- 370 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
OLUŞTA YER ALAN İNSANDIR
Yaşamak ile yaşamamak arasında bir çizgide seyrediyorsa yaşamınız yaşamıyorsunuz demektir. Duyguların, hayallerin umutların koparıldığı bir gece karanlığını solumak zorunda hissediyorsanız kendinizi, kendi ölüm fermanınızı onaylamışsınız demektir.
Ölüm fermanı çıkmış ancak katlanmak zorunda kaldığınız hayatların yıkılan enkazı altında can çekişirken bu halinizi bir yaşam olarak tanımlıyorsanız, hiç yaşamamışsınız demek ki! Yaşamak bir nehrin akışı gibi her gün farklı yerlerde farklı zamanlarda doğaya ve canlıya hayat katarak yol almaktır. Aktığınız yerdeki denizler göller ve okyanuslar sizden bir damla aldıkları için kendi içinde dalgalanarak şaha kalkar. Ancak sizin yaşamınız saha kalkan dalgaları oluşturmuyorsa, ne zaman yaşadığınızı ve bu yaşamınızın fotoğrafını çekeceğiniz zamanınız olmamış o zaman…
Toplumsal değer yargıları arasında son nefesi verirken ah çekerek geride bıraktığınız günlere veda ederken hayıflanmanın bir anlamı olmayacağı için, özgür yaşamların taşıyacağı tuğlalardan kurulan evlerin içinde geçireceğiniz anlar olsun yaşamınız…Bu yaşamlar, insana kimsenin armağan edemeyeceği kadar değerli ve kutsal dokunuşlardan oluşan bir nefes gibidir. Bu nefesi hissetmiyorsanız yaşamınızda, var mısınız yok musunuz onu da sorgulamanıza gerek yoktur. Var olmadan, yokluk kapısından içeriye girdiğinizden, hep yokluk içinde varlığı yaşadığınızı sanırsınız.
Sevginiz yok, hayalleriniz yok, umutlarınız kayıp, saygı demir atmış uzaklara; çılgınlıklar, arzular, ihtiraslar, kendini kanıtlama çırpınışları, yaşamın ortasına kurulan surlar ve karşılıklı aktaracağınız sevgi pıtırcıkları zakkum ağacının kuruyan yaprakları gibi boğazınıza tıkanıyorsa, hala yaşadığınızı mı sanırsınız?
Yaşamak bir oluştur. Bir andan başka bir ana geçiş ve geçerken de yeni bir iklime yelken açmaktır. Yelkenleriniz kapanmış nefesiniz daralmış ve akan bir suyun aktığı ve gittiği her yer yere varmadan azala azala yol aldığını, arkta suyun kaybolduğunu ve torağın onu yuttuğunu görürseniz, suyun varlığının kaybolduğuna kendi gözlerinizle şahit olursunuz…Su akan hareketli bir özelliğe sahipken gittiği her yerden aşınarak yol almak istediği için kayboluyorsa, insan aşınmayı bırak karanlık bir gecenin içinde her şeyini kaybedip imha sürecinde, yaşadığını sanıyorsa bu, onun yaşamdan hiçbir şey anlamadığının göstergesidir. Yaşam, yaratılmışlar evreninde kimseyi kırmadan yaşayalım cümlesinden çok mu çok daha önemli ve anlamlı bir tavır gerektirir. Başkalarının mutluluğunu bozmayalım diye, çırpınan her varlık kendi mutsuzluğunu devamlı kılarak, yaşamdan yaşamamaya geçiş yolunu mesken tutar. Ne o tarafa ne bu tarafa ait olur. Mutsuzluk tam böylesi yaşamlara kement atar. Mutsuzluğun kement attığı yaşamın kollarında şu kısacık ömrü noktalamak istemeyenlere naçizane küçük bir uyarım olur…Her gün bir başka atmosferi solumuyorsanız, aktığınız geceler gündüze kavuşmuyorsa, tekrarlanan bir alışkanlığa dönüşmüşse yaşamınız, sahiden yaşıyor muyum diye kendinize bunu sormanızın zamanı çoktan geçmiştir…
Evrende değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir. Yaratıcı her an yaratma halindedir. Yaratıcının kainattaki bu dinamizminin göstergesi yaşamların anlamlı ve sürekliliği olan bir akışın içinde yer almasıdır. Standart ve her gün tekrarı olan eylemler, sürekli yaratma halinde olan bir varlığın yarattığı evrenin yapısıyla varlık uyumsuzluğu yaşar. Mutlak varlık ile mümkünü varlıkların varlık uyuşmazlığına dayan bir yaşam atmosferinin aktif özgür ve sevgi dolu varlıkları olduğunu sanmamız tam bir düzmecedir.
