- 465 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BÜYÜK KEDİYE
BÜYÜK KEDİYE
Merhaba canım,
Bu mektubu seni ne kadar çok özlediğimi fark ettiğim için yazıyorum. Bugün seninle konuştum yine gözlerinin içine bakarak, yüreğin duydu mu, bilmiyorum. Seni görünce içim açılıyor, güller açıyor yüreğimde. Gördün mü? Çok ihmal ettim yine seni, biliyorum.
Şu koskoca kainatta bir insan yavru kedi gibidir ancak. Bir sokak kedisi düşün; alelade, sıradan bir yavru kedi. Bazen kendimi o yavru kedi gibi sıradan, güçsüz, savunmasız hissediyorum.
Yavru sokak kedisinin yağmur yağdığında ıslanır tüyleri. Soğukta titrer minicik yüreği. Tutunmak için çabalar paticikleri. Beni hatırladığında o yavru kedi gelsin aklına.
Mevsimsizdir yavru sokak kedileri. Bir bakarsın, ağustos sıcağında üşür; bir bakarsın, karlı şubatta terler. İnsanların soğuk yüzleri, soğuk sözleri her dem üşütürdü bizi, hatırlar mısın? Kırıldığımız yüzümüzden okunurdu da kırmamak için susarken ter fışkırırdı bir anda, hatırlar mısın? Ben hâlâ bildiğin gibiyim, sen beni arada savursan da.
Biliyor musun, yine aldım elime örgümü şu son günlerde. Yazamayacak kadar bunalınca hep örgüme tutunurum, bilirsin. Dört yaşında öğrendim ya örgü örmeyi, örgümü elime alınca sanki en başa yeniden dönüyorum. Oralarda bir dinlenme molası verip tekrar dönüyorum bugüne. Eskisi gibi büyük parçalara sabrım yok artık. Bir, bilemedin iki günde bitmeli öreceğim örnek. Bazen, yazılarımı da bırakıyorum daha uzatabilecekken. Yazmaya da üşeniyorum bazen. Anlayan mı var sanki diye geçiriyorum içimden, işte, o anda aklıma sen geliyorsun. Bana nasıl bir moral, nasıl bir güç veriyorsan kendimi bir anda aslan gibi hissediyorum. Nelerin üstesinden geldik beraber, ne acılara ağladık seninle, ne sevinçler yaşadık. Ben artık hiçbir şeye ağlamıyorum, her şeye gülüp geçmeyi öğrendim. Aslanım ya!
İnsan, sevince kendini küçük bir kedi yavrusu gibi hissediyor; minnoş, mûnis. Sevildiğinden emin olunca aslana dönüyor bir anda. Yine kedi de daha büyük kedi.
Bazen, sana da kırılıyorum. Bu yüzden ihmal ediyorum seni. Dönüp dolaşıp yine sana geliyorum sonra. Bugün yine seninle konuştum gözlerinin içine bakarak.
Bir yavru kedi gibi mûnisçe sokulup aynaya, sana dedim ki sen yanımdasın ya, sen karşımdasın ya bu yavru kedi her dem kükrer aslan gibi.
Hamiyet Su Kopartan ✍️
YORUMLAR
"Yazmaya da üşeniyorum bazen. Anlayan mı var sanki diye geçiriyorum içimden."
Evet; bazen yazmaya üşeniyoruz. Hatta çoğu zaman üşeniyorum ben. Bir sürü konu başıma üşüşüyor "Beni yaz! Beni yaz!" diye. Ancak ben elimin tersiyle itiyor, dağıtıyorum hepsini.
Önceden böyle değildim, daha çok yazıyordum. Hele iletişimin artmadığı dönemlerde deli gibi yazıyordum. Lisedeyken günlük tutardım. Sevdiğim kızlara mektuplar yazardım. Renkli mektup kâğıtları alır, sayfalarca yazar da yazardım. Duygularım aktıkça kalemim hızlanır, ben peşinden koşardım. Hey gidi günler!..
Özledim deli gibi yazdığım günleri! En çok da mektup yazmayı özledim. Acaba bir gün tekrar mektup yazabilecek miyim? Sahi, tekrar mektuplar yazmaktan bizleri alıkoyan ne, ne eksik? Kâğıt da orada duruyor, kalem de... Sevgili mi, o mu eksik? Belki. Diyelim ki o sevgili de geldi; telefon engelini aşıp da yazabilecek miyiz? Ah, telefon! Ah, online ulaşım kanalları!.. İşte mektupların da, yazının da katili bunlardır.
Bazen çok güzel, çok narin, güldüğünde, ya da utandığında yanakları pembe pembe olan, henüz mâsûmiyetini kaybetmemiş ender kadınlardan birine rastladığımda, konuşma arasında sorarım; "Hayatınızda hiç aşk mektubu aldınız mı?" Hepsinin cevabı aynıdır: "Hayır!" Bunun üzerine içimde bir şeyler kırılır dökülür, acırım o kadınlara. Oysa ne güzel yakışırdı onlara.
Sahi; mektuplar öldü; değil mi? Zaman, telefon ve internet yazışmaları bitirdi mektubu. Oysa duygular, en güzel mektuplarda ifade edilirdi. Konuşma dili, yazı dili kadar güçlü olamadı hiç bir zaman; olamayacak da! Ve insanlar çırpınacak; "Hiç kimse beni anlamıyor!" diyecek. Anlatamayacak ve anlamayacaklar!
Ah, sanki yazıyı yeniden îcad etmek gerek. Yeniden yazıya, mektuplara dönmeli insan. Çünkü kendimizi ancak öyle buluruz. Başka çıkış yolu yok! Dijital iletişim kanalları belki sesimizi, görüntümüzü iletebilir; ancak duygularımız hep içimizde kalacaktır. Oysa yazmak, kazmak gibidir. Yazarak, kazarak duygulara ulaşabiliriz ancak.