yüzler ve kıyafetler, pazar çantaları çoğalıyordu. Çok yakın bir arkadaşım ve annesi ile burun buruna geldim, yakın tarihte babasını kaybetmişti, yüzünde hala acısı vardı ve annesi kalabalıktan sıkılmış şaşkın bir hal ile yanında durup boş boş bakınıyordu sebze tezgahlarına. Ayak üstü lafladık, annesi bana dönüp ’’yalnız kaldım kızım, bu işleri hep amcan yapardı, bir yerden başlamak lazım deyip pazara çıktık, sağ olsun Gamze’m yoldaş oldu’’ dedi. İçimin derinliklerinde bir yerde sızı hissettim.
Hazır pazara çıkmışken birkaç şey alayım bari deyip, balıketli, kırmızı yanaklı, başı oyalı yazmalı, otuzlu yaşların sonuna doğru geldiğini tahmin ettiğim bir köylü güzelinin yere açılmış, özenle dizilmiş sebzelerine eğildim. Roka, maydanoz, tere, dereotu ve marullara dokundum usulca, buruşmaması için sulanmıştı. Kafamı kaldırdım ‘’hepsinden birer bağ istiyorum ‘’ dedim. Kocaman bir gülüşle bana ‘’ istediğini seç’’ dedi.‘’yookkk sen seç ver, sen daha iyisini bilirsin’’ dedim. Yine sıcacık kocaman gülerek ‘’ ya az bağlananı ya da kötüsünü verirsem’’ dedi, güldüm ‘’ kötüsünü verirsen güvenimi kaybedersin bir daha gelmem, sen kaybedersin ben kazanırım, iyisini verirsen ikimiz de kazanırız’’ ayak üstü gülüştük ve sergiden özenle benim için seçtiklerini poşete koyup ‘’ ocaklı köyündenim, seni aklıma düşürdüm unutmam yüzünü, çık gel köye, gariplerin Hatice de herkes yolu gösterir, kendi ellerinle topla yiceni’’ bu davet sanırım hayatım boyunca aldığım en samimi olanı idi. İnşallah deyip mutlu mutlu ayrıldım tezgahtan, ağır adımlarla yürümeye devam ettim.
Saçları sarıya yakın evde özensizce boyanmış, üstünde kiremit rengi el örgüsü ceket, diz yapmış eşofman altı ve ayağında derisi bozulmuş spor ayakkabısı ile muz tezgahının yanında durmuş bir kadın satıcıyla pazarlık yapıyor gibiydi, yanaştım. Tezgah üçe ayrılmıştı, on altı tl, on tl ve sekiz tl diye sınıflandırmıştı adam muzları. Sekiz tl olanlar neredeyse çürümeye yüz tutmuştu ama kadın onlardan seçip beş tl ye almak istiyordu. Belliydi zaten halinden durumu ama kulaklarımla duymak ağır geldi işte. O muzlar ertesi gününe çöp olacak haldelerdi fakat kadın onları dahi alamıyordu.
Dip dibe, birbirine sürtüne sürtüne, pazar arabalarına takıla takıla yürümeye devam ettim. İyi giyimli, saçlarını topuz yapmış, marka ayakkabı ve çantasıyla ( hatta pazar arabası dahi ben özelim diyen) kadın yere çömelmiş, yaşlı satıcı teyzenin sattığı ot bağlarını bir yandan alt üst ederken diğer yandan ‘’hadi ver şunların bağını üç liraya da alayım ‘’ diye edepsizleniyordu. Teyze de nal diyor mıh demiyordu. İçimden ‘’aferin teyze sakın verme kadına emeğini bu paraya’’ demeden edemedim. Bu tiplerden çoktu, toprağın emeğini bilmeden edepsizce pazarlık yaparlar sonra gerile gerile dolanırlar ortalıkta hayatın pahalılığından bahsederler ama etrafına hava atmak için giderler abuk subuk şeylere büyük meblağlar öderler. Kendilerine hak gördüklerini başkalarına fazla görürler, üç kuruşluk otun pazarlığını ederler. Ahh ben ahhh yine saçlarım diken diken sinirden.
Kafanızı çevirdiğiniz her yerde birbirinden farklı onlarca insan görürsünüz, bazen kendi hayat mücadeleniz ağır basar görmez, bazense içinizdeki dürtüyle göz kulak kesilirsiniz etrafınıza.
Başında beresi, üstünde iki beden büyük montu ile annesinin elinden çekiştire çekiştire ağlayan, dört yaşlarında, kız mı, oğlan mı anlayamadığım küçük afacan. Nasılda çınlatıyor onca pazarcı bağrışının arasında sokağı. Böyle ağlasan da çok güzelsin be çocuk, çok masumsun, sevilesisin.
Çocuklar çoğu zaman pazar yerlerinin hüzünlü yanlarıdır. Yaşları ne olur ise olsun yüzlerinden, bakışlarından anlarsınız neye ulaşıp ulaşamadıklarını, hiç saklayamazlar. Baktığı yöne kafanızı çevirdiğinizde bilirsiniz canının ne çektiğini. Bazen aldığınızdan bir tane verirsiniz bir cesaret yanındakinden izin isteyip bazen istemeden görmezden gelmek zorunda kalırsınız ama içinizde kalır o üzüntü.
Kucak açmak, bağrınıza basmak teselli etmek istersiniz insanları lakin bir de hiç hak etmeyenleri düşünürsünüz sinsice. Sonra sinsice düşüncenizden utanır vazgeçer, aslında herkesin bir hikayesi olduğuna kanaat getirir ve aklarsınız onları da.
Kendine özen gösteren kadınları ayırt edersiniz derli toplu, temiz giyinen. Bir bakışta bilirsiniz özensiz, kirli, ukala, vurdumduymaz tipleri. Kimisini de bilirsiniz bıkmış, bezmiş, çok çekmiş, belli olur gözlerinin donukluğundan. Bazıları ise yaşadığı hayat ne olur ise olsun söküle söküle tırnaklarını geçirmiştir hayata ve onlar hep asil, başları hiç öne eğilmeyenlerdir.
Severim pazar yerlerini çoğu zaman içim acısa bile.
Yağmur atıştırmaya başladığında dönme vaktinin geldiği düşünerek, bir başka yoldan evime doğru yola koyuldum. Elimde birkaç poşet, kafamda gördüğüm kadınlar, çocuklar, adamlar ve kişiliklerin, hayatların tezatlığı.
Kim bilir belki bir başkası da beni inceleyip hakkımda fikir yürütmüştür, acaba ne demişlerdir? Nasıl görünüyorumdur ki dışarıdan?
Selam olsun o vakit bakıp ta görebilene.
Selam olsun kendini aşıp bana doğru gelene.
Candal Kadın
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.