İnsanlık evrenindeki yaratıkların nerdeyse tamamı bu evrenin karanlıklara gömülmesini sağlayan, ışıkları alınmış tüm enerji kaynakları patlamış bir görüntü olduğunu fark edemedikleri bir karanlığın girdabında can çekişir olmuştur. Bu karanlık ve canlılığı kaybolmaya yakın, hayat sanılan bu alışkanlıklar, kutsanarak herkesin onun önünde secdeye kapandığı mutlak varlığa dönüştüğü bir zamanda insan denen varlık kendi varlığını kendisi imha etmeyi bir görev edinmiştir.
Denizlere karışarak şaha kalkan dalgalarla yeni ve daha güçlü etkiler oluşturmak değilse yaşamanın hedefi, yok olmuşsun demektir. Yok olan bir varlığın tekrarlara dayanan alışkanlıklarını tekrarlıyor olmasının ona mutluluk getirmesini anlayan var mı bilmiyorum…Şahsen ben tekrarlanan alışkanlıklarının kurbanı olmuş yaşamımdan hiç tat almadığım gibi, bundan kaynaklı mutlulukta hiç kapımı çalmadı.
Zihniniz, duygularınız, hayalleriniz, eylemleriniz, geceniz, gündüzünüz, uykunuz uyanıklığınız hatta rüyalarınız bile sürekli yenilenip, farklı bir oluş içinde yer almıyorsa, mutlak varlığın kendi ruhundan üfleyerek mümkünü varlık kıldığı bu insanın tüm anlam dinamikleri anlam kaymasına dönüşerek ciddi bir yaşam erozyonuna uğramış demektir.
Bu yaşamın, yaşam olarak beyin tahtamıza kaydedilmesi için, oraya kaydedilecek bir değerde olması lazım. Mutlak varlığın yarattığı bir değerin değersiz ve anlamsız uğraşlarla tekrarlara dayanan alışkanlıklarla doldurulması, yaratılış gerçekliğinin gayesi dışında harcanması olur. Yaratılış gerçekliğinin kendi yaratılış atmosferindeki koşullar içinde esen bir rüzgâra dönüşerek, insanı uygun zemine taşıyarak çimlenmesi için kendi atmosferimizi kendimiz yeniden ve ivedilikle konumlandırmak zorundayız. Alışkanlıklarımızın kurbanı olan karanlıklarımızı yaşam diye tekrarlamaktan kurtularak, yeni umutlara ve geleceklere yelken açmamız için bugün bir kalkış hamlesinin adımlarını doğru atma dönemindeyiz. Bu hamleler bizi yaşamla tanıştıracağı için mutlu olmanın kodlarını doğru koordinatlarda aramamız ciddiyet ister.
İnsan, sen kendini ne sanırsın, sen olsan da olur olmasan da âmâ mutlak varlık olmazsa olmaz…O halde mutlak varlığın her an yaratma halinde olduğunun idrakinde olarak kendi yerimizi ve duruşumuzu kendimiz belirleyelim ki yaşadığımız hayat bir yaşam olsun…
Selam ve muhabbetle, yaşayanlara selam olsun yaşadığını sananları rabbim yaşamın idrakine erdirsin…Kalın sağlıcakla…
Bahadır Hataylı/05.02.2023/13.35/Sancaktepe/İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.